Yalanlara ve talanlara feda ettiğimiz mağrur gözyaşı sarmalıdır aşk
Haylaz ve göçebe anların zıpkın sarılışlarıyla anlam bulur yaşamak
Kendi coğrafyamızda yitiririz yönümüzü, kaygılarla birikir ağlamak
Hüzünlerin küflü mevsimlerinde korkuyla kurur sevgi desenli yaprak
Bulutun göğsünde hüzünlü bir adam, yağmur sağıyor kaygılı bakışlarından. Devrik acıların kayıp şehirlerinde masal satıyor bir kadın, özlemle takasta nicedir aşk, bekleyişlerin dargın yataklarında ıslak arzular. Bekle diyor an, er geç tükenecek kandil, yanacak yeniden avuçlar ve sarılacak hazla birbirine beden. Kahırlı günlerin sarı yaprakları suya düşecek, sen uzakları yakın edişime anlamlar ararken, ben o yanık kentlerin sarı sularına saldığım sevda salıyla sana gelecek, yüzyıllık açlığımı kadın bakışlarına tutkuyla emzirteceğim ve işte o gün seni sevdiğimi kurda kuşa ezberleteceğim.
Bütün koyu karanlıkları tersine yırtarak
En soylu renklerden atlas çizdim sana
İhtişamlar doldurup minik avuçlarına
Yoksul desenleri yüreğimle işleyerek
Uçsuz bucaksız bir yaşam biçtim sana
Gelenlerin ve gidenlerin gürül gürül sesler çıkardığı bu atlasta
El tırnağa yakın durdukça, sevdalar gönüllerde her devir aktıkça
Kimi tarlada, bazen yatakta, gün gelip bedenleri çürüten toprakta
Garip düşlerin harmanıdır bu dünya, başlar ve biter çığlıklarla…
Gözyaşının tabutunda birleşen eller yaşanmış bir ömrü taşırlar hüzünle toprağa. Yürekleri dağlayıp, gözyaşlarını çağlatan bütün yakarışlar varınca tanrıya bir fatiha yükselir semaya. Binlerce ruha yeni bir yoldaşa atılır avuçlarca toprak alelacele. Bir hacmin minik tepesiyle terk edilir sessizliğe mezarlıklar. Ölüm çok boyutlu, garip soluklu, belki de gözyaşının aktığı oluklu bir dam gibi alkışsız uğurlanır asırlardır.
Gönlümün derinliklerinde ilerleyen o efkâr gemisinde
Coşkumu eşeliyor bir kadın, yeniden yaratmak için aşkı
Silip gözlerimin umarsız yaşını, etimi kemiğimden ayırıyor
Anı sağarak yüreğimden, köpek balıklarına atıyor ruhumu
Kederli bir çığlık oluyor hayat, suskunluğumla savaşıyor
Ateşin avuçlarından sırlarını çaldım yar, kayıp gelirim sana dağlardan
Dilimde hiç yaşanmamış yarınlar, ırmaklar akar her gün avuçlarımdan
Seni sevdikçe çağları çevirdim tersine, korkar mıyım nadim yangından!
Acılar denizinde bekle gelişimi, firari bulutlar gibi sararım sol yanından
Şu ziyan ömrümün kilometre taşlarında
Seni aradım ben her gün, biçare şiirlerle
Gökyüzünü bir günlüğüne tersine çevirse tanrı
Çiçeklerle donatırım, içinde sen varsın diye
Hangi bulutu okşasam bir tek seni anımsatır oysa
Yüzünün enleminde eskimiş düşlerin ırak coğrafyası, yamacında aşk
Dudağımdaki asil titreyişin adıdır sevda, eskisi gibi asil değil yaşamak
Hangi sözümüzle sevişir özlem, iç sesimiz olur aşkı bekledikçe feryat
Unuttuk ansızın dünleri, madımak alevlerin koynunda üşüyor hayat
Yaşamla demlenen bir çay tiryakiliğidir aşk, kaynayarak derinlere aktığımız, çağlayarak dağlara tırmandığımız ve içten içe sızlayarak sevdaya karıştığımız bir selin koynundaki hüzzam üşüyüştür. Kendi repliğimizi hiç aklımızda tutamazken, başka yüreklerin kırık dökükleriyle alkışlar alırız yoksul bir temsilde. Gözaltlarımızda hüznün halkaları büyür ve yüreğimizdeki neştersiz yaraların kabukları sevdikçe soyulur. Kırılır avuçlarımızdaki o yalın çizgiler, kırıldıkça yasaklı gönüllerde arlı gülüşlerle çağlayan gibi yine gönlümüze dökülür.
Her şafakta menekşe toplar yüreğim, baharlar hüzzam bir şarkı
Ömür saltanatım da bitiyor yar, sevdalar unutulmuş yangın artığı
Gelgitler nuruyla onarır ruhumu, hüzünler gönlümün mahşer tanığı
Her gece bir kadın gül atar yatağıma, aşk tenimin asırlık ihtişamlığı
Bu öyle bir hikâyedir ki, öyle bir iç döküştür ki, insan vurdumduymaz bir sancının kölesi olur, içinden dökülenlerin küreklerini çekerek aşkın ve hüznün denizini bulur.
YAŞAM ile Ölümü ayıran tek doğru DÜN ile BUGÜN’dür. İNSAN kendi düşlerinden doğma bir yaratık, varlığını İNKÂR ettikçe yaptığı tek şey bilinmezliğe yolculuktur. Vasıfsız. Mesnetsiz, kimliksiz, yüreksiz, kişiliksiz yaşayan bu insan klonisinde haliyle ERDEM’li, ONUR’lu, KARAKTER’li, KİŞİLİK sahibi insan’LAR DA FAZLASIYLA VAR. Onları bir köşeye alırsanız artanlar da ben ve benim gibileri böyle şair yapar…
iNSAN en çok aşina olduğu ve sığınmaktan büyük keyif aldığı DÜŞLER havarisidir. Kılık değiştirip, farklı mekânlarda, farklı kimliklerle bile olsa, bazen çocukluğuna, kimi gençliğine, bazen yaşanmamışlıklarına döner, o kısacık karelerde büyük İSYAN kulaçları atar ve uyandığında kimi yüzünde beliren KORKU, kimi de o ihtişamlı MUTLULUK belirtileriyle o kareleri asar ömür kitaplığının en görkemli yerlerine…
Benim rüyalarım AŞK’tır çoğu zaman. SEVDA’dır ve SEVGİ’dir genellikle… O MUTLULUK karelerinden hiç eksik olmamışımdır özetle. Yüreğimin alyanslarında gizlenen SEVİNÇ’ler, HÜZÜN’ler ve YAŞANMIŞLIKLAR silsilesinde ne zaman içim daralsa onlara döner, ne zaman çıkmazlarda kalsam o ASİL değerlerle avunur, açlığımı, susuzluğumu, uykusuzluğumu ve çaresizliğimi unuturum.
Duyarsızlıkla sevişen bakışlar
Kıskanç bir rengi soymuş derinde
Sevginin rengini aradı insanlık
Cellât ruhlu insanların gözlerinde
En uzağımızda aradık yakınlarımızı




-
Ufkun Yaren
-
Ahmet Durgut
Tüm YorumlarBütün sorguların enleminden koparmıştım seni
İçimizdeki hoyrat sevilerin çarşafına tutunarak
Dudaklarımdaki istem ötesi hareket olmuştun
Ellerinin hoyrat kelepçelerinden sıyrılamadan
Duvardaki saatlerin zembereğine dolanmıştın
Tebriklerimle..10 ve listem..Ufkun YAREN
TEBRİKLER... sn Selahattin Yetgin... başarılar diler, saygılar sunarım. Esen kalınız.