Sen ey kutlu Ağustos; şan ayı, zafer ayı,
Çıkardın bir Hilal’den binlerce dolunayı…
Malazgirt güneşidir şavkıyan ta Mohaç’ta;
Hilal’in tuğrası var yere düşen her haçta…
Kendim yargılandım kendi yasamda
Her gece kendimi içtim masamda
Neyi değiştirdim şu "meyhane"de
Ben olsam da olur ben olmasam da
Şu resmimi bayram günü çekmişim
Çerçevesiz başucuna koy anam
Doymadıysan yavrum diye sevmeye
Bas bağrına bu resmimi doy anam
Gün ağarır süngümüzün ucunda
Aşk mızrap vurdukça gönül telime
Tek bir ses veriyor sazlarım gülüm
Bazen bin cümledir bir tek kelime
Çoğalır özümde azlarım gülüm
Nice derinlikler uyur sığımda
Tarihten önceki çağlar
Üstüne konmuşsa dağlar
Yeşil bir türküyse bağlar
Orası Anadolu’dur
Dağlarının tuğu karsa
Asrın bahçesinde gül deren zaman
Bazen gülle gibi bir “an”a düşer
Bezirgânbaşıyla dostsa haramî
Menzile yürümek kervana düşer
Nasırlandıkça yürekler “dil-i şeydâ”yı unuttuk
İhtiras sahralarında gömüp Leylâ’yı unuttuk
Nerde söküp de kalbini sevdiğine veren yiğit
Arastaya düşünce aşk kara sevdayı unuttuk
Okyanusların dibi sığlığın kadar derin
Güneşin yüksekliği bakabildiğin kadar
Salıver dizginini doru düşüncelerin
Sevdanın sıcaklığı yakabildiğin kadar
Hani bazen düşlerin bir denize dalar da
Bir bahar dalında göründü zaman
Gözleri çırılçıplaktı
Eriyorken gözbebeğim mevsimin ılık teninde
Baharın gülleri aktı
Çıplak gözlerimle gördüm
Bir kanadı yağmur öbürü duman
Tut elimi kapanıyor perde
Tut elimi kalamazsın gayrı
Dolunayın diz çöktüğü yerde
Toprak sarhoş sular sayrı
Ah çekip durma öyle ikide birde
Ahsen-i takvim üzre bu mudur ahde vefâ
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!