Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

yüzün bir şiirdir, ezbere okuduğum
yine de şair tadında doyamadığımsın
nedir bu anlam yüklü bakışlar böyle
gazeller yazarsın kirpiğinle gözünle

bakışın ışık hüzmeleridir yüreğimde

Devamını Oku
Osman Demircan

İnsanlar pis bir oyunun içindeler farkında değiller. Sizler sürekli cumhuriyet yıkılacak derseniz ülke bölünecek derseniz Türk halkının refleksini ortadan kaldırırsınız. Çünkü çok söylenen söz sıradanlaşır ve insanlar o söze artık tepki vermez olurlar. Bu oyuna gelmeyin. Zira bu gibi ifadeler kulaklarda dolaşmaya devam ederse Allah korusun ülke gerçekten yıkılma aşamasına geldiğinde sesininizi duyuracağınız kimseyi bulamayabilirsiniz. Çığlığınız sahipsiz kalabilir. Başka örnekler vermek gerekirse sürekli bombaların patladığı bir şehirde insanlar eninde sonunda sokağa çıkarlar ve sokakta yürürken acaba yanımda bir bomba patlar mı diye düşünmez olurlar. Çünkü sürekli beyninde kötü düşüncelerle dolaşan bu insanlar sonunda duyarsızlaşırlar ve yanında adam öldürülse bile bunu hayatın bir parçası sayarak şiddeti içselleştirirler. Millet olarak bu gibi örnekler yaşamamamız ve her zaman uyanık olmamız gerekir. Şu an Türkiye'de cumhuriyet yıkılacak, ülke bölünecek çığlıkları ayyuka çıkmakta. Peki ya denilenler doğru ise. Bize büyük bir devlette yaşama hakkını görmeyerek, bizleri bölerek, küçültmeye çalışarak ve bizleri azınlık kültürüne layık görerek amaçlarına ulaşırlarsa, bu ülke çok kolay tabi ki yıkılabilir. Ayrıca Türkler devletler yıkmış ve devletler kurmuş bir millettir. Aynı genetik kültür zuhur edebilir ve Türkiye Cumhuriyeti bu şekilde de yıkılabilir. Hiçbir şey olmaz deme. İnsanların başına ne geldiyse bana bir şey olmaz düşüncesinden gelmiştir. Evet ya söylenenler doğruysa Allah korusun Türkiye Cumhuriyeti yıkılma tehlikesi içindeyse. Türkler işporta talancısıdır. Sokakta bir satıcı çarşafı yere serip, üzerindeki eşyaları satmaya kalksa gelen geçen oraya hücum eder(asker bir milletiz ya) eline ne geçirirse ya satın alır ya da çalar. Evet ülkemizin haritası yere serildiğinde milletimiz acaba ülkesini mi düşünecek yoksa komşusu olan Kürt'ün, Rum'un evini talan etmeyi mi düşünecek. Allah korusun böyle bir şey düşünmek bile istemem. Sokakta kırk yıllık komşuların savaştığını, birbirlerinin evlerini talan ettiklerini düşünmek bile istemem. Bu ülkenin birleşmeye, kucaklaşmaya, kardeşliğe ihtiyacı var. Bu ülke bölünemez diyenler insanların kafasında psikolojik sınırların çizilip çizilmediğine bir baksınlar. Ötekiler, berikiler diyenler bu ülkeye zarar verdiklerini unutmasınlar. Bana Türkiye'yi sev diyorlar. Hangi Türkiye'yi seveyim. Doğusunu mu seveyim, batısını mı? İzmir'de başka bir Türkiye var. Rize'de başka bir Türkiye var. Van'da başka Türkiye var. Bana Türkleri sev diyorlar. Hangi Türk'ü seveyim. Türbanlısını mı, sakallısını mı, çobanını mı yoksa oyu ondan daha değerli olan iri dudaklı mankenini mi, sağcısını mı, solcusunu mu yoksa sadece Atatürkçüsünü mü seveyim? Bizler tek bir millet olamamışız ki tek bir ülkeden söz edelim. Hala ulus devlet olma sancıları çekmekteyiz. Tek millet olmanın yolunu tek tip vatandaş ortaya çıkarma çabası içinde görmüşüz. İşte yanlış bakış açısı budur.
Türkiye Cumhuriyeti yıkılmamalıdır. Bu ülkede Kürtler şunu bilmelidirler: Rize'de polis ya da asker bir vatandaşın kurşunuyla öldürülse ben utancımdan yerin dibine girerim. Artık bu utaç son bulsun. Diyarbakır'da, Van'da, Muş'ta polise ve askere kurşun sıkılmasın. Çünkü herkesin huzuru için varlar. Bizler onların varlığından sıkıntı duymuyorsak siz de duymayın.
Çocuklarımıza yardım edelim. Daha sağlam nesil yetiştirelim, mücadelelerle dolu TÜRK tarihini unutturmadığımız sürece, hiçbir emek sarfetmemiş, kökümüzü kazımaya çalışan hem iç hem de dış güçler emellerine ulaşamayacaklardır inşallah! Ey Türk! Üstte gök çökmedikçe altta yer yarılmadıkça ezan bitmez bayrak inmez şehitler ölmez.

Devamını Oku
Osman Demircan

ey saki mey sun aşk meclisinde
şarap doldur bana fecr renginde
ufukta belirsin güneş tan vaktinde
uyanayım her gün kırık bir kalple

gün kızıl rengiyle dökülsün denize

Devamını Oku
Osman Demircan

Senle dolup taşar sevgili aşk avuçlarıma
Her daim gecelerim muhtaç aydınlığına
Okyanus dolusu insan köpürse dalgalansa
Söndüremezler yüreğimdeki aşk ateşini

Ateş olup kıvılcım olup korlanırım aşkınla

Devamını Oku
Osman Demircan

Beni seviyorsan kapımı dört kere çal.
Ya seni bekliyorumdur ya da azrailimi.
Kapım paslı çiviyle uzun süredir kilitli.
Şu dünyada senden başka kimim var.

Yalnızlık kötü şeydir duvara aşık eder.

Devamını Oku
Osman Demircan

Aynı çeşmenin suyunu içmekten yoruldu dudaklarım.
İltihap oldu her yanım gırtlağıma yapıştı tüm acılarım
Sinekler sivrisinekler daim hayatıma girdiler ne yazık
Kanımı akıtan tanıdık yüzler oysa sevdiğini söylediler.

Beni bıktırdı hep aynı rastlantılar hep aynı işkenceler

Devamını Oku
Osman Demircan

Yağmurlu bir geceydi arkana bakmadan gidişin.
Ne benlik bıraktı bende ne de namuslu bir yan.
Kara leke bulaştırdı ay yüzlü saatlere yürüyüşün.
Ben artık ayak izlerinde silüet gibi ezik yaşarım.

Sen ay ışığında yolunu bulur gidersin karanlıkta.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bedenime kazınan bir dövmeydi insanlar. Tenime yosun kokusu hakim olunca, mavi bir dalga yıkadı beni ansızın. Silindi tüm bedenime kazınan figürler. Ne güzel bir dokunuştu öyle sevgilim denizin ıslak elleriyle beni yıkayışları. Ipıslak bir aşkın dalga sesleriydi yürek limanıma ve koylarıma dolan. Dramdan bir şey kalmadı hayatımda o an. Sanki denizin üzerinde kızıl renkli bir buluttum. İçimdeki boşluğu deniz ve yağmur sularıyla doldurmuştum. Birikmişti yüreğimin barajına için için kaynayan serin sular. Sonra koyuverdim ruhumun coşkusunu tirübünlerden. Işık ve aydınlık doldu sinir tellerime. Gözlerim bir avize gibi parladı. Bir metropol gibi tüm sokaklarım neon ışıklarıyla doldu. Bir deniz kenarında ışıl ışıl bir şehir oldum. Tüm intiharları balkonlarımda tuttum. Pencerelerimden sokak taşlarına gözlerimden damla damla mutluluk döktüm. Öyle mutluluk vardı ki bende, sanki gökkuşağı altında bir ayçiçeği tarlasıydım. Çiftçinin alın terinde denizdim. Dalga dalga yayıldım bileğiyle, beyniyle emek sarfeden insanlara. Tüm asalak otları kopardım yüreğimden. Kimi sevdiysem, bir işçi gülüşü oldu aşkım. Sevginin namuslusunu, emeğin namuslusunu, duanın namuslusunu, inancın namuslusunu sevdim tecavüze uğramış hayatımda. Hayatımda şarapnel parçaları oldu insanlar. Hep yalanlarla, hep aldatmalarla, hep yaranmalarla doldu her yanım. Şiirlerimi vurdular, iddiasız bakış açılarıyla. Hep beni öldürmeye çalıştılar, aslında bir işe yaramayan şeytanın doldurduğu tüfeğe benzeyen insanlar. İnsanların asıl işi bir başkasına yama yapıştırmak oldu. Çünkü, kendisinden sağlam ve kaliteli kumaş çıkmayan insanlar, ya başkalarına yamandı ya da başkalarına yama taktı. İş yaşamında ve meslek hayatında kendini insanlığa adayanını rastlamadım. Oysa hep insanlıktan dem vurdular. Sonra bir kazana benzeyen göbeklerini doldurdular. Daima elleri ceplerinde poz verdiler. Ceplerini doldururken insanlar, beyinlerini ve yüreklerini boş verdiler. Bugün bu yüzden insanlardan deniz kenarına kaçtım. Sevgilim denize mahsun mahsun baktım. Denizin iyot ve yosun kokusu yetti bana. Attım kendimi denizin mavi yansımalarına. Deniz kıyısında mutluluktan bir martı gibi mutluluktan az daha uçacaktım. İnsanlar yolarken saçlarımı, deniz okşadı her yanımı. Sevgilim deniz ufkuna aldı beni. Ufuk çizgisiyle yeniden çizdi hayatımı. Bir su damlası kadar değil, kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeden taşırarak sevdi beni sevgilim deniz. Ağaçlara aşık oldum ama; ben en çok denizi sevdim.

Belki de hayatın hep kıyısında bulunduğumdan, ben en çok deniz kenarında bulundum. Bedenim daha soğumamışken, ben deniz kenarında canlı bir ceset oldum. Ruhumu çıkardım beden kalıbımdan. Yıkadım kendimi deniz dalgasıyla. Öyle bir deniz koktum ki, bedenimin deniz dibindeki balçıktan yaratıldığını sandım. Sonra sevgilim deniz bedenime üfledi deniz rüzgarlarını. Ruhum deniz rüzgarı gibi kıpır kıpır oldu.

Ben kumsallara da aşık oldum ama; en çok denizi sevdim. Çünkü ruhumun çöplerini ben kıyıya vurdum. Bu yüzden insanlar bana bir çöplükmüşüm gibi baktı. Bana bir adım atsalardı, aslında deniz olduğumu anlarlardı. Oysa insanlar sığ yaşamayı tercih ettiler. Bu yüzden bendeki derinliği hiç göremediler.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz.Belki üçüncü sınıf otelde kalmak gibi bir şey bu. Belki duvarlarında salya sümük şiirlerin olduğu, her an dökülmeye hazır sıvalarıyla alnına ilkellik kazılmış bir binada kalmanın diğer bir adı bu. Yani üçüncü sınıf dünya vatandaşı olmanın bir başka benzer tarafı bu.
Üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Aslanlar kuş kovalamaz ama her gün yapmak zorunda kalıyoruz. Yani küçük hesaplar peşinde koşuyoruz. Yani kimlerle ve nelerle muhatap oluyoruz. Alabildiğine kuş kovalıyoruz. Kedilerin ise bu üçüncü sınıf otelin damında aslan gibi kükremesini duyuyoruz.
Üçüncü sınıf bir otel odasında ölüyoruz. Ve öldüğümüzden hiç kimsenin haberi de olmayacak. Çünkü dünyadan o kadar ayrı yaşıyoruz ki üçüncü sınıf bu oteli bütün dünya sanıyoruz. Hal böyle olunca da otel sahibini dünyanın en akıllı insanı sanıyoruz.
Her gün temellerimizden sarsılıyoruz. Dünyanın çivisi çıkıyor zannediyoruz. Oysa üçüncü dünya ülkesinde yaşamanın bedeli bu. Ve her gün bunu yaşıyoruz.
Her gece uykularımızı kaçırıyoruz. Otel odasında böceklerle, sürüngenlerle, uğraşıyoruz. Tahta ellerimizle üzerimizi kaşıyoruz. Habire kaşındığımız için de ondan bundan sürekli dayak yiyoruz. Ardından elimizi kime uzatsak cehennemi avucumuzda hissediyoruz.
Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Üçüncü sınıf otele kapatılan yabancı uyruklular gibi her gün tahrik ediliyoruz.Aşağılanıyoruz ve tacizlere uğruyoruz. Sonra ahlaksız, namussuz damgası yiyoruz.Sevgiye ve şefkate açken bol bol tutuklanıyoruz.

Devamını Oku
Osman Demircan

.Açtım yüreğimin perdelerini. Çırılçıplak artık karşındayım. İster geceninesmer tenini izle, ister bedenimin tüm karelerinde seksek oyna. Zıpla bedenimin avlusunda. Öyle bir tutkuyla dolan ki bedenimin avlularında, serin nefesim seni ferahlatsın önce. Ardından nefesim söndürsün bedeninde yanan tüm mumları. Her yer karanlığa bürünsün. Sadece ellerimiz aç kurtlar gibi ten ormanımızda dolaşsın. Tüm masum duygularımız kuzular gibi avucumuza düşsün. Bu da yetmezse sana, sarmaşık gülleri ol, burnumun direklerine dolan. Kokun dolsun boşluklarıma. İstersen beden avlumda şadırvan ol. Fiskiyen serin bir ağustos gecesini sızdırsın tenimdeki gözeneklere. Sana sırılsıklam aşık olduğum o vakitlerde aşk bahçende tüm böcekler sesleriyle beni uyutsun. Rüyamda önce bembeyaz ayak bileklerin görünsün. Sonra ister kapıdan gir, ister pencereden gir gönül evime. Duygu soframı kur kendi elinle. Yüreklerimiz aşka doysun. Ölümümüz açlıktan, tokluğumuz aşktan olsun. Birbirimizden bir an ayrılamama adına yemekler tencelerde ekşisin. Yine de bizim yüzümüz tatlı tatlı gülsün. Gelirse ölüm öpüşmekten dolayı açlık çekerek olsun. Sen her gün içimde bir yaşam sevinci ol. Gecelerimde ise bir meteor yağmuru ol, düş her daim içime. Her düşüsünde koca bir meteor çukuru gibi kal içimde. Her senden kaçışımda, ayaklarım sana doğru kaysın. Senden gitmek mümkün olmadığı için, sana gelmek gibi derdim de olmasın. Yanında yaşamak tavşan hızında, yanında ölmek kaplumbağa hızında olsun. Ölmeye daha çok yol varken, seninle yaşamak hem mutluluğa koşarak hem de mutluluktan göklere zıplayarak olsun. Tavşanlar dağlara küssün, dağların haberi olmasın. Senin ise benden habersiz bir günün olmasın. Karşımda bir dağ gibi değil, delik deşik bir ova gibi dur. Gediklerine gireyim her gece. Gündüz ovalarında mutluluktan hoplayıp zıplayayım. Ayçiçek tarlasında koşan bir çocuk gibi mutlu olayım.

Devamını Oku