Bir sandalye, bir çift ayakkabı, birkaç tabak
Dün eskici geçerken ahşap cumbadaydım
Zaten yollar perişan, zaten burası eski sokak
Dün yaprakları işaretledim tek, tek bakarak
Yine gönlüm tavan arasına çıkmayı çekmişti
Şehir mi, gece mi esrarı süzen,
Yoksa tenin mi buram, buram tüten?
Ben miyim, yaşam mı gündüze süren,
Yoksa kayıp mı esrarda, esrarı bilen?
Vah sevgilim ben seni
Baldan tatlı sanırdım
Güzeller güzeli bir
Melek diye tanırdım.
Oysa yalnız bir düşmüş
Elimi sallasam gelir mi ellisi?
Yüzü gelir mi?
Beş yüzü?
Oysa ben korkuyorum
Ürküyorum kaybetmekten
Çünkü sen daha değerlisin
Önüme, arkama, sağıma soluma baktım
Ufaktan da ufak, çok fazla ufaktım
Dünya devam etsin dönmeye
Ben onunla salınan bir salıncaktım
Altıma, üstüme, dağlara, göklere baktım
Bu dünya bir bilmece
Çözdüğünü sanan gider
Hamdım, piştim diye şişinen
Yanıp da tutuşan gider
Kafası karışıp da yolu şaşan
Gece karanlığına daldım
Dolunay düştü içime
Denize vuran kızıllık benim sandım
Dalgalar ayaklarıma vurdu
Meltem saçlarımı savurdu
“Gel” dedi “dost olalım seninle”
“Ben, kemikli ellerimi uzatayım sana”
“Sen ise sokul bana”
“Ve sakın korkma”
“Gel” dedi “bırak bana kendini”
Pencerene konarken kuşlar
Bir kere daha doğarken bahar
Ağlıyordun.
Umut akarken derelerden
Ve şakırken sarı saçlı kızlar
Soruyordun.
Gölgeme sığınıp saklanmalıyım
Ulaşmasın böylece acılarım bana
Dört nala uçarken korkularımdan
Savrulurken tasalarım dört bir yana
Kendime sarılıp aklanmalıyım
Gölgem henüz kaçmadan sabaha
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!