Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Seyfi Karaca
Seyfi Karaca

Cagir ey kalbim deli gönlüm beni bildigi gördügü duydugu dogdugu topragindan hayatin huzurunda söyleyip yazan, insan divane eylesin..!

  • tımarhane duvarı04.09.2025 - 15:24

    ….
    TIRIÇKADAN DEPLEK TERANE ( feci kolaj ) 1

    Yapılmışı kendi halinde bile bile çürümeye terkederek, zaten kimsenin kendi başına sakinliği huzuru idrakı iradesi aklı sağlığı aidiyeti belleği bilinci özgürlüğünün olmadığı ve artık hayati değer kavramını üretmediği ve algılayamadığı bütün bunları talep edip istemediğiyle hayatına sürekli olumsuzluklar biriktiren borç harç bataklığında kavga hırs yarış gerilim sefalet kuşku kahır kaygı endişe tutsaklığının esir aldığı boğuşmaların rehin aldığı hastalıklı ve sorunlu debelenişleriden tatile gittiği yer bile mecburen tüketim proğramlanmışlığının tektikli kovalaşmasını şart koşan hayatı kaymış endüstrü paketi ürünü olmaya herkesi zoraki ve mecburen harcayıp tüketen kalabalıklar sürüsü haline dürdü büktü ve defetti.. Kendini ait mutsuz hasta ve tutsak ettiği yere ise kısa pahalı ve suni sokunumlu tatil diye gittiği çukurdan döndükten sonra da kendini tarifsiz keder hüzün ve anlamsızlığın çevrelediği her şey, eskisinden de daha beter ağırlaştırılmış hücre hayatların her türlü olumsuzluklarıyla intihar döngüsüne zirve yapmıştır.

    Kendini yaşatacak kadar hiç bir liyakati iradesi yetkisi sorgusu dirayeti özgürlüğü cesareti anlayışı dili kültürü kalmamış haksız hukuksuzluğun yapılandırıp yönettiği soygun sömürü çarkının kul ve kölesine kuşatılmış esaret çerçevelerinde hapsolacak kadar hayat ve insanlık hakkı tanıyan neo liberal vahşet merkezine kökten bağlı yerli ortak işbirlikçilerinin, yağmaladıkları her türlü ülke kaynak ve servetini dışarı çıkararak yüksek faizli getiriye dışardan borçlanıyormuş gibi kahpelik ve haramilik oyunlarıyla açıktan ve alenen onursuz kişiliksiz ihanet şebekesinin hainliğini şirketleşmekteler.
    Tümüyle yıkıldı ve yok oldu topraktan giriş çıkışlı hayat, kerpiçten kireçten evler, ekin ekin sürülüp savrulan harmanlar, yaşama kaynaklık eden hava su dağ orman kıyı koy sahil deniz, sap saman , aşka saygıya ve sevgiye kök salıp sürgün veren hak hukuk liyakat samimiyet dürüstlük inanırlık güven ve niceler.
    Bayırdan gelip bayırdan giden insanlığını yitirmiş pusulasız ilkesiz kanunsuz kuralsız hatsız yolsuz çöl ve güzergah çöplüğünün..

    Şu gün şu saat mayısa dönmüş temmuzdan geçmiş güz yaz ayaz buz kışa derken,dünya hayatının zorunlu gereksinim ve giderleri üzerine kurulu soygun sömürü çarkındaki sağlık gıda enerji barınma eğitim ulaşım güvenlik gibilerden de öne geçip can damarına çöken giyim kuşam marka konfor gösteriş ve İLETİŞİM bağımlılığını besleyip doyurmak için toplam yaşamlarını tüketim piyasasının hamallığına öldürürcesine harcamalarına rağmen yine de sürekli ihtiyaç artıran acımasızlık ve doyumsuzluk kışkırtmalarına yetişemeyen ana babaların mutsuz iletişimsiz hastalıklı ve sorunlu çocukları, kundaktan itibaren hazır kalıp formatlara salaklaştıran proğramlanmışlığın her türlü sinirli asabi dengesiz tahammülsüz yalnız yabancılaşmış ve değer bilincinden yoksun kişilik bozukluğuna kesintisiz süreklilikle mahkum ve muhtaç kılınmakta.
    Onur gurur saygı ahlak irade haysiyet güven özgürlük kişilik karakter dürüstlük inanç idrak dil kültür ve nicelerinin kat sayısının ve katma değerinin tam tersine sıfırlandığı adilik alçaklık kaypaklık döneklik çölünde işine geldiği gibi caymaya yan çizmeye oyalamaya hileye aldatmaya ve yamukluk yapmaya en tiksindirici kokuşmuşluklardan fosilleşen geçmişin çevrim dışı kalanıyla intihar süslü cinnet ve cinayet şeklini vaziyet alınca insanlık….

    Kısacası ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin şartını bize yoran ve koşan kolay hazmedilir olmayan şeylere hem canımızı hem dişimizi sıka sıka sonuna kadar seviyemiz muhatabımız olmayan insanların mide bulandırıcı hallerine ve verdiği rahatsızlığa elden halden geldiğince katlanmaya çalıştıkça uyumlu müsaitliliğin ezip bozduğu herkes, hiç bir özgün farkı olmayan mutsuzlukta eşitlenmeye birbirine dönüştü ve benzeşti.. Çareyi de herkese bir şekilde yapışıp bulaşan üstümüze sıçraması kuvvetle muhtemel pisliği defetmek için bu çoraklığı kendinden soğutup sağırlaştıran gidişle ilişkisi sürdürülemez öz geçmişinden kaçıp gitmekte buldu bağımlı gedikli güdüklü dolaşımların dizi malzemesi, magazin çeşidi hammaddesi ve tezgaha konmuş piyasa hacizi haline karikatürleşen insanlık.

    Buradaki sürekli yıkım yağmaların düzen kuklası ve soyan sömürenler kulu kölesi olmaya toplumu özenle alıştırıp örgütleyerek dünyayı kristal fanus salanundan ibaret sanan ; ve niçini nedeni belirsizliğe hayatını boşa çıkaran atla zıpla romantik polisiye tarzı krıminelliğin zir zop manyaklığını beyaz perdede ışıkları karartılmış zindanlar hücresinde herkesin kenarından şöhret ganimeti toplamaktan başka derdi düşüncesi olmayan ben merkezci makine sanayisinin ürünleriydi.
    Niye insanlar hayal hüsran kırıklıklarıyla yanıldıklarında olmayan yahut geçmişi geri getirilmesi eskilerde kalmış erişilmezlere “ bütün hayallerim suya düştü “ derler ki ?
    Çekmecedeki bütün albümlere bakılmışken hem. Hem diz kapağına bile gelmeyen sığ sularda hayatın dipsiz derinliklerini bulmaya çalışırken kendi kendine kör düğümlenip hiç çözülmeyecek şeylere tozunu dumanını attırırken insan denen nesnenin akrep yelkovanı…

    Ne gereği vardı şimdi gibilere baz niyaz bir olup, öpüştükçe kumaşı bozulan sahte ilişkili birlikteliklerin günden güne kusursuz yozlaşmaları kirli çamaşırlı iplere dizip asarak sıradanlaştırdığı mono tonlukta ayrı gayr sevişmelerden…
    En nihayet bıkmış usanmışken sevgiden ilgiden saygıdan kültürden sanattan konfora düşkün beğenilme delirmişliğine ve şöhret dilencisi durumuna düşmüşken zenginlik gösterişi galerilerindeki kireç beyazına siyahı batıran iflasta yalnızlaşarak hükmünü ve cürümünü hortlak raflara kefenleşmiş insan
    Laf olsuna yazılan kitapların hiç kimseye hiç bir şey anlatmaya algısının bilgisinin ve birikiminin olmadığı, hiç kimsenin hiç bir şey anlamak diye bir duygusunun düşüncesinin derdinin akışkanlığının çabasının olmadığı kantarın topuzunun insanlığın kilodu kaçtan gidiyorlara iyiden iyiye kaçtığı şu kıtlık kıran hallerde ..

    Biri ahır temizliği yaparken öbürü ultra lüks insanlıktan uzak ve kopuk kristal fanuslarda si bemol tangocuk. Motor bisikletin sabah sabah üstündeki Ötekinin tişörtünde STONE yazıyor sarı yazıyla. Blr başkası mermer dinamitliyor yanan ormanların küllerini kıyıya vuran kayalıkların dibindeki denize yakın uçurumdan. Bu arada rengi mavi olmaktan çıkıyor kaçak yapılı özgürlük dumanının, yaz yerini saniyelik kurulup bozulan evlilik ve çok sayılı olmakla değer kazandığına aldanan hovardalık oyunlarından bıkıp usanarak ikindi ıslıklarına terkediyor.

    Bildiğini ve inandığını duyumsayarak yaşatmak adına düşte bile hiç görülmemiş olanı duyup görerek dünyaya getirmek ve göstermek adına ne büyük uslanmaz tutkuların, emeklerin, uykusuzlukların ve depresyonların akıl fikir ve hayal ürünüydü oysa sanat…
    Geleydiniz de kendi gözlerinizle göreydiniz Van Gogh yahut Vermeer biraderler, inci küpeli kız meğer ay çiçek tarlalarında AŞK toplarken, insanlık dünyasında çoktaaan galeri ve ofis hayatlara tutsak eşyalaşmanın kulu kölesi olarak kendini herkesten üstün mühim vazgeçilmez gerekli önemli seçilmiş kusursuz ve kıyaslanamayacak derecede mükemmel görmeye ilahlaştırmaya , pusulasını yitirmiş hayalleri ATEŞE DÜŞMÜŞ şaşırmış her şey..

    Devlet damgalı sağlamlığı tartışılmaz her türlü istikrarsız denetimsiz kaçak vurgun soygun ve yağma bozukluğunu bünyesinde barındıran günü güncesi değişmez garanti mühürüyle…
    Üç gün haaa , tamı tamına dördü bulmaz üç gün, ev bakıma muhtaç, evde yaşayanlar ya yatalak ya sefil ya yoksul ya hasta, ya ezik ya düşkün ya yolda ya mezarın orasını burasını gözetip kollayan bir yerde yahut hepten tümden kayıplarda, ya da dünya denen adresi belirsiz başı kalabalık bir beldede kör topal yorgun suskun yılgın bitkin tökeziyerek bakımı çok acil sürüklenişlere mecbur, herkes kendine kancayı takmış ören viran mahrumlarla kabustan beter perim perişan…

    Soygun sömürü çarkının saç ayaklarına çöküp kurumsallaştığı yan ürünlerinden olan sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, finans, sigorta, ulaşım, gıda, enerji, barınma, giyim kuşam, ve iletişim gibi hayati ve somut yağmaya vurguna istismara hileye ve talana her damardan uygun ve elverişli olanlarla beraber, ana ekseni yedekleyen popülerliğin YOZ KÜLTÜR kanallarının eğlence, reklam, dizi, kozmetik, moda, dekor, konfor,magazin, aksesuar, tasarım, tatil, kampanya, müzik veya sanatın parayla il gören diğer kolları gibi veya hepsinin aynı karmakarışıklıkla bir arada yüksek dozajda tüketim bağımlılığına toplumu her türlü sefil yoksul cahil çaresiz iradesiz güvensiz mutsuz umutsuz kayıtsız bencil aciz ezik ve güdümlülüğü kabullenmiş kayıplarla alıştırarak tarumar ve tersyüz ettiği sosyal siyasal ve ekonomik her şekil çöküşün sadece sorun biriktiren ve yaşayan kalabalıklarına durumdan istifade çıkaran bozuk düzen servet ve ganimeti ortaklığında oynadıkları ve çağırıp söyledikleriyle acının dertlenmenin düşkünlüğün ve insan eliyle yapılma kaderciliğin ağıtlarını avunmaya örgütlerlerken, kendileri ayrıcalıklı üstünler zümresinin çok yıldızlı ve dengine kimsenin yetişmesini istemedikleri milyarderliğin yaması her taraflarından sırıtan villa tipi her ve görgüsüzlüğü ARABESK yapı taşlarıyla bina olmuş JET gösterişin sosyete özentisini yaşamaktalar.

    Dünya güncesi olarak ömrü hayatımız diye Yaşadığımız moloz yığınında karanlık ve çıkmaz sokaklarının sakin mutlu huzurlu oturmanın canına okuyarak, tehlike tecavüz şiddet tehdit kaygı endişe saldırı korku kahır küfür zehir kir gürültü lanet hile tezgah pusu kumpas dalavere dolandırıcılık güvensizlik saçtığı felaketlerle dolup taştığı ..
    Etrafımız çevremiz endişeyle yorup korkuyla kuşatan cehalete görgüsüzlüğe duyarsızlığa aç gözlülüğe zorbalığa şiddete iki yüzlülüğe kaypaklığa güvensizliğe kuşkuya kayıtsızlığa keyfiyete saldırganlığa hukuksuzluğa haramiliğe istismara kahpeliğe kişiliksizliğe acımasızlığa çıkarcılığa pirim veren; orman yangınları pahalılık sefillik yolsulluk hırsızlık zorbalık kanunsuzluk ahlaksızlık haydutluk çirkeflik haramilik mafyacılığına yıkım ihalesi ve sipariş kargosu teslim edilmiş diz boyu hainlik bataklıklarında uçurumlaşırken..

    Şırdancı Memet, Etçi Remzi, Mutfakçı Nusret, Çılgın Dondurmacı , Alişan Mahsun Özcan prestij buruşma zirvesi, haydin kalkın kızlar dünya çok yıldızlı kalça göbek çalkalamak neymiş bizden görsün öğrensin dünya gibi ve benzerlerine ilgi çekip beğeni dilenciliğinin karşılığını bulmak için insanlığın bütün bilindik yollarını sapıtmış ve şaşırmış şıkır fıkır her yerini döküp dağıtmalarla ve alt tabakadan üst tabakaya zıplamalar uğruna kurulan simsiyah hayallere en sahte parıltılı ışıkar süpürüp serpmek kendini çözemeyen ve çözümleyemeyen irade yoksunluğunu her itibarsızlaştıran alçalışa köleleştiren eziklik ve iradesizlik sürüncemesindendir. …

    Kendini ifade etme ve duyurma isteği hiç kuşkusuz sosyalleşmenin gereği olan kendi dışında başkasına görünme ve başkasıyla görüşme isteğiyle örtüşen değerde şartsız şablonsuz maksat ve yollarla hayati önemi olan sağlıklı zorunlu ihtiyaçların en önde ve başında gelendir. Fakat günümüz algı ve irade yoksunu doyumsuzluk geçimsizlik tahammülsüzlük tüketim ve gösteriş tutsağı olan insan tipi, kendini duyurup göstermede kendi dışındaki herkesi beğeni butonuna veya hayranlık parıltılarına bağlı güdümlü kalabalıklar olarak hafifseyip küçümseme maksadının maksadı niyeti kişiliği ve algısı bozuk şabloncusu olduğu sebebiyle herkes kavramına doluşmuş yığınlaşmış benzer alışılagelmişleri tekrar eden içgüdüsel davranışların şabloncuuğuna cesetleşip , hiç kimsenin kendi varlığında ilişkili özgürlüğü özgünlüğü ve özelliği kalmamış yalancı parıltıların toplu intihar mezarcısıdır artık. Elbetteki varlığının bildiriminde bulunurken beğenilme, mutlu olma, takdir edilme, ilgi saygı sevgi değer ve itibar görme, heyecan umut coşku heves istek arzu gibi duygusal çağrılımlarda kişiyi onurlandırarak iyiye ve güzele teşvik eden ve geliştirip olgunlaştıran iletişim bağlantıları kapsamında herkesin beklenti ihtiyacı olmasına rağmen, çağının bütün değerleri soygun sömürü tezgahında yağmalanarak kullanışlı tüketim kölesine mahkum edilmiş plastikleşmiş ve piyasa kuklası olmuş insan modeli, yukardakileri sıçrama tahtası olarak algılayıp herkese baskın gelmeye ve herkesin üstünde olmaya hayranlık beslenilen seçkin yetkin ayrıcalıklı özel imtiyazlı şöhretli gösterişlerin şekilden ibaretlik kamuflaj maskesi altında sürekli en mükemmele yarışan birinciliğe kutsanmak için,akıl fikir dil vicdan sorumluluk saygınlık uzlaşı hoşgörü paylaşım ahlak hukuk sanat edebiyat kültür ve diğer ortak yaşam yapı taşları adına hiç bir şeyi umursamamakta. Böylece de çürümeye terkedilen insanlık değerleri, bıkkın bezgin mutsuz gerilimli ve şiddet bağımlısı kalabalıklar olarak yerini birbiriyle konuşmadan anlaşamamazlığın ve anlamsızlığın hükmüne terkettiği; ve sürekli birbirine nefes aldırmadan boğuşan yarışan taciz ve tecavüz eden her türlü kokuşmuş yozlaşmış insanlık dışı moloz çöplüğünün kustuğu atık kir gürültü ve zehirlerini alışılmış yerleşik yaşam biçimi ve bağımlılıkları olarak kışkırtıldığı tutsaklık güncesinde kapış kapış harcayıp tüketmekte.

    Oysa ki..

    Kara kara düşüncelere kireç beyazı ve yüzü solgun ışıldaklandırmaların köşe bucak saklı bilinmez gizemlerini çözmek; ve dara koyup zora düşüren kumaşı eskimiş yeminleri bozup en temelden uyuşmazlıklara anlamını yitiren anlaşmaları yırtarak; sağım solum aşka sobe saklambacının her katında bilinmek görülmek sevilmek kabul görmek ve bulunmak umuduyla …Takdiri ilahiden kudretin tecellisiyle sevene ne diyebilirsiniz ki dünyanın aynasında gün ışır, gölge doğar, ağaçlarla ve akar sularla zaman değirmeni döner, dağ görünür, bulut yükselir, sandıkta saklı gizli nesi varsa dökülür saçılır her nesneden tabiat ve kozası açılır siyah beyazın ucuna kenarına ilişen bulaşan her şey, ekim sürümden tevekkelli toprak tozar, yaprak düşer, ay sararır, gün kararır, su ılışır ve parlayan taşlar üstünden sürüp giden yola baştan sona insan….ecel yoklaması son ziyaret tarihidir dünyadan fakat ve lakin, vakit okunsun okunmasın aşk emsaline hem nüfuslu hem yaşıttır, dünde bıraktığını yarına tamam etmeye aşka gelen herşey, yaşama sevinci kadar kutsal kadar güzeldir.

    Sürekli zıtlık karşıtlık kutuplaşma çatışma ve ikilem yaratmaktan doğurduğu sorunlarla beslenen biri diğerinin ruhsatsız cüce ezik bozuk ve kayıt dışı kopyası, birine baktığın ayıp günah yasak çirkef rezil aşağılık ve kepazelikte sınır tanımadığına sayı sövesin gelmişken diğer ötekine bakıyorsun ki diğerinden bin beter kokuşmuş yozlaşmış çürümüşlüğün kendine saygın karakter değerinde hiç bir iradesi yetkisi özelliği ve özgünlüğü olmayan yan sanayi serisi, kıytırık hilebazlığın çakma ürünü ve sepetteki her şeyi kendine benzeten çürümüşlüğe kışkırtıp azdıran güçlü kuvvetli sebep, gayrısı ötesi ve ilerisi karanlık toplumu herkesin kendi özgür isteği ve iradesince seçip belirlediği sağlıklı zindeliklere değil, hastalık zavallılık düşkünlük çaresizlik hiçlik ve sorun yaratan proğramlanmışlıkların boğup bunalttıklarına ‘ çözüm süreçleri ‘ başlığıyla birikmiş bütün tıkanıklıkları karartıp örtbas ederek itirazsız tepkisiz herkesi mecbur ve muhtaç bırakan kıtlık kıran derinlerine düşmüş cenderenin Bop yan sanayi ürünü haline dönüşen ve her mecrada her menfaat güden maksada körü körüne ayrışan kutuplaşmanın talep edilmiş gereğini yerine getirmeye kullanışlı piyasa deneği olmaya yozlaşarak işlevini değerini anlamını sıfatını yapısını sosyal zenginliğini ve kişisel özelliğini yitirmekte insanlık.

    Seyfi Karaca…. Ağustos/25

  • tımarhane duvarı07.07.2025 - 15:49

    SEVGİLİ NiHAT GENÇ’ e SONSUZ SAYGIYLA…

    Engin yurt sevgisi, hak hukuk adalet sorumluluk ve vicdan bilinci, insanlık birikimi ve duyarlı kişiliğiyle inandığı aidiyetin onurlu saygın etkin katılımcı aydın bilgin ilerici olduğu ülkeye ve Cumhuriyete yurttaşlık bağı ve duyarlılığıyla, gericiliğin talanın yağmanın yobazlığın karanlığın çirkefliğin puştluğun ikiyüzlülüğün hainliğin haksızlığın cehaletin haramiliğin keyfiyetin şiddetin yalanın sahtekarlığın bölücülüğün zorbalığın tutarsızlığın menfaatçiliğin kaypaklığın işgal ettiği her şeye karşı onurlu duruş sergileyip koyarak yaşadı, savaşımını verdi ve bu yolda hiç kimsenin kapı kulu olmayan özgün kişiliğinden, insanlık ahlakından, öz güvenli yurtseverlik dürüstlüğünden ve özgür düşüncesinden hiç taviz vermeyerek istenilmediği her yerden kovuldu yahut barınamadığı döneklikleri kendi terkederek son nefesine kadar bu güzel ülke sevdalısı olmanın tavrı duruşu sapa sağlam düşünce emekçisiliğini yaptı sevgili NİHAT GENÇ.

    Her değerin en çok da insanı onursuz kişiliksiz satılık etiketiyle tezgaha koyarak parayla alınıp satıldığı çıkarcılığın hak hukuk ahlak itibar saygı sanat kültür edep ve edebiyat tanımayan günümüz dünyasında gittikçe eksilip azalan değeriyle Nihat Genç’ in aramızdan ayrılışına en derin üzüntülerimin saygısı ve sevgiyle

    Seyfi.

  • tımarhane duvarı04.06.2025 - 15:48


    KİTAPTAN KİTABA 20
    (ZWEİG’ ın SATRANCINDAN)
    ….
    Satrançta tutuklandığı nazi sorgulamaları sırasında sorguculardan birinin cebinden çaldığı satranç kılavuz kitap sayesinde kafeste boğulduğu hiçliği tutunabilecek kadar hayata kazandırmak için çarşaftan satranç tahtası ve ekmek kırıntılarından oyun figürleri yaparak bütün yazılı oyunları ve hamleleri ezberler. Bu da zamanla can sıkıcı hal alınca kendi kendini ikiye veya siyah beyaza bölerek aklını yitirecek çılgınlıkta , uyku aralarında dahi kan ter içinde kalacak, bardağı uzanıp kavrama yeteneğini odaklandığı travma kabusunda yitirecek ve yıkılıp devrilene kadar zarar vermenin cinnet derecesinde kendini bozguna uğratmaya azıp manyaklaşacaktır..

    Aslında bu gizli intihar döngüsünü Zweig, kitap yazma veya illa bir şeyler yazma baskısına her sanat dalında kendini en iyisini yapıp üretmek kıskaç kelepçesine mahkum edenlerin çokça yaşandığı korkunçluğu kendinden bilip tanıdığı şablondan özetle,Satranç oyuncularının hikaye dramına aktarıp uyarlamıştır bir gemi yolculuğu öyküsüyle yazdığı SATRANÇ adlı romanda yine kendisini Amok Koşucusu’n daki gibi anlatıcı olarak başrole alan Stefan Zweig.

    Vahşi, kendinden geçmiş, kendi kendini imha etmek için satranç komasına girerek ölmedikçe ordan çıkamayan; dünyadan izole, eşyasız, mobilyasız, kirli, kapalı, karanlık sadece baktığı zaman yangın merdivenini gören tek pencereli bir hücrede yaptığı muhasebecilik döneminde Hitler Gestapo’ sunun farkında okudukları fakat nereye aktarıldığını bilmedikleri para kaynağına ulaşmak için toplama kamplarına değil , özel mahkumiyet hücresine kapatarak aylarca sorguladıkları zindan bir yerde tam da yaşama son anda sayesinde tutunduğu ve artık bilindik oyunların tatmin etmediği kendi kendini yenmeyi keşfe çıkan satranç derinlerine daldığı yerden çıkamayıp ölüme gidecekken, sorgucuların farkına varıp yatırdıkları bakımlı klinikte aylar sonra sanki ölmüş de yeniden dirilmiş gibi yeneden içmeden kesilen bayılma travması sonrasında başucunda duyduklarına inanamayarak yavaş yavaş usulca ve temkinle gözlerini açarak karşısında duran hemşireye sevindiği, ilk defa kadın görmüştür Dr.B.

    O kadar ki, sorgu zamanlarının bir an önce bitip hücresine kendi kendisiyle satrançta boğazlaşmaya dönmeye can attığı; ve temizlik yapıp yemek getirmek için gelen gardiyanın orda geçirdiği kısa süreli vakte dahi tahammül gösteremeyerek kabusa kapanmanın ardından iyimser ve güler yüzlü insan sıcaklığını çoktan unuttuğuyla geçirdiği sinir krizi cinnetiyle gardiyana hücreye bir fırsat geldiği rutinler sırasında satrançtaki rakibi sandığı algısıyla saldırarak , “ yap artık hamleni alçak hortlak” deyişi, onu bakımlı, aydın, geniş ve kafessiz pencereden kayıp dünyanın güzelliklerinin ve sakinliklerinin göründüğü doktor nezaketlisi hastane odasına taşınmasına sebep olur Dr. B.

    Rakibi oyun tahtası ve figürleri olmayan yere kendi hayalini koyarak ikiye böldüğü siyah beyazlığın her ikisini birden, hem ruhen hem bedenen satrancın sırrı gizemindeki bütün atak kurgu oyun ve hamle ihtimallerini ve evrensel sonsuzluğunun tüm bilinmezlerini hayalinde düşünüp kafasında canlandırarak keşfetmeye aklını yitirme pahasında kurban ettiği, piyon, kale, vezir, at, şah ve piyadeler onun hayatını esir alan tek düşüncesi ve dünyasıdır artık.

    Tekrar hatırlamadı veya oynaması durumunda aynı derin bunalım, buhran ve baş edilmesi güç sinir krizlerinin kucağına düşme tehlikesi olan hastalıklı korkuları ve bağımlılığı vardır artık.

    Bir de Czentoviç vardır…
    Yugoslav, orta halli teknecinin oğludur. Babası dalgalı denize açıldığı sırada büyük bir geminin ağır çarpması sonucu parçalanan teknesinde ölümünden sonra onu evlatlık alan köyün kilise papazı korur kollar eğitir ve büyütür. Temizlik bakım tedarik düzenleme gibi kilise hayatında yapılacak ve örülecek bütün işleri hiç bir itiraz göstermeyip aksaksız yerine getirmede uyumlu itaatkar olmasına karşın her şeyi ağırdan alan, çok az konuşan, hiç kimseyle sosyal ilişkisi ve çevresi olmayan; papazın tüm titiz çabalarına rağmen alfabeyi ve okumayı bir türlü kavrayıp ilerletemeyen ilgisiz donuk durağan ve hantal biridir Czonteviç.
    Fırsat bulduğunda papaz köydeki Jandarma çavuşuyla satranç oynamaktadır. Czentoviç’ de onların kenarına büzülüp sessiz suskun hiç yokmuş gibi başını eğdiği ve gözlerini ortada dönen oyuna kilitleyerek onlara olan biteni izlemekle onlara eşlik etmektedir. Bir gün tam oyunun ortasında köyden birinin öldüğü ve gömülmesi için kilise papazı cenaze yerine acil çağrılınca, papazı beklerken pipo içmekte olan Jandarma çavuşu hiç kımıldamadan satranç tahtasına gömülecek derecede ilgiyle bakan Czentoviç dikkatini çeker. Anlıyorsa oynamayı ona sorduktan sonra utana çekine satrancın balına geçen tembel Czentoviç papaz dönene kadar sayısız rövanşla çavuşu darmadağın eder. Papaz gelince onun satrançtan anlar okuluna hayret ettiği gibi, defalarca yenilerek çavuşun akıbetine uğrar. Derken küçük çaplı şenlikler festivaller pazarlardan sonra şehir şehir ve en nihayet dünya turnuvalarında rakip tanımayan şampiyonluklar yaşadıkça, sıradan ve düşük otellerde kalarak hem para biriktirme servet edinme tutkusunu artırır , hem de kalın kafalı oluşunu sıradan insanlar dışında çok az konuşarak ve kimseyle ilişki kurmayarak örtüp saklar, satrancın getirdiği şöhret sayesinde ve başka hiç bir yaşam biçimi tanımadığı için her şeyin balı ve sonu satranç olarak bilir, kendini herkesten değerli ve üstün olduğunun kibirine kaptırır.

    Güney Amerika’ ya giden gemide düzenlenmiş olan turnuvaya katılmak için o da vardır. Stefan Zweig bu kalın kafalı fakat dünya ünlüsü olan kişiyi tanımak için bahaneler arar.
    Mc. Conner satranç tutkunu aynı gemide iş icabı bulunan ve yenilgiyi yahut kaybetmeyi asla sevmeyen iskoçyalı tüccardır. Onunla tanılan Zweig herkesin göreceği yerde oyun kurarak Czentoviç’ in ilgisine ulaşır. Her ikisine karşı para karşılığına oynayan Czentoviç onları ilk elden sonra yenilgiyi sindiremeyen Mc. Conner’ in ısrarla talep ettiği ikinci rövanşında Dr. B oradan geçerken verdiği oyun taktikleriyle ne dediyse aynısının gerçekleştiği hamlelerle berabere biten oyundan sonra, yalvar yakar Czentoviç’ le karşılaşmasını isteyerek sadece bir kere şartına razı getirirler . Karşılaşmada Czentoviç kaybeder. Fakat kazanmanın akıntı seyrine kapılan D.r B her hamlede kontrolünü ve kendini kaybettiği sanrıların hastalıklı halinin komasına girer çünkü olabilecek en bıktırıcı ve patlayıp saldırganlaşacak derecede aklını ve bilincini yitirme travması yaşadığının ağırdan alma davranışıyla Dr.B.’ nin cinnet geçiren açık ve zaafiyetinin farkına varmıştır Czentoviç.

    Birinciyi satrancın bütün bilindik bilinmedik hamlelereyle silip süpürüp yendikten sonra Dr. B. , Czentoviç’ in İkinci rövanş isteğine yok diyemeyerek kapıldığı ve korktuğu başına gelmiş, saplandığı cinnette eli ayağı ve hatta dudakları titreme komasıyla aklı zihni birbirine karışıp dolaşan hummadan tekrar sinir krizinin dibine düşmüş, rakibinin bitmek ve geçmek bilmeyen sakin kasıtlı sessizlik ve yavaştan alma taktiğine kendi kontrolünden çıkarak kabusunda depreştiği sabırsızlıkla tıpkı sorgu hücresindeki travmanın tekrarındaymış gibi durmadan terliyor, ayağını yere vuruyor, endişeleniyor, yerinde duramıyor, bardak bardak su içiyor, her molada heyecanı ve kalp atışları gittikçe artan hızlı adımlarla kriz zamanında olduğu gibi sigara odasına kendini atarak ileri geri gidip gidip gelmektedir Dr. B.

    Oyun ilerledikçe günler haftalar aylarca kendini boğup öldürürcesine hiç kimsesiz ve sürekli Nazi Gestaposu’ nun işkence veren sorgulama hücresinde dünyadan hayattan her şeyden ve herkesten kendini koparıp içe kapanarak kendi kendini yenmenin dramatik kabuslu girdabına girer Dr. B. Artık bulunduğu yeri kişileri oyunu algılayamayacak derecede hiç bir davranışı ve hamlesi hiç bir bir anlam ifade etmeyen derin depreşmeler içindedir. Yüzünden okunan öfke komasındaki sakinliğini yitirdikçe konuşmaları seğiren dudaklarının titremesi artar, kekemeliği başlar, konuşması bile anlamsızlaşır. “ artık hamlenizi yapın “ diye ağırdan alarak humma cennetine sokan Czonteviç’ e kalkıp bağırınca durumun farkına varan Zweig, sorgu hücresinin gardiyanına çullanıp saldırdığının aynı kendini kaybetmişliğini görerek yanına sokulup oyuna son vermemesi halinde kötü gidişin kendisinde eskiyi tazeleyen acıyla dolu korkunç felaketler travmasına sürükleyeceğini fısıldayıp Dr. B. yi kapıldığı cinnetten vazgeçmeye ikna eder.

    Yukardaki işin özeti niteliğindekileri satırları tekrarla:
    Kapıldığı ve kapandığı mutlak başarı grafiğine, rakipsizlik üstünlüğüne şöhret olma gösterişine kibirlilik kaprisine ve kusursuzluk mükemmeline hangi meslek dalında olursa olsun akkını fikrini emeğini duygusunu bilincini vicdanını hayatını düşüncesini ve insanlığını kaybetme pahasına ve kamçıladığı hummalı cinnet kabusunda kendi kendisiyle dur durak bilmeksizin ölümüne yarışmaya şartlanmışlığın takıntı saplantısını ve piyasa beklentisini doyurmak için kendi yazın dünyası deneyiminden çıkarımladıklarını ortaya uyarlamış bir romandır Zweig’ in Satrancı

    Seyfi Karaca… Haziran/25

  • tımarhane duvarı10.04.2025 - 13:44

    ..
    KİTAPTAN KİTABA 9
    . ..
    Yakubun , yani diğer bir adıyla İsrail’ in yokluk sefillik kuraklıkla boğuşurken mevcut durumu daha iyi bir geleceğe bağlana düşüncesiyle dağlar - çölleri aşma pahasıyla Mısır’ a yolladığı oğullarının KUYU’ ya atılma hikayesiyle kuş uçmazdan geçen kervancıların esir tezgahına koyarak sattığı Yusuf, hikayenin devamında hem sarayın yüksek seçkini Züleyhaya( Zeliha) eş olmasına hem de tüm Mısır’ a hükmeden yetkiye sahip olmasına rağmen adapte olduğu yerleşik alışkanlıkların hiç birini değiştiremediği gibi Firavun sisteminin en acımasız koşullarına esir pazarı köleleri olan kavminin kurtuluşu, aynı süreçten geçerek sistemde seçkin yüksek mertebeye erişen, fakat en acımasız koşulların kölesi olan İsrail( Yakup) Oğullarını yaşadıkları eziyete akıl fikir vicdan muhasebesiyle isyan ederek; manipülasyona ve yani asimilasyona uğramamış iradesiyle kurtuluşlarını sağlayan Hz. Musa olmuştur.

    Bugun kural kaide kanun vicdan ahlak toplum dünya insanlık tanımayarak, güce hırsa servete gösterişe acımasızlığa kebire kaprise zorbalığa doyumsuzluğa sadistlik derecesinde kapılıp tapınmanın kontrolsüz bir çıldırmışlığa evrilip dönüştüğü ; ve para hükmüne bağımlı dünya kasabasının korku tehdit baskı endişe şiddet savaş ölüm zulum sarmalına bozulmuşsusmuş sinmişliğini birbirini örnekleyen benzerlerin küresel boyutlu eş zamanlılığa iş başı yapmış despotlukların en seçkinlerinden olan; ve hem haydut , hem kovboy, hem katil, hem şerif hem de takım elbisesi kırmızı gravatı beyaz gömleği siyah iskarpinine varıncaya kadar formatı aynı kafadarlığın digital diktatoryasından icat olmuş ve klonlanmış Netenyahu’ nun ( biri Alman kökenli biri İsrail ) yanında kendileriyle işbirliği yapanlara imalı alaylı övgüler parlatan Trumph, iyiyi kötü, kötüyü iyi, yanlışı doğru, yobazlığı onur, özgürlüğü manyaklık, yalakalığı sadakat, doğruyu haram, şiddeti dehşeti vahşeti ve zulümü refah payı gören ve gösteren ve Musa’ nın On Emri’ ni ters yüz ederek kendilerin tanrı yetkisiyle donatanların locasında oturtan Algı yönetimli Yeni Dünya Düzeneği ’ nin ( Bop Eşbaşkanlığı gibi de tezgahlarında yan ürünleri olan) Manipülasyon merkez karargahçılarıydı.

    Çünkü hayatı doğuran besleyen büyüten geliştiren bakan gözeten koruyan geliştiren donatan ve sosyal ilişkisi sağlam ortak yarara paylaştırarak devamlılığını sağlayan bütün toplumsal değerleri, alışkanlıkları, birikimleri, kazançları, sorumlulukları ve hassasiyetleri akıl fikir özgürlük ve vicdan iradesinden çıkararak herkesi sefaletiyle sürünen köleliğe uyuşturup her dilediği sapkınlığı işlemeyi kabullendirmeyi ve en nihayetinde kendi secenceksizliğini her çarpıttığı Algı Yönetim icraatıyla ilahlaşmaya sindirip susturma istismarcılığının adı adresi, sosyal MANİPÜLASYON şirketçiliğidir.

    Orta Asya’ dan çıkıp Balkanlar’a doğru giden ve sürüklenen tarihi serüvende Kıpçaklar ve Peçenekler’ in gittikleri yerel alışkanlıklara göre köklü değişim dönüşüm yapmaları uğradıkları asimilasyona bağlıdır. Tıpkı hanedanlığı dönem surasında Tüccar ve gezgin Marko Polo’ nun taaa İtalya’ lardan kalkıp uzunca yıllar orada kaldıktan sonra baharat, kumaş ve makarna ürünü Şipahetti en başta olmak üzere İpek Yolu Ticaretini doruğa ulaştırmaya aracılık ettiği Kubilay Hanlığı, tüm Çin’ e imparatorluk ettiği halde kendisi ve bütün tebaa, zamanla yerel koşullara asimile olmuştur. Hindistanda Babür dersen. Aynısının yaklaşık akıbetke bir diğer benzeridir.

    Bütün batılı kapitalist emperyalist blokunun en vahşi derecede büyük emeklerle binyıllarca kazanılmış bütün insani değerlerden kopup yaratıklaşarak kendi şahsi çıkarına düşkünlüğü kutsayan en acımasız soygun sömürü zulmünü piyasa ilişkisine göre güncelleyen dayalı döşeli sistemi değiştiremeyen yazar çizer siyasetçi sanatçı bilimci akademisyen eğitimci ve sivil toplumcuların tümü, değiştiremedikleri yapının bütün inandıklarından asimile olan dönüşümle kapı kulu, tetikçi suikastçisi veya kiralık aygıtı olarak kıyamet örgütleyip çağıran sistemin savunucusu ve hukuku hakkı iyiliği doğruları olmayan yıkım yapmaların kadrolu elamanı oldu. Sovyetler’ in zaafiyetine kin ve nefret derecesinde çullanıp çökerek azgın sapkın kapitalistlerin dünyasının haklı ve kutsal olduğu fikrini yayan manipülasyonda Orwell’ in kim kalemşörlüğü aynı suikast silahından çıkan tetikçiliğe hizmet etmektedir ne yazıkkı.
    Gelelim Orwell’ in 1984’ üne …:

    Hayvanlar Çifliği’ ndeki gibi sürreal kurguya dayalı fakat gerçek yaşamı tersine çevirerek okuma yapan; okuyucuyu da bu yönde algı yönetmeleriyle uyandırdığı kanaate etkilemeye çalışan yoğun ve maksatlı çabayı odaklanır.
    Sihirbaz bir aynanın içinde her şeyini yitirmiş kaybetmişleri paradan puldan posterden kitaptan mezardan hatta sigara paketlerinden; uykudayken şaşkınken sessizken uyanıkken banyodayken metrodayken yapayalnızken otururken gezerken sevişirken bile herkese her an kafa tasının dibine kovuğuna dahi her şekilde her yerden bakıyor gözetliyor ve denetliyordur bu parti devletinin sahipleri.

    Eskiyi hatırlatan insani değerlerini davranılını alışkanlıklarını ve her şeyini bozmuş terketmiş bir kozmik kıskacın içinde yaşanmaktadır. Her şey cihaza bağlı suni yalam kaydındadır. Eline bulaşan mürekkebi bile sisteme karşı gelmenin suçunu işlemiş olabileceği korkusuyla okumayı yazmayı dahi bırakmıştır proğramlandığı bilgi kirliliğinin çöpünü tüketmeye mecbur herkes.

    Hakikat Bakanlığı’ da düşündüğüne kendinden bile saklayarak amaca uygun kurulu bir robot ilişkisiyle çalışmaktadır Winston. İnsanlar her şeyi yaşarken robotik düzende merkeze bağlı cihazlardan verilen komutlarla yaşarlar. Bu yüzden de kapatılmış bu hücre dolaşımının aksini düşünüp davranmak kesinlikle mümkün değildir. Bilinç altında bulduğu denetim dışında kalmış olan eski boşlukta Şekspiri ve sistem tarafından imha edilen annesini kız kardeşini hatırlayarak, herkesten gizli saklı iç güdüsüne karşı koyamadığı istekle Günlük yazmaya başlar. Fakat yazdığının tümü hiç kimseye ulaşma şansı olmayacağı sebebiyle buharlaşıp boşa gideceği kesindir ve düşünce polisinden başka kimse okuyup anlamaya donanımlı erişkin ve sahip değildir.

    Askında dikta otoriterliğini dayatan bütün yönetimlerin ortak bileşenlerini yazdığı halde, sadece Stalin Sovyet Rusyası’ nı yerden yere çalan; çaktırmadan da İngiliz’ liği kutsayan; doğu batı soğuk savaşları sırasında da batı blokuna anarşist militanlığı derecesinde hayli tarafgillik katkısı sunan bir maksadı vardır 1984’ ün. Kasıtlı odaklı ve tek taraflılı bu kitabı o zamanların Stalinist sovyet idaresi tarafından kendilerini hedefe koyduğu gerekçesiyle yasak getirilmiş.

    Bireysel özgürlüğü olmadığı için kollektif blokçu ve yaşlara cinslere gruplara katagorize olmuş ve yüzünde aska mutsuzluk memnuniyetsizlik çağrıştıran mimiklere hayat hakkı tanımayan topluca paket halindedir yaşamın seyri. En acı veren korku dert hastalık kaza bela ihmal kaygı şikayet baskı endişe yahut yaşanmışlıklarda bile gülümsemek; aksi halde bedeli cezai işlem yaptırımıyla ödenmeye mecburi ve zorunludur. Hiç kimsenin en sıradanı dertleşmek için veya kendi normalini hatırlamak için başvuracağı hiç kimsesi yoktur. Çünkü formatlanmışların aksine en ufak bir duygu sızıntısını bile hemen anında izleyişinden kaçışı olmayan cihazlarla algılanıp fark edilmektedir. Ayrıca herkes birbirinin aykırı hareketine örgütlü ispiyoncusudur.

    Londra’ yı bombalayan Almanlar olduğu halde ve Atom bombasının atıldığı ülke Japonya iken hepsini bombalanma sırasında ingiltere olarak ölüm korkusuyla metrolara doluşötuklarını ve gemisi batan Titanik’ ten sahneler anlatarak annesini nasıl kaybettiğinin suçunu histerik bir harmanlamayla Sovyetlere çıkarır.

    Düşünmemek ve için, için için çöküp çürüyen kof ve kısır döngüde duyulmayan tüm acılarını bastırmaya alkolizm bataklığında boğuluyor, - göz yaşlarından dahi alkol aktığı - durmadan ( Aşırı Votka tüketen Ruslar’ dan dem vurarak) Cin içiyordu herkes .

    Geçmişe dair bütün dil tarih kültür alışkanlık inanç yaşam tarzı ve toplumsal yapıya dair bütün belek birikim ve hafıza kaydını silerek kendini dayatmaktadır sistem.

    İletişim bakanlığında merkezi basın yayınla ilgili ( pravda) Times’ te çıkan haberleri ve geriye dönük sistemin yanlışlarını güncelin ihtiyacına uygun manipüle işlemiyle ve eski tüm bilinenleri özel yakıp yoketme ünitelerine sevk etmeklen sorumlu ve görevlidir Smith Winston.
    Lazım olduğunda kenara konulan hayata baş vurup kullanmak ve başka zamanda dayatılan dışında her şeyi unutmak en temel slogandır. Mantığa karşı mantığı silah olarak kullanmak, veya ahlakı savunurken en bilinen ahlaksızlık yapıp etmek, yanlışı doğruyla büküp çarpıtarak kendi maksadına düzeltmek , ( tipik günümüz dünya toplum ilişkileri ve insan tiplemeleri gibi) sadece mecburen gerektiğinde insanlığa başvurmak ve hatta bilinçli bir şekilde bilinçsizliği aşılamak gibidir bu çarpık sapkın slogan. Çünkü yeniyi aşılayıp afyonlamak için geçmişe dair ne varsa bellekten akıldan bilinçten ve akışkanlıklardan kazınarak kasıtlı algılarla güdülebilirliğin kasıtlı empozesi işlenip donatılması, bütün zorba ve despot yönetimlerin ortak eğilimidir.

    Ardında hiç bir belge kayıt tanık veya şahit bırakmayarak topluma önceden beyan edilip tutturulamayan hedeflerin veya vadedilmişlerin yerine getirilmeyenlerinin bozuk eksik hatalı olanlarını kayıttan silip, üzerinde oynanarak tamamen imha ettiğinin yerine sanki her vaadedilenin fazlasıyla karşılanmış gibiye ne nasıl ve ne ölçüde gerektiği kadarının yapay ( gazete dergi film kaset bant televizyon grafik fotoğraf radyo kitap afiş… toplumla iletişim kurulan her kültürel bağda ve iletişim alanında) dokunuşlarla düzeltilmiş olanları hatasız kusursuz olarak güncellemeye yerleştirilen hile bazlı çalışma sistemidir Winston’ un mesai günlüğü. Oysa üstünde oynanarak gerçeği değiştirilen ( her şeyde olduğu gibi) hayatta, sözde astronomik miktarda ayakkabı üretildiği arşivlere geçiyor, fakat ne hikmettir ki herkes ayakkabısızlıktan dolayı çıplak ayakla gezip dolaşıyordu. Sisteme uymama gerekçesiyle buharlaştırılarak ortadan kaldırılan insanlar da sanki hiç yaşamamışlar gibi kayıttan silinerek bu imha dolaşımının bir uygulamasıydı.Her bina ve daire katlarında görevlendirilmiş uzmanlarıyla toplumla iletişim adına ne varsa sahtesiyle çarpıtıp manipüle etmek için özel birim ve elit ekiplerden kuruluydu. Ses taklit edenler, yazma orduları, kopyalayıcılarıyla, herkes hiç kimse olarak işbaşı ve paydos bitimi yapıyordu.

    Sürreal kurgulama türü sanatçıdından veya şair- yazarından geniş hayal örgü yeteneğinin derinliğini gerektirirken , diğer taraftan da ilgili kişiye dilediği gerçek veya hayal var yada yok geçmiş ile gelecek alanlarına sarkma görünme veya kaybolma imkan rahatlığı verir. 1984’ te Orwell kendi adına ördüğü bu genişliği dilediği gibi ( sanalla gerçeğe veya geçmişle geleceğe gidip gelen romanı istediği gibi getire götüre ) evire çevire kullanmaktadır.
    Öyle görünüyor sosyal siyasal felsefi ve kültüre bağlamıyla burayı tamamlamaya daha bir kaç başlıkla devam edecektir bu yazı silsilesi.

    Seyfi Karaca…. Nisan/25

  • tımarhane duvarı10.04.2025 - 13:38


    KİTAPTAN KİTABA 7
    ..
    FAKİR kavramı, ruhlar aleminin Nirvana, Hari Krişna, Şiva gibi alt başlıklar mertebesiyle tüm zorluk güçlükler sınavından katlanarak tanrısal erişilmezliğin katına çıkmaya insanı dünyadan soyutlaştıran; ve insanca yaşamanın her şeyini terkederek sefilliği her yerinden dökülen sınırsız sonsuz SABRIN kulu kölesi yapan; bununla da hiç karşı duruşlu direnme ve itirazı olmadığı gibi kendine kutsallık atfederek yıkıcı sefaletini mutluluk paydası sayan bilen inanan yaşayan ve övünen Brahmanizm’ inden gelen ve tüm DOĞU kültürlerini ve tasavvufi mistik anlayışını derinden etkileyen( fakir terimi Türkçeye ordan gelmektedir) toplumsal hiyerarşinin urumsal ve dinsel kimlik karakteridir. Buna göre ne kadar acı çeker, en dibi ölümden başka yer olmayan sefaletin kuyusuna düşersen o denli ilahi çaplı profilde ( sefaletini şartlandıran kabuğa karşı çıkmayı tanrısına karşı çıkmak günahkarlığı olağandan bilinerek) mükafat takdir ve rağbet görürsün. Oysa her toplumda sonu gelmeyen acılara zulümlere baskılara korkulara tehditlere ve sefilliklere katlanmak; yapanı güden insanını tanrılaştıran ve her türlü istismara davetiye çıkaran akıl fikir vicdan tanımaz mahluklaşma kıyamet külliyatıdır.

    Bu yüzden haktan yemeden içmeden hayattan insanlıktan tümüyle kesilmiş, beti benzi kül Hint fakirleri vazgeçtikleri her şeyi soylu sınıfın akıl almaz vicdan götürmez ihtişamlı ve gösterişli imtiyazlarına terkederken; iskeleti dışarı çıkmış sefaletinin fotoğrafını çeken turistlere poz verip dilencilik payıyla ölümün gırtlaktaki nafakasını yutkunurlar. Üç aşağı beş fakirliğin amentüsü ordan gelen ve onlardan etkilenen bütün Doğu toplumlarında insanca yaşamayı kendine hak görmeyen tepkisiz duyarsız kabulün sonsuz sınırsız sabır esaretine sindirilmişliklerde durum vaziyet böyledir. Ve yine bu yüzdendir ki Gandi’ nin “ Mustafa Kemal Atatürk İngilizleri savaşla yeninceye kadar biz onları asla yenilmez tanrı biliyorduk” demesi yok yerden tesadüfi icat değildir.

    Paraya çevrilebilir değer kıymetten değildi hak hukuk adalet vicdan akıl fikir bellek bilgi zihin duyarlılık cesaret özgürlük dil kültür sanat ve donatımlı kişilikli karakterli insanlık zenginliği. Hiç bir ikramiye kuponundan asla kendiliğinden çıkmayacak olan hayati ve yaşamsal bedelin iyilik sağlık huzur istikrar ulaşım iletişim güven ve mutluluğuna ilişkin her türlü sancılarını erişimlerini dolaşımlarını çabalarını kaygılarını düşüncelerini sorumluluklarını ve zorluklarını sahici kişilik ve karakterde kendi gerçekliğiyle kazandırmadıkça hiç bir çaba, güdülen niyetin ödünç soyut suni yapmacık müdahalelerle istikrarlı ve kalıcı gelişim ve zenginleşmelerini sağlamayacaktır.

    Özgür aklı fikri etkinliği katılımı seçeneği İradesi kültürü sanatı içeriği farkı olmayanların hayatı, çağımızın herkesi içine hapsettiği yönlendirdiği yönettiği her hangi tüketim maddesiyle eşit gördüğü değiştirdiği alıştırdığı dönüştürdüğü asimile ettiği yalnızlaştırdığı buyurduğu ve her şartlandırdığına sonu gelmez bağımlılıklarla sürekli ihtiyaç artırımından öldürerek yaşattığı kişiliksizlik formatladığı aidiyetsizlik kışkırttığı vade biçtiği borç bataklığı fiyatlandırdığı hiçe saydığı ve algıda duyguda düşüncede bütün davranış bozukluklarını dayattığı kontrol ettiği BİRİ BİZİ GÖZETLiYOR toplumsuzluğunun ara mesafeli metalik kapsülleri içinde ruhsuzlaşma dürtüsüne bağımlı betonarmelere sığmayan kalabalıklaşmalar deposu ve modern köleliğin iç güdüleriyle yaşayan dönüm dolaşım çarkıdır.

    Ne yazık ki geri dönüşü olmayan özel programlı toplum mühendislikleriyle sürüklendiği yıkım ve erozyonlara çoktan alıştı kanıksadı savruldu ve kabullendi bu herkesi kendi payınca kıyamet etme enkazını insanlık.

    Kitabın ikinci bölümü ve romanın üst başlığına ismini veren Efendi ile Uşağı’nda ise, istikrarlı hiç bir işte dikiş tutturamayan ve bütün ömrü yoksulluğunu hayatının vazgeçilmezi bilerek her kovulduğu kapıdan sonrasında terkettiğinin aynısını sefil sürünerek yaşamaya hayatta hiç bir şeyin sahibi olmayan ; fakat bütün insancıl duyarlılığını gücünü enerjisini saygısını sevgisini çalışkanlığını ve tanrıya olan kulluk bağlılığını efendisine itaat etmekle birebir özdeşmiş; hiç bir şartta da bundan vazgeçmeyen; gereğini yerine getirdikçe de kendini günahsız, mutlu, memnun ve hatta zengin sayan uşak Nikita’ ya karşın, yetinme doyma ve kanaat ilişkilerini ve sınırını sahip olduğu ve olmak için de ölümü dahi göze aldığı hayatta hiç bir başkaya ilim irfan inanç görgü kural ahlak saygınlık değer avuntu kişilik kıvanç onur bedel tanımadığı ve en büyük mutluluk ideali her şartta her ne yolla olursa olsun Mirinov’ ların milyonerlik mülk ve servetine denk zenginliğin sahipliliğine ulaşıp yetişmek olduğu gözüddönmüşlüğün ardında sürüklenip giderken; kar kış kıyamet bir günde yanına aldığı sadık uşağıyla( Nikita) birlikte tipiye borana ve zifir geceye saplanıp kalırlar. İlle pazarlığına yetişmek ve yeni araziler satın alma hırsının kapılmışlığından bir türlü ölümle pençeleşmeler içinde titreyen yarınki sabahı bulamazken, ayaza buza kesik sonsuzlukta ölümün artık iyiden iyiye kendini çağırdığı yerin her yerden daha muhteşem bir yer olduğunun soğuklarına sarılarak, hayatını ve insanlığını hiçe saydığı Nikita’ nın sağ kalıp kurtulmasını hayatta yaptığı ve yapacağı en büyük kazanım olarak görüp, gövdesindeki bütün örtüleri kendi ölümü pahasına onun üstüne kapatan; uğruna yanılıp yenildiği dünyanın tanrıya dönüşün haz ve mutluluğuyla sonlanan her şeyinden vaz geçmiş toprak derebeyi Vasily’in yol öyküsü yazılıdır. Böylece de Kitap, iki zıt karakterde kendi sınıfsal özelliklerine aykırılığın bitişe yakın yerinde ölümün ve yenilmişliğin çağrıştırdığı kargaşanın girdabında sürüklenirken kabuk ve karakter değiştiren; fakat kültürel ekonomik ve somut gerçeklikte hiç bir şey değiştirmeyen ve insanlık tarihinin çağlar boyunca güncelliğini yitirmeyenler arasında sıkışıp kalmışları deşip didikleyerek sebepleriyle sonucunu zaman aşımına bırakmaksızın okuyucunun aktif katılımına bırakan en temel sosyolojik olguyu ele almakta.

    -“ Bana dinden bahsetme, yaşadığınla tanrıyı göster bana” bakış açısına bitişik olarak” Eğer acı hissediyorsan canlısındır, başkasının acısını hissediyorsan insansın” gözlem ve sorgulama çıkarımıyla tanrı insan doğa dünya ve toplum kavramlarını irdeleyip toplamını ilahi bir gücün irade yetkisine yazıp yorandır Tolstoy.

    Bu yönüyle de ana fikrinde ötekilerde olduğu gibi bu romanda da Tolstoy’ un bütün diğer yazdıklarında olduğu gibi nihai sonu, sosyal yahut bireysel her karanlık kargaşa sefalet açmaz çıkmazında tanrıyı işaret eden çıkışın ısrarla gösterildiği sanatsal yazını ve edebiyat işçiliği vardır .

    Kendine özgün donanım birikim gayret çaba emek ve dinamiğiyle sağlanan her gelişme, insanı ve toplumları aciz ezik mahrum muhtaç geri kalmışlıklardan ve cehalet bataklığından kurtarır. Başkasının sağladığı ödünç kiralık yahut zoraki dayanak ve desteğiyle yaşamsal ihtiyaçlarını kendinden kaynaklı akıl fikir bilim irade sorumluluk araştırma ve gelişmeye dayalı kaygısı gayreti üretimi ve paylaşımı olmaksızın tedarik etmeye alışmış bağımlılıklarsa, yerli ve yabancı sömürenin yağma yıkım işgal uydusu ve daimi sömürgesi olur. Bu güne kadar dünya çapında çıkan bütün savaşlar ve işgallerin ana temelinde siyasete yön ve şekil veren ekonomik sebeplerin olduğu; kültürel hegemonyanın da buna besinn kaynaklığı yaptığı sömürmeye uygun sürekli YENİ PAZAR ARAMA işine en son Yeni Dünya Düzeni markasıyla hiç bir ULUS DEVLET gümrük sınırı tanımayan ve yerel iç dinamiklere hiç bir hayat şansı vermeyen Vahşi Kapitalizm veya bir başka deyişle Neo Liberal küreselcilik çapulculuğu inşa edildi.Bugünlerde ise serbest neo liberal piyasacılığın yayılmacı ilkesiyle en temelden çelişen Amerikan Ulus Devleti’ ni kendi sömürdüğü tüm dünyaya karşı vergilerle herkesin pazarı olmaktan koruyucu olacağını idda ettiği ( bizzat kendilerinin ana bayiciliğini yaptıkları serbest piyasacılığa kısıtlayıcı müdahalelerle) Ticaret Savaşları’ nı devreye koymakla, dünyanın kötüye gidilini daha da kötüleştirecek ve her pazar kızışması sonrasında olduğu gibi militer savaşlara her an evrilecek sapkınlığın fitilini ateşledi kapitalizmin ( kendileeini koyduğu Serbest Rekabetçi Pazar Piyasacılığını tek kutuplu küreselcilik diktasına tapınaklaştıran, kutsayan ve bize de Oniki Eylül operasyonuyla sınırsız gümrüksüzleşmeyi ve denetimsiz sömürüyü yerli işbirlikçilerinin öve öve bitiremediği her türlü işgalciliğin yol geçen hanı kılan karakteristik manifestoya darbe girişiminde bulunarak) genel müdürü Trump.Onun; yani neo liberal sömürgeci- yayılmacı emperyalciliğinin hiç bir ahlak kural kanun ilke onur saygınlık vicdan hak hukuk sınır ve hudut tanımayan azgın sapkın vahşilikteki sömürü makinasının dayandığı yer, kendi dinamiğiyle bilimsel temelde kalkınıp özgürleşmeye ihanet etmiş cehaletin gericiliğin yobazlığın etnik siyasi ve mezhepsel çatışmaların karamsarlık kayıtsızlık suçluluk değersizlik hiçlik ve yitiklik duygusu aşılanarak adanmış kalabalıklarına itaatli uyumun ödüllendirilip kutsandığı ve toplumsal değerlerini her türlü yağma yıkım süreçleriyle işlevsiz ve iceriksizliğe ters yüz edildiği; iktidarı muhalefeti birlikte aynı ihanet işbirlikçiliğine tekelleştiren ve her buyurduğunu hiç bir karşı duruşlu özgür irade sahibi itiraz yahut direnme tepkisiyle karşılaşmaksızın idare etmeye yaslanan garantili güvencedir.

    Bu yönüyle de bu romanda da Tolstoy’ un bütün diğer yazdıklarında olduğu gibi ana fikrinin nihai sonu, sosyal yahut bireysel her karanlık kargaşa sefalet açmaz çıkmazında tanrıyı işaret eden çıkışın ısrarla gösterildiği sanatsal yazını ve edebiyat işçiliği vardır .
    Kendine özgün donanım birikim gayret çaba emek ve dinamiğiyle sağlanan her gelişme, insanı ve toplumları aciz ezik mahrum muhtaç geri kalmışlıklardan ve cehalet bataklığından kurtarır. Başkasının sağladığı ödünç kiralık yahut zoraki dayanak ve desteğiyle yaşamsal ihtiyaçlarını kendinden kaynaklı akıl fikir bilim irade sorumluluk araştırma ve gelişmeye dayalı kaygısı gayreti üretimi ve paylaşımı olmaksızın tedarik etmeye alışmış bağımlılıklarsa, yerli ve yabancı sömürenin yağma yıkım işgal uydusu ve daimi sömürgesi olur. Bu güne kadar dünya çapında çıkan bütün savaşlar ve işgallerin ana temelinde siyasete yön ve şekil veren ekonomik sebeplerin olduğu; kültürel hegemonyanın da buna besinn kaynaklığı yaptığı sömürmeye uygun sürekli YENİ PAZAR ARAMA işine en son Yeni Dünya Düzeni markasıyla hiç bir ULUS DEVLET gümrük sınırı tanımayan ve yerel iç dinamiklere hiç bir hayat şansı vermeyen Vahşi Kapitalizm veya bir başka deyişle Neo Liberal küreselcilik çapulculuğu inşa edildi.Bugünlerde ise serbest neo liberal piyasacılığın yayılmacı ilkesiyle en temelden çelişen Amerikan Ulus Devleti’ ni kendi sömürdüğü tüm dünyaya karşı vergilerle herkesin pazarı olmaktan koruyucu olacağını idda ettiği ( bizzat kendilerinin ana bayiciliğini yaptıkları serbest piyasacılığa kısıtlayıcı müdahalelerle) Ticaret Savaşları’ nı devreye koymakla, dünyanın kötüye gidilini daha da kötüleştirecek ve her pazar kızışması sonrasında olduğu gibi militer savaşlara her an evrilecek sapkınlığın fitilini ateşledi kapitalizmin ( kendileeini koyduğu Serbest Rekabetçi Pazar Piyasacılığını tek kutuplu küreselcilik diktasına tapınaklaştıran, kutsayan ve bize de Oniki Eylül operasyonuyla sınırsız gümrüksüzleşmeyi ve denetimsiz sömürüyü yerli işbirlikçilerinin öve öve bitiremediği her türlü işgalciliğin yol geçen hanı kılan karakteristik manifestoya darbe girişiminde bulunarak) genel müdürü Trump. Onun; yani neo liberal sömürgeci- yayılmacı emperyalciliğinin hiç bir ahlak kural kanun ilke onur saygınlık vicdan hak hukuk sınır ve hudut tanımayan azgın sapkın vahşilikteki sömürü makinasının dayandığı yer, kendi dinamiğiyle bilimsel temelde kalkınıp özgürleşmeye ihanet etmiş cehaletin gericiliğin yobazlığın etnik siyasi ve mezhepsel çatışmaların karamsarlık kayıtsızlık suçluluk değersizlik hiçlik ve yitiklik duygusu aşılanarak adanmış kalabalıklarına itaatli uyumun ödüllendirilip kutsandığı ve toplumsal değerlerini her türlü yağma yıkım süreçleriyle işlevsiz ve iceriksizliğe ters yüz edildiği; iktidarı muhalefeti birlikte aynı ihanet işbirlikçiliğine tekelleştiren ve her buyurduğunu hiç bir karşı duruşlu özgür irade sahibi itiraz yahut direnme tepkisiyle karşılaşmaksızın idare etmeye yaslanan garantili güvencedir.
    Bozmamak adına dünyanın işleyişini kainatın saatini yaşamın vakti gelince doğan ölen kuş ağaç hayvan insan ve iklim yaşayışının tarzını türünü doğasını çeşidini yollarını işleyişini ve göçlerini…

    Yani düşünmek sorgulamak sormak irdelemek yakın bakmak kökten damardan ve topraktan incelemek gerekir sebepten sonucu getiren yalanı yıkımı yanlışı, yoksa en sonuncu gidenle bitip tükenesiye bir olgu değildir, insanın doğuştan iyiye olduğundan çok kötüye meyilli kaypak değişken meraklı olmasından kaynaklı yalancı talancı hırsız yolsuz tecavüzcü despot ve zorba haramilerin kendinden karakterliliği bütün yapısal bozukluklarıyla her seferinde daha bin beterinden murdarlaşan mutasyona uğrayarak çoğalması üremesi ve döllenmesi.

    Çünkü her öksüzlük yetersizlik gelişmemişlik eğitimsizlik donanımsızlık doyumsuzluk açlık eziklik eksiklik yokluk muhtaçlık ve çaresizlik duygusuyla beslenip büyüyenler kendilerinde saygın onurlu güvenli istikrarlı hayatlar kurmak üretmek büyütmek ve donatmak yerine sürekli başkalarına acındıracakları boşluklar ararlar. Bu bağımlılık onlara her türlü kişilik ve karakter bozukluğunun üstün ve baskın gelen herkesi tanrılaştırmayı ve cesareti, liyakati, sorumluluk bilinci, hayat bilgisi, irade özgürlüğü,sorgulama becerisi, akıl fikir yürütmesi kendi dinamiği ve dirayeti olmayan başkalaşmayı dayatmaların yoz kültürünü, bağımlılık alışkanlıklarını,aşağılık duygusunu, özgüvensizlik yoksunluğunu ve kendine yabancılaş değişim dönüşümlerini aşılar.

    Sonuçta hayati canlılığı, coşkusu, azmi, öz kaynağı, değeri, denge karlılığı ve yaşamsal veremlililiği kendinden olmayan bütün gayret ve çabalar iyileştirme niyetiyle de olsa boşa giden zahmetin kendini tüketip bitirmesinden başka hiç bir işe yaramayacaktır. Tarım toprak sanayi ilim bilim teknoloji de bu böyle olduğu gibi, sağlıktan güvenliğe değişim dönüşümleri çağdaşlığını kuramayan kendi veremliliğiyle ve kaynaklarıyla bütün toplumsal ilişkilerde de bu böyledir.

    Değilse eğer, hacizlere iğreti her kurak çöl ve muhtaçlık, kendi sınırı ötesini geçmeyen istismar endüstrisinin ham hayalinden ibarettir. Ekonomik kültürel siyasi ve sosyal hayatı iyileşme yönünde hiç bir kendi etkisi katkısı verimliliği ve karşılığı olmaksızın refah payı yükseklere değiştirilip dönüştürüleceğine dair sahtelik sarmalları döngüsünde, hamaset kuruntularıyla talan tarumara terk edilerek derin yoksulluğu ve sefaleti kalıcılığa mahkum, tohum toprak ve toplum secere sicilinin asla gerçek anlamda değerini bulmuş hükmü ve yürürlüğü yoktur .

    Seyfi Karaca… Nisan/25

  • tımarhane duvarı21.03.2025 - 15:36

    …..
    KRİSTAL FANUS

    Her firavunun musası..?
    Olmaz mı, bilmeyen piramitlere baksın, kızıl denize sorsun
    Hetlerin akıbetine, sezarın sonuna, mussolinin esamesine, Nero’nun tabutuna, nemrutun ateşine külüne baksın
    Di gene işte yine dünden bugüne, kıssadan hisseye neo liberalde böyle
    Direncini yitirmiş
    Gün be gün yaşam kavgasından azalıp kendini bitirip tüketmeye terketişlerin azap sancısıyla
    Her günün telaşından yenilerek çıkan
    Ne boş
    Ne dolu
    Ne dün
    Ne yarın
    Ne burda
    Ne herhangi hiç…
    Kırık çember içinde yüzü yere düşmüş, enkaz kalıntısı huzursuzluğu sürüklemeye kendi şahsi başının belası
    Yapıştığının yakasını bırakmayan
    Makas değiştirsin derdinde sanki bindiği yaşam hattının dünya ekseni üzerinde fink atıp gonk çalan sirenden
    Huy kapıp, hüner belleyip,
    Hiç kimseye rastlamaksızın hatırasız albümsüz anısız topraksız solup giden çiçekler gibi
    Eksik ve yetersizliğinin farkına vardıkça her şeyi aynı seviyeden tiksintiyle görüp bakan insan kadar aciz ve perişan
    Bir tökezime
    Bir oyalanış
    Bir kısır döngü
    Bir bile bile aldanış
    Bir zehir yeşili afakan
    Ve bir içten içe yıkım ve usulca haraba kaçış pantomimi
    Azap hücresi içinde ölü müye sağ mıya çarpıp bölüp artırıp çıkararak
    Çıkışın ucunda kaybolmak için yol bakıp fırsat arayan tarifeli tertipli inzivanın çöplüğünde helak olup
    Dünyasına kaçak ve dikey,
    Takvimine künyesine yitik ve hariç
    Kristal fanusta cam sızısıyla sancıyan yerinden azap deşiyor, gazap kurcalıyor,
    Ağaçsız ırmaksız toprağın öldüğü kuş uçmaz kervan geçmeze beton kuleler yapıp dikiyor
    Musadan azdıkça firavuna sapıtıyor
    Ötesinden berisinden kendi kendine galu bela insan

    Seyfi Karaca….. Mart/25

  • tımarhane duvarı05.02.2025 - 17:36


    KİTAPTAN KİTABA 3

    Özetle…: Barınması yer yurt tutması ve yol alması güç Emanet güzergahlarda ödünç yollarda idarelik odalarda ve evlerde hayata tutunabilmenin güç belalarıyla zahmetten tasadan endişeden ve bilhassa sonsuz sınırsız ve sonu gelmeyen kontrolsüz istek heves arzu hayal dilek merak bağlamında kendi kendine üstün baskın gelme dürtülerini kışkırtıp kamçılayarak hırs gayret ve çabalarla zar zor…
    İnsanlar genelde bulmak istediklerini merak edip arar sorarlar ve çoğu zaman arayıp sorarlarken hiç ummadıkları yaşamın sihirli hikmetinde olan sırlı gizli saklı bilinmezleri keşfederler.

    Barınması yer yurt tutması ve yol alması güç kimi emanet güzergahlarda kimi sarpa yollarda kimi ödünç akıl fikir teselli tembih ve öğünlerde idarelik odalarda, geçici mevsimlerde, akıp giden aylar yıllar senelercesinde ve dünyasını oyalanıp avunulan meşakkatlerde sokaklarda eşyalarda evlerde yoksulda varsılda yoğun kalabalıkta ıssızda yalnızda hayal meyal ömür sürüncemeninde zar zor….ama bugüne kadar olup bitenler ve doğup ölenler, hep sayesinde beslenip barınarak daim devamlılığını akılla fikirle ilgiyle emekle bilgiyle sevgiyle bilinçle kararlılıkla liyakatle ve sorumlulukla yükünü taşıdıkları yaşamı sevk ve idare etmeye topraktan aldığını bozup berbat etmeden yeniden toprağa ekip biçerek, sevincin huzurun muttun duygunun düşüncenin kanaatin ilkenin kuralın aidiyetin dirayetin iradesi ve kıvancıyla süregelen onur itibar ve kıvancın ürünüydü insan ve hayat.

    Fakat bugün toprağın damarına karışmadık hiç bir zehir zıkkımı zerrece zarar ziyan etmeyerek toprağın kimyasında topraktan başka her türlü ölüm zulüm kimyasallarının kök salıp canına okuduğu gibi, topraktan olup biten ve ölüsünü toprağa teslim eden insanın da içinde yüzünde dışında sayesinde ruhunda hayalinde ve hayat sürüncemeninde ve bütün yaşam dolaşımında ( benim işim görülsün de başkası sürünsün ölsün düz mantıklı mahluklaşmalarla menfaat ayrıcalık ve çıkar önceliğini kutsayarak sırf mülkten maldan paradan gösterişten servetten konuşan, sanata edebiyata vicdana saygınlığa ve ortak yaşam değerlerine hiç bir merakı ve meramı kalmamış olanlarıyla) toprağa ödeşmişliğin gereği insandan başka her şekil kimyasal, mutsuzluk, cinnet, cinayet, hastalık, hormon, alışkanlık, kibir, fitne, bağımlılık, sapkınlık, doyumsuzluk, şiddet, yetersizlik, hukuksuzluk, bencillik, algılama, hırlama, küçümseme, dışlama, zorbalık, saldırganlık, tahammülsüzlük, zalimlik vardır ve mevcuttur.
    Artık tüm bağışıklık direnç idrak irade etki ve yetkilerini yöneten ve yönlendiren piyasa dayatmalarına teslim etmiş kullanışlı eşyadan farsız, hastalık hamamlı , tüketim deneği, ayrışma ve çatışmalar kulu kölesi ve ecza deposudur, global soygun vurgun talan sömürü acımasızlığının kıskaç tabutunda doğup ölen insanın içinde dışında insandan başka her türlü felaket mevcutlu güncel ve aktüel fabrikasyon NUMUNE.

    Hem zaten Katalonya’ ya Selam yazmalarında idealleri roman süresince tanıklık ettiği hizip çatışmalarının bütün ayrıntılarıyla( eski polisiye meslek alışkanlığıyla ) özel görevlendirilmişlik (çünkü o sıralar Almanya ile İkinci Dünya Savaşı hazırlığında olurken her türlü karşıt ittifaklaşmayı yerinde kırmak için ve özel vizesi ve bilgisi dışında Orwell’ in İspanya’ ya sorunsuz sıkıntısız gidiş dönüşü asla mümkün olmayan ingiltere tarafından ) raportörü gibi her günü ve olayları kayıt altına aldığı İspanya İç Savaşı günlüğünün hemen ertesi sonrasında idealleri uğruna savaşmanın anlamsızlığına dair bütün hayal ve düş kırıklığını cebine koyarak İngiltere’ ye geri döndükten sonra, topyekün Kapitalist Patronluğun tam da tüm beklentilerini harfiyen karşılayan ve neredeyse soygun sömürücülerin ortak Lawrence figürü olarak Sovyet Stalinist’ liğin zaafiyetleri üzerine kurgulu Hayvanlar Çifliği’ ni yazıp kapış kapış tüketilen Global piyasaya sürdü , Georg Orwell markalı edebiyatı insansızlaştıran ve insanı her şeyden mahrum ilgisiz kayıtsız muhtaç mecbur ve murdar her buyrulan dayatmaları tüketmeye tutsak insan tipini yaratma ( Dosteyevski’ lerin sosyal çelişki tıkanıklık ve çatışmaları en somut yaklaşımlarla şablonsuz gözlemleyip dertlendiği toplumcu ve insancıllığının tam tersine) kopukluğuna izole eden JAMES JOYCE gibilerin resmiyet kazandığı devamlılığını işaret eden sürsaltanat.

    Hayvanlar Çitliği’yle aynı yıllarda kurgulanarak rafa dizilip tezgaha konan Kürk Mantolu Madonna’ da Sabahattin Ali, iyi niyetin nasıl kendine karşı ihtiyat ahlak vicdan had hudut tanımayan iş yeri Hamdi bey müdürlü amir memur takımı, evdeki Cihat, Vedat, Nurten, Nurettin, Ferhunde, Necla, Mihriye hanım diye giden baldız bacanak kayın biraderler akraba hısım evcek efradı, kendi öz çocukları ve hatta herkesi memnun etme işçiliğinde hiç hata kusur işlememek adına kendisiyle birlikte ölüp üzlen karısı tarafından da ister istemez kötüye kullanma çullanışını bütün sağlıklı ve saygınlık ilişkileri kopmuş sönmüş monoton anlamsız amaçsız ve arada kalan ilişkisiz iletişimsiz bütün boşlukları soğuk mesafelerin doldurup kapattığı sessiz suskun sinik sönük hımbıl ve pısırıklığın kabuğuna çekilmişliğinde artık kanıksadığı ezilmişliğe karşı hiç bir hamle atak direnç tepki itiraz gayret ve cabalarda bulunmayarak sineye çeke çeke horlanan hiçe sayılan dışlanan çıkar dünyası çağının aykırısı ve hatta hasta günlerinde dahi ( birbiriyle hiç bir ilgisi bağı ve saygısı olmayan yabancılaşmış kilitli kısıt döngüde ötekilere ters düşmesin, ayıp olmasın, kaba durmasın, günah kaçmasın adına her yükün altına girmesi sanki zorunlu mecburiyetmiş gibi görünen ) adamdan ve insandan sayılmayarak kendinden daima herkes için hiç yadırganmadan aşırı fedakarlık beklenen alışılmış kanıksanmış ezici aşağılayıcı ve acımasız rutin taşıyıcısı Raif Efendisi,nin bu boğulmuş bunalmış tüm yaşam kanalları ve itibar yolları tıkanmışlık tutsaklığındaki ( sayfa 35 ‘ ler ve sonrasında yoğun olarak anlatıldığı) hiç kimse tarafından anlaşılmayanlarıyla horlanmışlığını haklı görüp kabullenen kayıt dışılığı gündelik yaşam sermayesi edinmiş ( Anlaşılmadığı için önemsenmeyen yalnızlığı küçümsenmeyi ve dışlanmayı hoş görüyle içselleştirdiği kendine özel seçkinlik olarak benimseyen ) tek hücreli izolasyondan kaçışın çıkış yolu, sürekli güvenlik sığınağı, kaytarma bahanesi, nefes alma huzuru , tutunabilme kaynağı ve avuntu sevinci vesilesine, derme çatma memur masasındaki çekmecede saklı eskilerden -yaşanmış toplamından- kalan Kürk Mantolu Maria Puder hatıralıklarıdır.
    Bütün ihtimallere dahil ve dayalı Memur Günlüğü’ nün harcayıp tükettikleri arasından seçilip ayıklanan özetle, her bir muammalı metânetli işin hikmeti aslı esası sırrı gizemi, mesai sahibiyle ihtiyarlamış çekmecedeki , singer marka burgulu bıçağın yanındaki eskş püskü defterde yazılı ve saklıdır çünkü …

    Ve bundan sonrası tıpkı köpek Azorka’ yı reddettiği kızı yerine koyarak bir daha ölünceye kadar yakınından ve yanından ayırmadığının peşinden gittiği ve köpeğin öldüğü aynı gün içinde sefil sürgün soğuklar arasında ölen ihtiyar adamın sürükleyici hikayesini kovalayan Dostoyevski ‘ nin Ezilenler’ nin ( ölen ihtiyarlar ardında kalanlardan) benzelen hissi kurgusu ve sezgisi hakimdir Kürk Mantolu Madonna’ sında, öykü sahibinin öldüğü yerden sürüklenip sökülenleri defterden söküp romanlaştıran anlatımıyla Sabahattin Ali’ nin.

    Kendi evinde ve hayatında asalaklığa çökmüş çöreklenmiş hiç kimseye saygısızlık kabalık etmemeye ve hiç kimseyi üzüp incitmeden her istediğini yerine getirmeye kendini alıştırarak feda etmiş adamış kul köleliğin Raif Efendisi, içselleştirdiği tek düze sıradanlıktan sürekli sırrı kendinde saklı teselliye tutunarak avunmakta tüm yaşama sevincini saklayan; bir zamanlar Almanya serüvenli özgeçmişiyle Sabahattin Ali’ nin hantal bürokrasi çarkından ve kimi memur yıllıklarından gözlemlediklerini yazdıklarının içine katan kendisinden koparılmış alıntılar toplamı gibidir Kürk Mantolu Madonna. Ordaki sırlı çekmeceden dışarı çıkarak Almanya’ larda geçen yıllar sırasında doğurduktan sonra ölen Ressam Puder’ den olan Raşf efendi’ nin saklı gizli bilinmez sırrı ve kızı, sürükleyen hikayedeki saklı tıpkı Dosteyevski’ nin Ezilenler’ indeki sefil sürünmeler sırasında ölen annesinden geriye kalan Nelly’ nin bilinmeyen babası olsn Prens uyarlaması gibidir.

    Dostoyevski’ nin Yeraltından Notlar’ ı roman tarz ve türünden ziyade her kelimesini edebi değirmenlerde titizlikle öğütüp eleyip işleyen ve dokuyan cümlelerin kıvrak zeka gücüne dayalı akıl fikir felsefe ve en çokta insan ruhunun bedensel varlığıyla ilgili kendi aralarındaki gizemli belirgin bilinen ve bilinmeyen bütün çarpık çelişki ve anlaşmaz uyuşmazlarından derinlemesine dalarak özet tembihler ve dolaylı sözler çıkardığı ; Kafka’ nın Aforizmaları’ na benzer insana , topluma ve dünyaya dair haller durumlardır.
    Kürk Mantolu Madonna’ da Sabahattin Ali’ de öykünen hikayeden çok roman boyunca ondan ( Dostoyevski’ den) her romanında olduğu gibi bakınıp edinerek kişilerin yeraltında ( insanın iç dünyasındakileri ) toplanmış tıkanmışlıklarını her satırda dışa vurma edebiyatını Misal, Sayfa 42 43 ve kitabın baştan sona tümünde Ankara Keçiören’ini anlatırken ve gizemli davranışlarını anlayıp bilmek ve tanımak istediği ( yataklarda kendini alıp götürecek ölümü beklemekten başka hiç kimsesi olmayan sefilliğe hastayken bile onun derdiyle değil, sadece ve ölünce evin gelir giderini kendini yok etme pahasına tedarik edip sağlayan uysal hamalından olacakları kaygısıyla evdeki asalakları tarafından yoğun bakımı ciddiye alınıp önemsenen) Raif Efendi’ yi sokaklardan okumak için gece vakti ıssız kurak kimsesiz insan uçuran kuvvetli rüzgar soğuğunda karanlığa karışmışlığı anlatırken, her betimleme soyutlama merak sorgulama bilme izah tasvir kurgu duygu söz merak ve düşünce zincirleri bağlamında en belirgin bir şekilde Dostoyevski etkisine rastlıyor ve okuyor gibidir insan ) ve psiko analizini yapmış yönetmiş bir bakıma.

    Seyfi Karaca…. Ocak/25

  • tımarhane duvarı22.01.2025 - 18:42


    ZİLPAYDOS
    ….
    Bir Lafontaine tuali
    Arpa suyundan bozma kafa bulmalara küflü naralar kütürdeten bahaneden birahanelere
    Zürafa giyinmiş merkep
    Lisanslı meyhanesinde kurt iken çakallaşan uğultu ve hırıltılarla
    Gizli sınıf başkanını aranıyor gibi zilpaydossss
    Ala kargaya
    Kara kargaya
    Kızıl doğana
    Timsah ejderhaya
    Süpersonik atmacaya
    Kenar köşeli örümceklere
    Kara sineklere
    Yeşillenmiş kurbağalara
    Aynet meymenet bukalemonlara
    Tek kelimeden ibaret tropikal papağan

    Seyfi Karaca… Ocak /25

  • tımarhane duvarı11.01.2025 - 17:26


    DÜNÜ GÜNÜYLE EZELKI YARINLARA
    ….
    Elbetteki gün nerdeyse ister kum saatiyle, ister gölge adimlariyla, ister kule, ister duyar yahut kol zuhur zaman ölcerleriyle, her saniyesi süreli ömre yazili ve kayitli olan asirlar da ordadir, asirlarin nabzini tutan dakka da ordadir.

    Bu yüzden zamanin haritasini arayan her seyden evvel kendine varip kim oldugunu veya olmadigini bulmaliydi. Dünyayi arayansa yüzlesebilecegi onur haysiyet vicdan özgürlük cesaret emek zahmetten dogan hakkin hukukun huzuruna varip askin sevginin hic bir seyle takasi olmayan kutsal ve saygin divanina kurulmaliydi. Sesini arayan sazin sözün muhabbet meramina ilgi alaka merak ve meyil salmali ve duymaliydi. Yüzünü arayan alin terinden kazanilan mutluluga itibar etmeliydi. Günesi arayan yesermis caglaya, sararmis yapraga, daga, ormana , denize, ekine, bostanlara, koylara kiylara, mevsimlere ve kuslara bakarak acinin müsterisi, kahrin belanin kinin fesatligin fitnenin nefretinsiddetin zorbaligin ezikligin cürümüslügün agidin yozlasmanin kötülügün saldirganligin pisikomanyakligin bencilligin ve kaderi köhnesi degismez mutsuzluklarin müptelasi olmaksizin bütün hirs ve ihtiraslarindan kendini arindirarak iyiligin barisin özgürlügün istikrari karsilikli gücveni dünyayi coktan bulmus olaliydi ….

    Ey hakki ödenmez aklim sevincim utkum kivancim sevgili kalbim, güzel ülkem ve biricik ömrüm, benimle yordugunuz ve yoruldugunuz ve kilavuzlugunuzla taniklik ettigim ve yasadigim sevinci tarifsiz her iyilik güzellige sonsuz tesekkürlerimle.

    Seyfi Karaca….Ocak / 25

  • tımarhane duvarı09.01.2025 - 12:36


    MÜMKÜN MERTEBEDE SAYGINLIĞA HAKKA HUKUKA HUZURA ve İNSANA DAİR 2
    ….
    Aristoteles salt ve soyut “ yağmur yağıyorsa hava bulutludur” gibi mantık önermeleriyle var olan bir şeyin hiç bir zaman değişmeyeceğinin DOGMA’ larını savunur. Ona göre ideal insan ve erdemli topluma ulaşmak için üst yapının yani idealar topluluğunun (ruhlar aleminin) belirlediği değişmez kurallara uymaktan geçer. Bu yüzden bir şey doğuştan ne ise sonsuza kadar odur. Yaşamsal ilişkileri belirlenede üst yapı ( idealizmin sultası ) yani hisler istekler arzular duygular dürtüler duyumlar beklentiler belirleyicidir. Bireyler olgular olaylar toplumlar varlıklar ve sonsuz evren kesin durağan donuk ve sabit değişmez kaideler üzerine kuruludur. Her şey ideal gerçeklerin soyut yansımasıdır ve oradan yönetilen bizim sınırlı hayatımız ve algılama gücümüz asla idealar katına ( ruhlar aleminin kaynağına ) ulaşıp erişmeye yetmez. Bu sebeple doğuştan varlıklı ve zengin hep hali vakti değişmez zengindir, değişmez kaderiyle fakirse hep fakir. Zümreciliği savunur ve her türlü soygunu vurgunu adaletsizliği sömürüyü hiyerarşiyi doğası gereğince olağan sayar. Her türlü çağ dışılığı yöneten yapan ve yönlendiren dogmaları dayatan sabit fikirli ARİSTOKRASi kavramı özü aslı esasıyla buradan gelmektedir .

    Hegel Diyalektiği’yse ‘ nesnel yaşamı belirleyen duygu düşüncelerimiz olmasına rağmen her şey değilir ve dönüşür’ diyerek Aritoteles soyut mantıklı ideal dogmacılığına kafa tutar.
    Feuerbach ise düşüncelerimizi, yani üst nicel yapıyo belirleyen ve besleyen etkenin nesnel somut ve nitel varlıklar ve olaylar olduğunu, yani manayı anlamlandıran şeyin Maddesel somut gerçeklikler olduğunu savunur.

    Diyalektik Materyalizm’se Hegel’in diyalektik kuramıyla Feuerbach’ın Materyalizm felsefi düşüncesini birleştirerek yaşamın duygunun düşüncenin belirleyici etkeninde çıkar ve üretim ilişkisinin belirleyici olduğu, emek sermaye çatışması ve çelişkisiyle belirlenen bu ilişkide hiç bir şeyin durağan sabit doğma olmadığını, sebep sonuç arasında tüm olup bitenlere dair akıl fikir mantık deneyim ve gözlemlerle insanın toplumların sistemlerin yazgıların dayatmaların olguların ve okayların değişebilirliğini savunur. Bu yüzden Aristo@ nun sabit, ön yargılı peşin hükümlü hiç değişmez ve dogmacı idealist fikirliliğine karşı çıkarak üretim ilişkilerinin tüm hayatı ( yani duygu düşüncelerimizi Maddi somutluktan edindiğimiz huzuru refahı eğitimi sanatı gelişimi kalkınmayı da maddi çıkar ve fayda esasına dayakı ilişkilerimizin belirlediği ) belirlediğinin; ve maddi somut gerçekliğe dayalı bilimselliği esas aldıkça insan ufkunun ulaşılmaz erişilmez sonsuz sınırsız sanılan her şeyin bilşnmeyenlerine açıklayabileceğiyle beraber insanın evrene yabancılaşma duygusunu yenip özgüven artıracağını ve çıkarları hiç bir zaman uzlaşmayan sınıfsal çatışmada sömürenlere ve ezenlere karşı yaşam kavgasını verenlerin dayatılmış her türlü soygun sönürü kaderciliğini kökten değiştireceğini savunur.

    Aristokrasinin değişmez tekdüze sabit durağan keyfiyetçi zümreci yobaz bağnaz hükümran ve buyurganlığına karşı sürekli hareket halindeki disiplin nya toplum ve evrensel dönüm dolaşım değişen durumlarının değişen tahliline aklı fikri bilgiyi deneyimi ve gözlemlemeyi danışarak sağlanan çıkarımın vazgeçilmez ilkesidir, insan toplum devlet olay olgu oluşum madde mana her etkiye karşı verilen tepki kadar, kapsamı içeriği özü esası ömrü direnci süresi dayanıklığı cürümü karşılığı tutarlılığı hayatı ağırlığı olduğu gerçekliğinin. Bu yüzden insanlık adına en büyük serveti ve sermayedi olan duygudan düşünceden ve özgür iradeden koparılarak topyekün ve bir daha kolay kolay iflah olmaza tüm dünya geneli yeni dünya düzeni dayatmasıyla ( türkiye seksenlerinde eş zamanlı oniki eylülce ) ahmaklaştırma işinde medya magazin marketçiliği soytarılarıyla fanatik düzeyde ilahlaştıran ilgiyle kendi hayatının somut gerçekliğini terketmenin ve bozulduğu sanal bataklıkta gün öldürerek itibarsızlığa çürümeye yozlaşmaya seviye toplumsuzlaştırıcı karakter ve kişilik alçaltmanın en kullanışlı zehir zemberek laboratuvar çalışması pazar edilip piyasaya sürüldü ve bu günlerin bütün yağma yıkımları dayatanların koşulsuz kayıtsız sorgulamadan kabullenen duygu düşünce ahlak fikir inanç bilgi cesaret ilim vicdan duyarlılık yoksunu çürüme ve çöküntü talan tarumarına gelindi.

    Emek sermaye çelişkilerinden doğan üretim tüketim ilişkileriyle birlikte ve topyekün hayatı belirleyen vazgeçilmez etken olan üretenlerin hak ve hukukunu aramada ( eğitim gıda enerji barınma ulaşım iletişim barınma sağlık huzur güvenlik kültür sanat istihdam…) kendinden etkin yaşam mücadelesi önderliği beklenirken sadece salon süsü ve sefil yoksulluğu kalıcı ve seçkin güruhlar tarafından buyrulmuş kaderi değişmez sömürülere baskılara dayatmalara kurumsallaştırmanın ( insanlığı ucuz satışa getiren muhasebe dekoru işleviyle ) haline getirilen işbirlikçi sendikalar sayesinde tüm dünyaya eşzamanlı olarak Türkiye’ de de yeniden buyrulan dayatmaları kutsanmış kader olarak zorunlu tüketime sunan Aristotelesliğe dönüldü.

    Onun içindir ki artık dürtü ve bağımlılıklarının esiri olarak kendilerine dolgulanan, buyrulan, aşılanan ve aktarılanların güdümlümlüsü ve kovalayıcısı olarak özendirildiği alışkanlıkları sorgusuz sualsiz DÜŞÜNMEDEN davranan önyargılı, peşin hükümlü ve içgüdüsel kaba taslakçılığın kendine yabancılaşmış ve dayatılanları tüketmekle mahkum kulluk köleliğe proğramlanmış piyasa deneği haline geldi insanlık.

    Toplumsal dert sorun sıkıntı somut gerçekliğini hiçe sayan; sefil yoksul kalabalıkların yaşamsal hayatiliği olan her türlü itiraz tavır duruş tepki ve duyarlılığını bozuk düzen ayarına kurulu sandığın siyaseten adamlar ve kadınlarıysa, kaymağı kıyak seçkinler topluluğundaki yerini ve safını sağlama alarak bütün gerçekliklerden kopukluğun her takasa gelen milli irade temsil hakkına çökmüş çöreklenmiş vekillik vekâletini tıpkı vurguncular magazinciler medyacılar tarikatlar soyguncular talancılar sömürücüler talancılar yağmacılar kalpazanlar gibi ortak çıkar menfaat baz ve bağlamıyla tüm toplumu kendilerine alıştırıp benzettikleriyle herkes çıkar menfaatinin ortak ilişkisini gözetip kollamanın rezil rüsvasına kendine göre çıkar ortaklarını belirleyerek özendirildiği bağımlılıkların kulluk köleliğine tav talim ve teslim olarak hiç bir onur itibar denge ihtiyat sorumluluk vicdan ahlak duygu DÜŞÜNCE akıl fikir mantık sorgulama kişilik değer ve saygınlığı umursamamakta.

    Seyfi Karaca…. Ocak/25