sen hep dört ayagının üstüne düsen birkaçından biriysen ne yapıyorsun sonunu denk düsürmek için ögret delirt onları, üz onları, ikiye ikiyi eklettir onlara onları ben yap, onları sen yap, onlara ne istersen öyle yap güldür onları, aglat onları, yere ser ve öldür onları
İkinci Dünya Savaşı öncesi İngiliz toplumu, geleneklerine ve birbirlerine bağlı, üst sınıflara çoğunlukla saygılı insanların oluşturduğu bir toplumdu. Ancak bu savaş bunalımını küçük yaşta izlemeye mahkum edilmiş çocuklar, yaşları büyüdükçe bu muhafazakar görünümlere karşı olan her tür eylemi, tüm yönleriyle destekliyorlardı. İşte Pink Floyd elemanlarını hersi de 1940'lı yıllarda doğan kuşağın içinden çıktı. Bilinçli bir şekilde olmasa bile bu gençlerin çabaları, duygularını, iç çatışmalarını yaptıkları müzikle yoğurup geniş kitlelere sanat yoluyla sunmaktı. Davulcuları Nick Mason kendisiyle yapılan bir söyleşide 'yapmak istediğimiz şey insanları gerçekten şaşırtmak...' diyerek bu tür düşünceleri neredeyse destekliyordu. Artık müzikçiler, elektronik olanakların, yeni ses arayışlarının peşindeydiler. Özgür formlar, kulakları ve duyuları farklı yönelimlere, farklı dinlemelere ve artistik emprovize müzik deneylerine itiyordu. İşte Pink Floyd da 1964'de ismini o dönemin blues ustası olan Pink Anderson ve Floyd Council'dan alarak kuruldu. Grubun özel yetenekleri ve çabaları kısa süre sonra müzik çevrelerindeki diğer gruplardan kendini ayırır bir durum koydu ortaya.
ulasamazsın simdi bana
önemli de degil
nasıl çabaladıgın
hosçakal zalim dünya,
hersey bitti
yürü
ve burada,
duvarımın arkasındaki
kömürlükte otur
bekle solucanların gelmesini
burada,
yanıbasında duvarımın,
mükemmel bir soyutlanma
yasamdan
bekliyorum
solucanların gelmesini...
Lailahe illallah!
Anlatmaya (tam anlamıyla) kelimelerin kifayetsiz kaldığı 'tek' güzellik.
sen hep dört ayagının üstüne düsen birkaçından biriysen
ne yapıyorsun sonunu denk düsürmek için
ögret
delirt onları, üz onları, ikiye ikiyi eklettir onlara
onları ben yap, onları sen yap, onlara ne istersen öyle yap
güldür onları, aglat onları, yere ser ve öldür onları
Psychedelic rock...
İkinci Dünya Savaşı öncesi İngiliz toplumu, geleneklerine ve birbirlerine bağlı, üst sınıflara çoğunlukla saygılı insanların oluşturduğu bir toplumdu. Ancak bu savaş bunalımını küçük yaşta izlemeye mahkum edilmiş çocuklar, yaşları büyüdükçe bu muhafazakar görünümlere karşı olan her tür eylemi, tüm yönleriyle destekliyorlardı. İşte Pink Floyd elemanlarını hersi de 1940'lı yıllarda doğan kuşağın içinden çıktı. Bilinçli bir şekilde olmasa bile bu gençlerin çabaları, duygularını, iç çatışmalarını yaptıkları müzikle yoğurup geniş kitlelere sanat yoluyla sunmaktı. Davulcuları Nick Mason kendisiyle yapılan bir söyleşide 'yapmak istediğimiz şey insanları gerçekten şaşırtmak...' diyerek bu tür düşünceleri neredeyse destekliyordu. Artık müzikçiler, elektronik olanakların, yeni ses arayışlarının peşindeydiler. Özgür formlar, kulakları ve duyuları farklı yönelimlere, farklı dinlemelere ve artistik emprovize müzik deneylerine itiyordu.
İşte Pink Floyd da 1964'de ismini o dönemin blues ustası olan Pink Anderson ve Floyd Council'dan alarak kuruldu. Grubun özel yetenekleri ve çabaları kısa süre sonra müzik çevrelerindeki diğer gruplardan kendini ayırır bir durum koydu ortaya.