Bir tırpan gibi savrulmuştum
Ovalarında sarı altın başakların
Yere serilişi gibi vakurdu başım
Kör kurşunları! Sımsıcak kaynayan damarlarımda
Bir pınarın gözüydü
Uzadıya uzun derinliğinde
Sahte gülücüğün yarenliğinde
Dağılmış yuvalar örenliğinde
Güneşi doğmayan karanlığında
Sevgisiz büyüyen sürgünleriydi
Ufkun kızıllığında batan güneşim
Solgun yıldızlarına alışık değilim
Dorukların sağrısına oturmuş bir ay var
Yanıltıcı mağrurluğunda boğulan;
güzelliklerinde serinletici esintisi ormanın
derinliklerinden inleyerek fışkıran akar su gibi
Edebiyat defterinin
Kıdemlisi saf gülüsün
Ayaz fırtınalarının
Al baharı bülbülüsün
Yağmurların coşacağı
Ne çok sevdim ah bilsen seni…
Sevdim.
Elimde el izin, hatıralara yol aldım
Bir kuyu başında eğlendim durdum
Eğilip yüzüm sürdüm baktım rengine
Nedir ne denir
söz müdür anlamını yitiren yoksa insanlık mı
yaşamak yolunda kim kimden haklı
Sormak mı zor olan çözmek mi
bunca acının tarifi yok!
Sensin sırlarımın gizi
Rüzgârlarımda savrulan
Dantel örgüsü saçların
Ebemkuşağı renginde
Sürükler peşinden
Dilekleriyle uçuşan şen gönlüm
Yaram çok ağırdır benim
Aşkla sarmala son kez
Sür yaralarıma dinsin ağrılarım
Kanayan damarlarıma karışsın
Aşkın merhemli iksirinden sun
Aşığıyım karanfil rengine
Sokaklar çekildi
sessizliğine büründü
Sürgülendi demirli kapılar
Yabancı bir el gibiyim
Şehrin caddelerinde
Dolaşıyorum yalnız
Bir yakarışın sızısı sindi yüreğime
Parçalı bulutlarından düşerken yağmurlar
Sele döndü
Şu dereden yankılandı
Kayaların azgın gümbürtüsü
Bozdu humuslu ekili toprağı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!