Bir gül deydi elime
Kırmızınla kavruldum, yandım
Dudakların öyle bir kor
Ateşinin rengine aldandım
Bir kar yağıyor bir mezarlığa
Kapısından sızan derin bir yalnızlık
Ak paltosu altında buz kesmiş doğa
Acı hissetmez bu canlar, ölecek olan onlar artık
Bir kar yağıyor doğadaki canlara
Musalla taşına musallat oldun
Öyle kolay bırakmam seni ruhum
İçin çekiyorsa bu senin sorunun
Hem ne olacak benim durumum?
Musalla taşıyla ilişki kurdun
Uyku akıyor gözlerinden
Ihlamur kokuyorsun
Başın yumuşak yastıklarda
Rüyanda bana gülüyorsun
Bahar esiyor üzerinden
Rüzgâr saçlı kadın geçti penceremden
Elleri nemli, dudakları ıslak
Uzansam tutacaktım.
Ama saçları rüzgârdı onun
Ardından öylece baktım
Artık esintisinde yok olacaktım.
Dün geceydi saat beşte
Tam tamına saat beşte
Anlaşılmaz bir hevesle
Seni içtim bir nefeste
Dün geceydi ay kafeste
Gece saatin on ikisi
Ya bu saat hiç geçmemeli
Ya da gelmemeli
Gece saatin on ikisi
Karanlıkların bekçisi
Yine boşandı yağmur, yine hüsran
Bahçemde benim sırılsıklam koşan
Gözlerimin nemi mi, içimin elemi mi
Sen misin yoksa içimdeki sel, taşan
Yine yaprak sarı, yine son güz sararan
Bir bebek ağlıyor ana kucağında
Ninnisi söylenirken günün şafağında
Bir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes
Belki de alın yazısı minicik alnında
Bir gün doğuyor size, bize, hepimize
Şafak mahmur gözlerini ovuyor
Köpekler arzı endam etmiyor artık
Onlar hadlerini biliyor
Sokaklar şimdi yarı karanlık
Sıra horozlar senfonisinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!