İnceden yağmur yağıyordu.
Ayaklarım anlamsız bir yolculuğa sürüklüyordu beni...
Sokaktaydım, nereye gideceğimi bilmiyordum.
Öylece sürüklüyordum yorgun bedenimi.
gri bir sis,
ürkek bir aşk edası var havada.
bu üzerime damla damla düşen çiy,
gözyaşları mıydı yoksa hayallerimin
önce rüzgara, sonra bulutlara karışan.
''yak gel gemileri'' der bilmem hangi şair..
iyi de,
ortada ne sen var,
ne yakılacak bir gemi,
-ne de sığınacak bir liman.
çocuklar vardı sokaklarda,
oyun oynayan,
nefesleri gökyüzüne,
dalga dalga yayılan.
şimdi silah seslerinden duyulmuyor sesleri,
Kandırılmış bir çocuktu bir zamanlar,
Şimdi,
Aldatılmış kadınlar ülkesinde,
Yitik bir rumuz...
Neredeyse inanacaktım yalanına.
Boşuna dememişler, kahpe dünya.
Yüzüne gülerken cebini boşaltır adamın.
O halde;
Cepte mangır da yoksa!
bir kez beni sevdiğini söyle
özlediğini
yalan söyle
yalan da olsa söyle
yeter ki sen söyle
vallahi
yalın ayak,
kayalıklara basa basa,
yol almaktan yorulmuştum!
önüme çıkan,
irili ufaklı her çakıl,
sesler yükseliyordu derinlerde bir yerlerde..
sözcükler sıralanıyordu peş peşe..
oysa lisanı olmayan bir aşkın peşindeydik biz..
içimizde duyulmayan sesleri biriktirip sevgi dedik onlara..
oysa aşk ateşin içinde, sesten uzaktaydı…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!