Bozkır ufuklarında mor akşamı soluyan
Bir kara tren gibi geçtin içimden yine
Buhar-buhar duman-duman ey yar
Ey buğulu bardakta susadığım bengisu
Vefasız yar merhametsiz zalim yar
Ne zaman son bahçeme uğrayacak ilkbahar
Bir yolun ortasındayım
Yolcu da ben yol da benim
Sebil çeşme tasındayım
Akan sudur benim payım
Sahip de ben mal da benim…
Arkam sıra attığınız kahkahaları
Birer çiçek gibi yakama taktım
Ben ırmaktım
Delidolu aktım
Ama siz göldünüz…
Sen düş zülüflerinde tomuran gülsün büyülü
Ben düşmüşüm yoluna ölümün hayat denen
Sen sevene serap olan hayallerin gülü
Ben ejderha ağzında çiğnenen kanlı gerçek
Ey İstanbul düşlerimin dizgininden el çek
Yetişir gömleğimin yakasını yırttığın
Yüce Tanrım seni yazmış gönlüme
Silemezsin, çiz de bitsin bu çile…
Seneler bin düğüm atmış ömrüme
Çözeceksen çöz de bitsin bu çile…
O zülüfler gecelerin harmanı
Bizim köyün etekleri dantelli
Desenleri bin çiçeğin özüdür
Gelinin sevdası yüzünden belli
Yiğitlerin sözü “erkek sözü”dür
Bizim köyün yaşlıları pehlivan
-Sahildeki sevgiliye-
Ne avutur gönlümü denizi öpen kıyı
Ne martılar çığrışır özlediğim şarkıyı
Bir deniz öfkesidir yüreğimde kıvrılan
(Eshâb-ı Kehf'i düşünürken...)
Kuş uçar kervan geçer sevenler yârdan geçer
Umut yüklü kervanlar çok uzaklardan geçer
Uyur bu çölde zaman yarın inmez dün geçmez
Şu bağrımı soğutacak karı olan dağı bilsem
Uludağ mı Erciyes mi Palandöken mi Ilgaz mı
Yaşımı bildiğim kadar yaşadığım çağı bilsem
Zaman denen şu bilinmez sıvı mı katı mı gaz mı
Hangi böceğe tuzaktır şu örümcek ağı bilsem
Usuller neden curcuna şu fasıl mı yoksa caz mı
Kuşların kanadında bahar kırıntıları
Unutulmuş bir şarkı sözüne benzer gülüm.
Nerde mızrabı telde eriten o yer gülüm?
Sessizlik, meyanıdır en tiz perdede sesin;
Ben engine çıkarım sen indikçe yukarı,
Kırk oktavlı sesimde sen hangi perdedesin?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!