.....
Bir uçurum düşlüyorum
düşüncelerim kadar derin
açık denizler kadar yalnız
ve martılar gibi çığlık çığlığa
Tarih,
öyle cümlelerle bahsetmeli ki benden,
hiç doğmamışım gibi
tozlu raflarında yer almalıyım kitaplıkların,
İskenderiye de yakılan,
engizisyon mahkemelerinde aforoz edilen,
Bakma böyle yangınları tenimden taşırdığıma,
en çokta
tenine değmeyen rüzgarda
olamadığıma yanarım ben…
yaşam
kör bir kuyuya atılan taş gibi
değil mi?
sonunu göremediğin
bir kuyua düşüyorsun
düştüğün yerde taş mı var
Biri gelir tek başınalığına dokunur ve gider, yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu anlarsın...
olmaya
gönül çeşmesinden aşkı tanımlayan bir söz bir dize,
halleri bilinmez divane derviş misali gezen aşığın,
sözüne gem,
izine iz sürülmez gidişinin,
bir damla gözyaşı
Şehrin yüksek duvarları vardı,
içinde milyonlarca hayat besleyen
Sokakları
kaldırımları sökülmüş yalnızlık tarlası gibi
Sarışın bir travestinin gözyaşı değiyor
kırmızı ruj lekeli sigaranın üzerine
Şehrin yüksek duvarları vardı,
içinde milyonlarca hayat besleyen
Sokakları
kaldırımları sökülmüş yalnızlık tarlası gibi
Sarışın bir travestinin gözyaşı değiyor
kırmızı ruj lekeli sigaranın üzerine
Tanığıydım hayatımın
Beş duyum ve ruhum ile ilk suça teşebbüs ettiğinde
sokak ortasında vuruldu düşlerim
Yardan gayri sevmek mümkün mü? diye sesleniyordu
radyodan ajans sunan spiker
Bitlis'e beş minare dikiyordu şarkılar
ben
kendi öykümde yalnızlıktım
sen
tanrı olarak bende tarifsiz kalabalıklardın
ben
sende zerre idim




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!