Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Cehennemin kare kare olduğu ve ateşlerin yüreğine damla damla aktığı saatlerde, günahın orman olmak ise nasıl dayanabilirsin ki bunca yangına? Gözyaşları yeter mi bunca yürek ateşini söndürmeye cennet gözlüm?
Sen hiçbir kimse için ağladın mı peki? Gözlerin cenneti hatırlatacak kadar güzelken söyle açları, yoksulları hatırladın mı ki? Hiç kimseye gözyaşı döktün mü sevgili? Ellerin hiç gül toplamamışken, parmakların hiç dikenden dolayı incinmemişken o elleri nasıl dua için gökyüzüne kaldırdın? İşaret parmaklarınla cenneti gösterirken, bir yandan da delikanlılara gözlerini kırparken, bunca handikaplar içinde yüreğin bir kaplana dönerken, seni esir alan kaburgalarının arasından göğsünü parçalamayı düşündün mü hiç? Sevmenin dayanılmaz acısını kalbinde hissederken, duyguların yanan şiir kağıtlarına dönüşürken, bütün sözlerin beyninin içinden geçen tanklara benzerken ve ruhun ezilirken o aşk dolu vakitlerde sadece ölmeyi düşledin mi?
Evet bazıları yaşamayı düşlerken deli mavi, bir gökyüzü kadar aydınlık ve özgürce; bazıları ise sadece ölmeyi düşler. Bir kaldırım kenarında, bir köprü dibinde ya da bir çatışmada polisin kurşunuyla ölmeyi düşler. Çünkü onun için devlet sadece askerdir, polistir ve bir tabancadan çıkan kurşundur. Ona uzanan el ya silahlıdır ya da kelepçelidir. Çünkü yaşamak bazen timsahların arasında kalmış su aygırlarının ağırlığı gibi olurken, bazen de susuz bir değirmen oluverir insanlar için. Bazen ise bol çiçekli bir bahçede kelebeğe dönüşür yaşamak.
İşte sevgili senin her gece cennet gözlerinden masmavi gökyüzüne kelebekler havalanır. İşte sırf bu yüzden bilmezsin ağlamayı. Bu yüzden görmezsin gerçekleri. Sana meydan okumak değildir bu sözler. Bütün gemiler sana yelken açarken, ben ise yalnızlığa demir atarken, bütün pusulaların ikimize başka yönleri gösterdiğini anlatmaya çalıştım.
Sen yaşamayı düşlerken, ben ölmeyi düşledim. Bu yüzden benim canım yandı, senin ise gözlerin havalara baktı hep. Bu yüzden göz göze gelemeyiz senle ben. Aynı şeylere gülüp, aynı şeylere ağlayamayız. Biz aynı dünyalarda yaşayamayız. Sen rüyanda hiç bir gelinin intihar ettiğini gördün mü? Sen hiç sıcak yatağında yatarken, sırtından bumbuz terler akarken uyandın mı? Sen hiçbir delikanlıyı kendi çirkinliğiyle ve zaaflarıyla dövüşürken gördün mü?
Evet cennet gözlüm bakma bana.Göz göze gelemeyiz senle ben. Gözyaşlarım haram sana. Gülerek gelme yanıma.

Devamını Oku
Osman Demircan

Yüreğim bir çöl. Duygularım çöl çiçeği. Kum fırtınalarına dayandığım sürece, yağmurlar yağacaktır. Yüreğimin serinliği bu yüzdendir. Yağmurun yağacağına güvenmemdendir. Zira hala yüreğimin daha kurumamış köşelerinde geçmişten kalan bir damla mutluluk vardır. Ki o damla yağmurun gelmesine kadar bana yetecektir. Bir damla mutluluğu asla küçük görmem. Bilirim ki bir damla su çölde kalan için okyanustan daha değerlidir. İşte bu yüzden hala şezlongda beklemem, hala mayolu beklemem bundandır. Yüreğimin serinliğin nedeni rüzgarların sadece koca kadırgaları taşımadığını bilmemdendir. Belki rüzgar bir yaprak düşürür yüreğime. belki rüzgar bir uçurtma uçurur yüreğimde. Mutluluğun nereden eseceğini bilemem. Mutluluk rüzgarının ne getireceğini de bilemem. Bir yaprak düşürse, bir damla düşürse yüreğime yeter. Öyle limanlara kurulup gemi bekleyenlerden değilim. Bir küçük üflese yüreğime mutluluk ben köz olmasını bilirim. Yeter ki bir damla saçaklardan, pervazlardan dökülsün ellerime. Ben yanmasını da bilirim boğulmasını da. Öyle gözleri aslan ağzı, bakışları aslan dişi olanlardan değilim. Tokum, açlığıma şükredenlerdenim. Bir damla mutluluğa yüreğini ova edenlerdenim. Eğer saçlarımı savuruyorsam, rüzgarın yağmurları, bulutları ve deniz resmi çizilmiş su damlalarını bana getireceğine olan inancımdandır. Ha gelmezse rüzgar, ben de kağıttan gemiler yaparım ve onları kum tepelerinde kendi ellerimle yüzdürürüm. Belki bir İstanbul değil; belki bir İstanbul dolusu mutluluk bulurum. Kendisi kalem, yüreği silgi olana kağıtlar dolusu şiirler yazsan ne çıkar. Ruhuna tüküreni öpsen ne çıkar. Ah ah insan olanı sıksan en azından bir damla su çıkar. Lakin bırak insanlardan yüreğine su serpmesini, dudağına su vermesini; insandan artık boş bidonlar, kuru testiler çıkar. Ah ah insandan bir damacana kuru laf çıkar. Ben de artık lafa bakanlardan değilim.

Devamını Oku
Osman Demircan

Adamın biri dört mevsim dört bucak dolaşmış ama aşkı bulamamış. Demiş ki en iyisi bir masal kitabı alayım. Almış ve bir kütüphaneye gidip okumak istemiş. Kütüphanede herkesin canı sıkılıyormuş, kitaplarsa raflarda çürüyormuş. Oturmuş kitabı açmış ve satırlar arasında gezmeye başlamış. Hiçbir savaşın kadının namusu için çıkmadığını öğrenmiş. Kadın varmasına varmış ama hiçbir aşk adına yok olmamış. İnsanlar sevmiş ve sevilmiş...Kadınlar bir erkeğin kollarında mum gibi erirken bir başka erkekle mum ışığında yemek yemiş. Velhasıl kelam kitap kelime olmuş, nokta olmuş, virgül olmuş aşkı dil sınırları içinde anlatır olmuş. Dile gelmiş sayfalar ve demiş ki:
Aşk br attır kadınsa avrattır. Şu dünyada dizginleri elinde tutanlar ata binmiştir. Gerisi at gibi kişnemiştir. Aşk bir süvari savaşı ise iyi binen savaşı kazanmıştır. Kaybeden nal doplamıştır.
Ne diyorsun sen dedi adam. İnsan ne ata benzer ne de aşk bir savaşa. Aşk bir dingin göldür ki onda ancak altın balıklar yüzer. Kadın ki bir kuğudur boynunu anca aşk büker. Aşk sadakat ister vefa ister. Erkek göl kenarında kuğunun aksini izler. Sonra kuğu söze gelir aşıkın dudağında gezer. Birbirini seven insanlar birbirlerine iyi günde kötü günde beraber olacaklarına dair söz verirler.
Kitap güneş olur adam yağmur. Ortada gökkuşağı rengarenk durur. Kitap der ki ey cancağızım dinle hele:
Sarı bir diğer sarıya benzemez hiç. Acı acıya benzemez, tatlı tatlıya benzemez. Dünyada ne kadar insan varsa o kadar aşk vardır. Kimse kimseyi bir başkası gibi sevmez. Her yürek aynı duyguları beslemez. Kimi vardır bir gülüşe hasta olur, günlerce yataktan kalkamaz. Kimi vardır bir bakışa deli olur, doktor doktor dolaşır. Herkes aynı amaç için aynı adımları atmaz. Kimisi yürür, kimisi koşar, kimisi ise geri geri gidip amacından sapar. Diyeceğim o ki aşk kitaptan öğrenilmez. Tüm şiirler aşkın sadece asını anlatır. Aşk ne sözdür ne de dudaktır. Olsa olsa öpüş olur. Ama bütün aşklar ne yürekte başlar ne de dudakta. Aşk burunda başlar, koklaşa koklaşa iki ten üst üste yığılır. İşte aşk depremi böyle olur. Dizler çözülür, el ayak birbirine karışır. Aşk sarsmadıkça dağ dağa kavuşur. Bunun adı sadece tutku olur.
Adam susar düşünür. Saçları bembeyaz olur. Sonra der ki: Ey kitap neden insan birbirini aşkla kandırır. Ne büyük alçaklık bu...Kadın ve erkek aşk hamurundan birbirine ekmek yoğurur. Karınları doyar ama yürekleri aç kalır. Aşk insana oysa açlığı unutturur. Dünyada bu kadar fırın varken ve aç gözlü insan varken aşk anca rüyalarda görülür.

Devamını Oku
Osman Demircan

Yüreğimin ne olduğunu bilmediğim huysuzluğunda, duygularımı dizginlemeye çalışırken, sana çalakalem bu satırları yazıyorum.
Kapısından kovulan ev sahibinin merhametinden umudunu kesen ve her yanı kan revan içinde olan köpek gibi gecenin ayazında sensizliği yaşıyorum. Kendimi kaza yapmış otobüsün can çekişen yolcularına benzetiyorum.Sana gelmeye güç yettiremiyorum.Kendime buzdan kaleler yapıp aşka meydan okumaya çalışırken; senin sıcak gülüşün karşısında bütün dünyamı sel sularına kaptırıyorum; çaresizlik içinde boğuluyorum.Şimdi suların içinden çıkan baygın bedenimle hayat öpücüğünü bekliyorum.Sensiz yaşayamıyorum.Seni bir damla yalnızlığıyla yaşarken, biriken gözyaşlarımda kuğu beyazlığında hayallerini yüzdürüyorum.Biliyorum söz tükenir; geride yaşananlar kalır.Dilimde cümleler duygularıma son noktayı koyarken, sana yaşattığım mutsuz paragraflar için özür diliyorum.Seninle yaşamış olmamdan dolayı sonsuz huzur ve mutluluk duyuyorum. İnan içimi burkan, hüzün ve gururla gözlerimi ıslatan bir duygu sağanağısın. Seninle sırılsıklam bir hayat yaşıyorum.
Hatırlıyor musun? Gümüş rengindeydi balıklar ve altın sarısıydı portakallar.İşte o bahçede suya düşerdi aksin. Ben rüyalarıma dolan berrak yüzüne susamış bir kelebek gibi öpücükler konduruyordum. Gözlerimi yumduğum o saatlerde kirpiklerim bahar dalları oluyordu.Kaşımın gölgesinde yumulan gözlerimde hep seni düşünüyor hep seninle avunuyordum. Ben aşkını kaşla göz arasında gam dolu bakışlarımda yaşıyordum.Bazen hiç durmadan ağlıyordum.Yanımda olmuyordun,bir serçe kuşu gibi başka parmakların ucuna konuyordun. Yüreğim yanıyordu.Erkekler yanında taşıdıklarıyla gurur duyuyordu.Oysa ben gurur duymak için değil sadece sesini duymak istiyordum.Bir ılıman iklimin rüzgarı gibi nefesini hissetmek istiyordum.Seni doya doya sevmek, hep bir su kenarında saz gibi senin serinliğinle doymak istiyorum.Bir gümüş renkli balığın pullarında gözlerinin beyazlığını görmek ve sonra ölmek istiyorum.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hayatta hep tek başına mücadele etmek zorunda olanlar vardır. Arabalar yanından geçerken dost yüzler hep dikiz aynalarından gülümser onlara. Kaldırımda karşılaştıkları, sadece bir kahve kokusudur o kadar. Derdini kimseye söyleyemezler. Yerlere düşseler bile, kendilerini kaldıracak kimseleri yoktur. Bir ağaçtırlar; ama dallarında hep yiyiciler vardır. Böyle insanlar, tek başlarına bir ordudur, dost görünenlere karşı. Tek başlarına kaldıklarında, ne arayanları vardır ne de soranları. Bir zarfın bir puludurlar, asla sevgiliye, eşe, dosta yazılmış bir mektup olamazlar. Hayata yapışıktırlar, yüreklerinden kopup giden sevgi çığlarına rağmen. Hayatta tek başına mücadele etmek zorunda kalanlar ne kimseden bir yardım görürler ne de kimseden gözyaşları beklerler. Çünkü onlar, timsahlar arasında yaşayan suaygırlarına benzerler ve timsahların dostluklarına güvenmezler. Tek başına mücadele verenler, bazen eşlerine, çocuklarına, düşkünlere göğüslerini ova yaparlar. Onların göğüsleri, gelincik tarlalarına benzer bu yüzden. Göğsü kan renginde olsa da, bir kadını yüreğinin üstünde uyutmak için, acılarını çiçek ederler. Tek başına binlerce çiçeğe dönüşürler. Üzüntüyle yaşamak zorunda olsalar da, kendilerine derdi yol edinirler. Kaçmazlar, engellerden. Yürümeye devam ederler. Tek başına hayata göğüs gerenlerin, yürekleri daha büyük olur. Öyle küçük haplarla kendilerinden geçmezler. Hayatta tek başına mücadele edenler, hep sürüyle karşılaşırlar. Kendisine tetik çekenler, silahının ruhsatını babalarından alırlar, silahının mermisini analarındandan alırlar, öldürme emrini dayısından alırlar. Karşılarında yalanla kurulan kişilik krallıkları vardır. Tek başına mücadele verenler, kral gülümsemesinin arkasında soytarı bir kişiliğin olduğunu bilirler. Kraliçe gibi yürüyenlerin ayaklarında, ezilmiş bir kişiliğin izlerini görürler. Hayata karşı tek başına göğüs gerenler, karısının ya da kocasının parasıyla bir başkasıyla yatıp, ondan sonra da göğsünü gere gere yürüyenlere benzemedikleri gibi, göğsünde bir gerdanlıkla gezenlere de benzemezler. Aşkları onurludur, sevgileri sadece kendilerine aittir. Yüreğini bir başkasına verenler, asla kendi adlarına sevemezler. Tek başına mücadele verenler, tek başına sevmesini bilirler. Severken bile, asla bir başkasından yardım dilemezler. Hayatta kişi olmayı tek başlarına kazananlar, kişiliğin de zirvisinde olurlar. Hayat karşılarına hep omuz atanlar çıkarsa da onlar tüm bu tavırlara omuz silkerler. Bilirler ki kişinin olmadığı yerde, kişilik de olmaz. Bu yüzden en son aradığı şey, kişilik olur. Tek başına mücadele verenler, baklavanın üzerine dökülen fındıkların kendilerini baklavanın kendisi sanmaları gibi bir yanılgıya düşmezler. Başkalarını kurt ve ya köpek diye niteleyip etrafa bir ayı gibi saldıranlardan da olmazlar. Tek başına mücadele verenler, çok düşman kazanırlar. Çünkü birey olmanın en büyük bedeli düşman kazanmaktır. Bu yüzden her daim linç edilirler.

Devamını Oku
Osman Demircan

Sevda üstüne düşer kara bulutlar bütün yollar yalnızlık olur
Ayaklarına kara sular iner kazırsın adını kilometre taşlarına
Yürürsün geçip giden zamanların sivri kırık iğneleri üzerinde
Bedenin susuz, yorgun olsa da bir daha sesini duyamazsın

Ben aşkı şarkılarda duydum dersin her daim bir gramofonda

Devamını Oku
Osman Demircan

Yaban atları koşmayı, çimenleri, dağları, hatta uçurumları sever
Ben de bir yabanım bunu unutma, birçok şeye de yabancıyım.
Herkesin bana eyer, semer, saman vermeye çalıştığı bu dünyada
Herkesin sırtıma iki üç ağır söz yüklemeye çalıştığı şu dünyada
Özgürlük adına iki çifte atmışım koşar adımlarla kaçmışım çok mu
İki üç sözle beni kendilerine bağlayacak olanlar bilsinler ki

Devamını Oku
Osman Demircan

Ben en çok saçlarına benzerim. Tıpkı onlar gibi bazen bitli, bazen kirli, bazen de, tertemiz olurum. Tıpkı saçların gibi uzar gider yalnızlığım ve hiç kimse okşamaz beni. Saçların gibi kıvrık ve iki büklüm olur bazen hayatım. Dünyaya bir saç teli kadar bağlıyımdır o anlarda. Ha koptum ha kopacağım derken, bir el uzanır inceliğime ve sonra o el hayatımı örer yeniden. Saçların kadar siyahımdır ve toz kir içindeyimdir, hayatla mücadelemde. Saçlarının beyazlığı kadar ak ve pakım. Düşünceli oluşumdur beni insan kılan ve bembeyaz eden. Bir insan bir başkasını düşündüğü kadar, insan değil midir zaten. Saçların kadar özgürümdür. Rüzgarın ise nereden eseceği hiç belli değildir. Bazen tatlı bir rüzgar gavurdan gelir, Müslüman kendi ekseninde esip dururken ve sadece kendi dualarının kabul olması için tozu dumana katarken. Bazen rüzgar bir eşkiyadan gelir, dağ gibi duygularını ona açıp, yürek mağaranda saklanmasına izin verdiğin zaman. Saçların gibi darmadığınık olurum, kafama dert taktığımda. Saçların ki okşanmayı ve sevilmeyi beklediği anlarda doluyla, tipiyle karşılaşır. Benim de beklemerimde hep hayal kırıklıkları vardır. Nasıl ki saçların dökülür önüne, gözlerini kapatırsın öylece, ben de gözlerimi kaparım aynı öyle her şeye. İnsanın en iyisinden bile bıktığın anlarda, nasıl saçlarını yolarsan, ben de öyle yırtarım üstümü başımı. Ben en çok saçlarına benzerim. Hep onlar gibi asılıp kalmışımdır. Tıpkı onlar gibi baştan aşağı su damlar üzerimden. Islaklığım hiç kurumayacak gibidir, tıpkı saçların gibi. Hayatında hiç temiz bir havlu görmemiş gibiyimdir, yüzüm kir, gözlerim çapak içindeyken. Saçların tel tel iken, ne kemanda bir yeri vardır ne de bir sazda yeri vardır. Tıpkı saçların gibi gergin olduğum anlarda, kendi türküsünü kendi içinde taşıyanımdır. Tıpkı saçların gibi tel tel olduğumda, hiçbir el dokunamaz özgürlük türkülerime. Bu yüzden tüm sözler yabancıdır ve yalancıdır bana. Tıpkı saçların gibi akarım gecelerin en karanlığına. İşte o vakit saçların gibi uzun bir rüya olurum ve sadece saçlarına dokunan ben olurum. Saçların yastıklardan şelaler gibi aktığında bil ki, o yatakta beraber ıslanmışızdır. Ey sevgili! Bir kulağa fısıldananlar gibi sessiz ve derinden çok güzel sözler yazmak isterim sana. Saçlarına sıcak nefesim vururken, sözlerimi yüreğimin kaynayan kazanlarından dökmek isterim içinin üşümüşlüğüne. Dur dinle beni! Bir sır gibi saklayabilir misin beni? O zaman bir saptaki iki kiraz gibi kulağına küpe yap beni. Hep bahar şarkıları okuyayım kulaklarına. Sen bahar ol, ben kiraz. Aşk tadında bir mevsim yaşayalım. Ey sevgili, izin ver bana!

Devamını Oku
Osman Demircan

sevmelerim izmarit kül tablasında
buruş buruş kırış kırış yığın yığın
ben şiirlerde gezinirken kül duman
sen hangi adreslerde yanarsın

kalbime taşırım dağların gölgelerini

Devamını Oku
Osman Demircan

Kırık çocuk yüzünden damlayan ölüm korkusu
Göz bebeklerimden çizilen bir İstanbul telaşıdır
Hüznün adresi dudağımda son göçmen kuşları
Kelepir yağmurlar doldururdu kuyuda gözlerime

Göz göze geldim kör karanlık suların debisinde

Devamını Oku