Yeşili dinlerdi suskun sessizliklerde
Tonlarını yudumlarken bir bardaktan
Belki de huzur içindi içindeki susuzluğu
Dinginlikle kucaklaştığı her zaman.
Mavi ulaşılamazdı onun gibiler için
Atlılar geçer düşlerimden
Gece olduğunda
Davullar gümbürder
Işıklar solduğunda
Bir destandır yazılan
Aldığım her soluğumda
Şiirler de tükendi
Mısralar yorgun artık
Kalemler ele küsmüş
Harf, harfe dargın artık
Kağıtlar düzgün değil
Önce güncesinin kapağını açtı yavaştan
Sayfalarında esen bir kez daha sonbahardı
Eylül hüzünleri döküldü kırışmış yanaktan
Yaz günlerinin haber vermeden bittiği andı
Bir derin denizi çekti içine, bir ulu ormanı
Şu köşeye kazı şiirlerini
Gözyaşlarını salıver gitsin
Mısralar tel, tel dökülürken yüreğinden
Kahramanlar uçuyorken ellerinden
İşte sen şiirdeki o yiğitsin
Göklere teyelledim yüreğimi
Bir deli çiçek ilişti sağ yanına
Bir bulut kanaviçeydi altında
Umutlar salkım söğüt yukarıda
Silkindim açtım sonsuz gözlerimi
Solukladım kendimi derin bir nefeste
Bir fırça darbesi usulca aşağıya
Hüznü süzüyor boyayla yanakta
İki damla göz yaşı iki adım yukarda
Yüzünden kara bulutlar geçen adamda
Bir keski darbesi kayarken sola
Şehrin gürültüsü kor
Kulaklarım yanıyor
Bağırırken külhan beyler
Kornalar tırmanıyor
Şehrin gürültüsü kar
Dilimde paslı bir yalnızlık tadı
Ya da kekremsi tuzu denizlerin
Bir ince hıçkırık bir tel boğazımda
Kalbimin sızısı bilmem ne kadar derin
Bana kalan hiçlik, karanlık, sensizlik
Bana kalan sessizlik ve yakıcı gözlerin
Dokunduğum mintanında sen varsın
Yarım bıraktığın tütününde
Saç fırçalarında, elbise fırçalarında
Fırçalarında sen varsın anımsadığımda
Evde soluduğum havada,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!