Kızıldağ eteğinde gözünü açtı dünyaya
Birden çok il ilçe ve bucak vardı güzergâhta
Samsun il sınırında Bafra sarıldı boynuna
Karadeniz’le buluşunca hasret erdi sona
Yıl iki bin yirmi beş bugün haziranın biri
Gülmedi milletin yüzü devşirme keyifli
Anadolu’nun üstüne karabulut çökmüş
Karadağ’a düşen Atatürk silueti kederli
Bu kadar çok hızlı koşma düşeceksin
Ayağın yere değmiyor
Nereye yetişeceksin
Ardından gelen eli silahlı avcı mı
Çok ürkeksin
Ne sen kula Tay’a bindin çayırda çimende koştun
Ne ben yağız kısrakla doludizgin dere tepe geçtim
Koşarken dağ bayır gözlerin Papatya’ya değdi mi
Ekin tarlası içinde kırmızı gelincikle tanıştın mı hiç
Eskiden kuşak deyince akla bele sarılan sarık gelirdi
Kenarı püsküllü allı güllü renkli kumaştan yapılırdı
Bele kıvrımlı biçimde sarılır arasına bir kama takılırdı
Sekiz köşeli şapkayı da takınca başına değme keyfine
Bizim nesle Y’siz Zsiz alfabesiz atmış şekiz kuşağı denirdi
Küskün değilim ne Ay’a ne Güneş’e
Karanlık bizim varsa yıldız gecede
Korkmuyorum ormanda çakal ulusun
Akmaz kanım dişleri batsa tenime
Eskiden âlem bir muamma ve ama’ydı
Şimdi devir değişti
İlim gelişti
Bakkal mahalle aralarında yok olurken
Kıla ve çula sarınıp çöktü hileyle memleketin başına
Göz dikti cennet vatanın ormanına toprağına taşına
Karış karış sattı şehit kanıyla sulanmış öz yurdumuzu
Gündemi belirledi mafya okudunuz ve duydunuz mu?
Bulgar’ın hırçın oğlu Meriç sığamadı kabına
Âşıktı Edirne’ye elde valiz koştu Trakya’ya
Efsanevi aşk yaşadı sonu mutlu bitmese de
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!