Kendi yüzümü unutalı çok oldu,
adımı bir başkası sesleniyor artık
ve ben dönüp bakmıyorum.
Gözlerim, tanımadığım bir mevsime bakıyor
—gün ışığına bile
gölgelerin içinden çıkmadan.
sokak başında açan erguvanlar
yıllardır aynı saatte uyanıyor
ben, saati çoktan bozulmuş bir odada
perdeyi aralayıp rüzgârın getirdiği
adı bilinmez kokuları dinliyorum
Bekle beni…
Geceler uzasa da, sabahlar geç gelse de,
rüzgâr saçlarını dağıtsa,
deniz dalgalarını kıyıya vursa da
sen bekle beni…
Bir bank var, eski, boyası dökülmüş,
Oturduğum yer hâlâ seni soruyor.
Gökyüzü her gün değişiyor belki,
Ama seninle yaşadığım o an…
Hiçbir yere gitmiyor.
Sana yazmadığım kaçıncı mektup bu,
Kaçıncı sessizlikte boğuluyor içim?
Kalbim hâlâ seni gerçek sanıyor,
Aklım bile bile yalanla yaşıyor.
Ben…
Gelmeyeceğini bile bile seni bekliyorum.
Bir rüzgâr esse, sanırım sen geldin,
Kapı aralansa, adım sanıp sevinirim.
Geceye sorsan, kaçıncı defa saydı beni,
Gelmeyeceğini bile bile… seni beklerim.
Gün doğar, umut gibi sokulur pencereme,
Belki gelirsin diye
kapıyı kilitlemiyorum geceleri.
Ayakkabılar ters çevrilmiş değil hâlâ,
adımların uğurlar diye...
Bir ses duysam,
Bir sana inandım ben,
Herkese kapattığım kalbimi
Yalnızca sana açtım.
Ve sen…
İçeri girer girmez kırdın en kırılmaması gereken yeri.
Ben bir gün gidersem senden önce
Ne adımı an, ne arkamdan ağla
Yalnızca gözlerini kapat sessizce
Ve hatırla, nasıl baktıysam sana
Bir çiçek al koy başucuna
Ben gitmek zorundayım kadınım.
Bunu ne bir film gibi düşün,
ne de yarım kalmış bir roman gibi...
Bu, bir tren düdüğü gibi keskin,
bir asker postalı gibi soğuk,
bir mecburiyet kadar suskun bir gidiş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!