Zil takıp oynayacak ibadete açıldı diye kilise
Geçmişe yolculuk etse, hakikatle yüz yüze gelse
Cehaletinin derinliğine düşüp içinde boğulacak
Ah sen neymişsin be sen
Dünya âlemi getirdin dize
Kapattın
Sonbaharı yaşayanı evine
Gönül gözüm arıyor seni neredesin Neyzen
Geçmişi öpülecek ne kadar çok sen bir bilsen
Yanıyor çarşı pazar her yer kızıl alev desem
Üflemez miydin Ney’e dönüp çıksan gelsen
Yanlış adreste miyim Ney sesini işitemedim
Dans ediyor melodi üfleyince kamışa
Mecnun olup kaptırmış gönlünü aşka
Sarılmış yılan yerine bataklıkta kamışa
İtibarısın hem devletimin hem soyumun
Seninle yaşar gücü kuyumun suyusun
Hangi soysuz hançer vurdu kara bağrına
Düştün şu kara toprağa sürünüyorsun
Kırmızı mavi sarı gül olsam dalında açsam
Saf temiz berrak coşan dere olsam aksam
Dağ’ından Ova’ndan Platon’dan geçsem
İçine ateş düşüp susayınca dolu dolu içsen
Siyah beyaz üzüm veren üzüm bağı olsam
Çok özledik çok, hasretiz yetmiş dokuz yıldan beri
Her sabah, ufukta içimize doğuyor; mavi gözleri
Dağ taş ve Anadolu; Mustafa Kemali Konuşuyor
Ne Onu unuttuk biz, ne de kurduğu Cumhuriyeti...
Değerli dostlar! Bu gün sizinle, pinterest’te yayınlanan bir resim ve altındaki yazıyı( Ne yazık ki Antoloji resim Paylaştırmıyor) paylaşmak istiyorum.
Yazılanları okuyunca ve metin üstündeki siyah beyaz resme bakınca ister acı acı tebessüm edin, isterseniz ağlanacak hale kahkaha ile gülün.
Buyurun , önce metni bir kez de birlikte okuyalım. “Osmanlı mekteplerinde her çocuk kendi ilgi alanı ve yeteneğine göre değerlendiriliyor, ona göre eğitiliyordu. Bütün öğrencilere aynı dersler verilmiyordu. Ve mektebin duvarında da şöyle yazıyordu;” Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanamaz.”
Vallahi şaka gibi…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!