Utanç duvarı radarına yakalanmayan vampir yarasanın kızarmayan yüzüne tükürmenin onurunu yaşayan insanlardan olabilmenin mücadelesinde bir ömür tüketmenin güzelliğini görebilmek sevgi dolu yüce gönüllere nasip olur ya; onlar çok azdır bu, dünya denilen mekanda.
Dünyanın rüzgârlarında savurup attığı ne çok çöp vardır, koca deryalarında.
Dünyanında deryanında sabrı tükendi artık, temizleyemediği koca sularında.
Yılgınlığın derin isyanı vardır, köpüğü kirli müsilajlarında.
Erkekçe yürümek vardı
Mavi yolların yosun kokan erimsiz acılarında.
Yırtılan postalların altından ayağa değen çöl kumlarında.
Hangi çağ bu; kaçıncı zaman.
Sakalın kırcıllarında zamana direncin delili.
Yağmur arası bir hüzün olsun yüreğimde.
Bir de mutluluğa ağlayan çocuk, gözlerimde.
Sonra vurayım ceketi omzuma, kaçkın düşlerimin peşinden yola revan olayım.
Sessizce unutayım yüzümde acıları.
Kırık kanatlı bir kuş ökçelerinden vurulmuş.
Kalbi kırık dünyanın kızıla boyanmış yerinden tutuyorum, dar kalıplar içinde sıkışıp kalan kalbimin kırılan yerinden acılara sesleniyorum.
Sevgisizliğimi yükleyip omuzlarıma, imgesel varlıkların arasına dalıyorum bodoslama.
Katil kervanlar geçiyor önümden,
Hayallerimi yazardı sanılarım gulumsemelerine.
Adı sensizlik olan hüzün kalırdı geriye.
Yüzümün kızarmasında görürdüm utancın hiddetini.
Siyah bir gece bırakırdın bana, ah senin gitmelerin.
Mavi sular gibi çarpardın yüzüme gerçeği.
Birazdan yanacak sokak lambaları.
Kendi şavkına münzevi halinde.
Sokak aralarında koşuşan itlerin, dişlerine yapışan kinin ulumaya sirayeti geçmişe bir gönderme gibi.
Son uçak dumanıda güneşin yansımalarında kızıla boyanmış.
Gecenin ben, olma haline girişken kişiliğimde biz olamamanın sancısı hüzne saplanmış.
Bir Rumeli ezgisi gibi kıvrak bakışlarında
ne kadar çok güzellik var
Sen sevda çiçeğisin
Dört mevsimin bahar
Kanatlarındaki güzellikleri kıskanıyorlar bakışlarımdan.
Oysa ben, güzelliklerini övmüştüm,
Şiir yazdığımı sanarak cümlelerde.
Yağmurlu havalarda hep böyle hüzünlenirim ben.
Kalbimin derinliklerinde ararım hayatın mânâsını.
Yol sapağında gönlü kırık sebepsiz gücenmeler vurgun yemiş dudağımda.
Eli kolu bağlanmış bir mahkum mahçupluğunda.
Peh! Yine değerli moduna soktum kendimi, kimsenin değer vermediği değerimi kutsayarak.
Tüm kutlarımı havanda su döğmenin saçmalığına bağlıyorum yaşananları şimdi.
Hangi denizlerin tuzuydun değdin dudaklarıma.
Hangi denizin yakamozlarında aşkı hissetmişti gözlerimiz.
Bir akşam üstüydü zaman, hangi rüzgâr getirmişti hislerini hislerime.
Göremediğim gözlerinemiydi hasretim.
Nasıl bir sevda idi bu, gözlerinin rengini bilmeden yanmak.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!