Annem,
Gözlerinde yağmur dolu bulutları gezdiren kadın.
Kapı ardı ağlamalarının tanıdık yüzü.
Herkes, ince bir oyayı yazma kenarlarına işlerken,
Bir acıyı, diğer acıyla bilerdi o.
Gün ortalarında, elini eteğini çekerdi Dünya'dan.
Çocuk,
Mülteci kaygılar ile çırpınan serçe yüreğiyle yaklaştı
Dudakları suskunluktan çatlamıştı
Elinde ki, iki günlük ekmek parçasını uzattı
Türk ellerimle, Arap bir çocuğun uzattığı lokmayı paylaştım
Tadı her ekmekten farklıydı
Ağları attıkça hasretler doluyor
Tanımadık yüzlerde görür gibi olduğum
Eski hatıraların sahipleri selam veriyor
Alışıyor insan, elbet alışıyor
Yaban ve yavan gelse de
Yaşayıp gidiyor
Denizi sorarsan;
Fırtınalısını bilirim.
Kuşları sorarsan;
Kanadı kırılmışları bilirim.
Vuslatı sorarsan;
Yollarda
Şiirin güzelliğini, defalarca anlatır gibiydi bakışların.
Yazabilirdim, gözlerini anlatan yüzlerce satır.
Eksik kalırdı ve heceler düşerdi korktum yazamadım.
Baktım öylece,
Aşkın suretini görüyordum.
Karşımdan geçen vapurların seslerini,
Solgun bir istanbul sabahında
Denizle oynaşan balıklar çekiyor beni
Görür gibi oluyorum Puslu mutlu günlerimi
Takvim yapraklarından yokuş aşağı iniş
Aşk yoksa eğer
Yaşamak dedikleri
Yüz yıllık bir hasret sanki,
kıvranıp duruyor içimde bir ateş.
Heybetli bir gürültü kulaklarımda,
odalardaki sessizliğin.
Bana seni ne kadar sevdiğimi anlatan,
bu suskun yazdır sevdiğim.
Penceremde ne zaman görünse
eylülün yüzü.
Aklıma ilk ellerin gelir.
Avuçlarının arasında saklardın ellerimi.
Böyle kanadı kırık değildi düşlerim.
Gözyaşı lekesi yoktu gecelerimde.
Sensiz bir şehre göz açıyorum her sabah,
Her sabah bilindik işler,
Kahvaltı yapıyorum, bazen yapmıyorum bile,
Penceremi açıyorum, sokakta yürüyen çiftler görüyorum.
Güzel bir resim gibiler..
Buğulanıyor gözyaşımla resim.
Şehre yağmur yağdığı vakit,
Babam yüzünü avuçları arasına alır, izlerdi.
Yağmur ve babam...
O vakit, ne çok benzerlerdi.
Babam erken büyümüş bir adamdı.
Yaşından değil, yaşadıklarından.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!