Kelimeler çok şey söyler bize
Mesela besleme
Bir olabilir mi öz ile?
Sahip özü alır kendine
Beslemeye ölmesin diye.
İşkenceye eyvallah derler
Tecavüze eyvallah derler
Katillere eyvallah derler
Ama kürt devletine asla.
SS’e eyvallah derler
1978 İHE inşaatında un silosuna düşüp boğulan Mehmet Güler anısına
ne kadar da mutluydun, işe girdim diye
Üstünden dağlar kalkmış,
Gözlerin pırıl pırıl,
bir otomobil farı gibiydi
‘’Geçmiş geleceğin feneridir! ’’ derler ya… biz de geçmişten başlayalım, bu günümüzü aydınlığa çıkaracak kararları alırken…
Büyük İskender
Bir kahramanın çocukluğuna dair bildik hikayeler olmadığında icat ediliyor.
İskender için de doğmadan önce ‘’doğacak çocuğun aslan gibi hırslı ve cesur olacağı…’’ söylenmiş.
Aristoteles, İskender’in 13 yaşından itibaren çok daha kapsamlı bir eğitim almasını sağladı.
‘’Geçmiş geleceğin feneridir! ’’ derler ya… biz de geçmişten başlayalım, bu günümüzü aydınlığa çıkaracak kararları alırken…
Timur
Timur 1360’ta tahta çıktığında Moğol hanlıkları küçük parçalara bölünmüş, ortada Moğol imparatorluğu kalmamıştı. Cengiz soyundan gelen Hanlar, kuzey bozkırdaki bölgelerde birbirlerini yiyordu.
Moğollar, fethettikleri kültürlere ayak uydurmuş büyük dinleri kabul etmiş, yerleşik nüfusları yönetmekte ustalaşmış, göçebe tebalarının birçoğuyla karşılıklı evlilik bağları kurmuş ve onların konuşma dillerini kabul etmişlerdi.
Çağataylılar artık doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmışlardı. Doğu Çağataylı hanlıların batıda çıkarları vardı. Söz dinlemeyen batı hanlıklarını ‘terbiye’ etmek için hemen askeri güçlerini seferber ediyorlardı.
Timur 1370’in bu dünyasını kahredici bir güçle darmadağın etti.
‘’Geçmiş geleceğin feneridir! ’’ derler ya… biz de geçmişten başlayalım, bu günümüzü aydınlığa çıkaracak kararları alırken…
Savaş ve barış sorunu üzerine, Albert Einnstein Sigmund Freud Yazışmaları’ndan özetler…
Bu gün Darwin’in sosyal darwinizm biçiminde çarpıtılmış evrim kuramıyla (Maltus) kapitalizmin egemen olduğu ülkelerin resmi devlet görüşlerinin temelini oluşturmaktadır.
Bir yargı organı, insanlardan oluşan bir kurumdur; kararlarını yürürlüğe koymak için elindeki güç ne denli az ise, o zaman, kararlarını daha çok hukuk dışı etkilere açık duruma getirme eğiliminde olabilecektir. (geçmişte kendisini yargılayan organların bu gün AKP elinde kendini yargılayanları yargılamaya başladığı gibi…) Bu durum, göz önünde bulundurulması gereken bir olgudur. Hukuk ve güç, ayrılmaz şekilde birbirine bağlıdır ve bir topluluk, kendi adalet idealine saygı gösterilmesini zorla sağlamak için elinde daha çok güç toplayabilirse, o zaman bir yargı organının kararı, bu toplumun adalet idealine yaklaşacaktır.
Bu gün yargı organlarına tartışmasız bir otorite sağlayacak ve kararlarının uygulanması için mutlak baş eğmeye zorlayabilecek bir devletler üstü örgüte sahip olmaktan çok uzaktır.
Bu ülkenin aydınları suçludur. Ne kadar ceza verilse azdır. Onlar savunma haklarını haksızları, katilleri, hırsızları soysuzları yerin dibine sokmak için kullanmışlardır ve bunu başarmışlardır. Ama sözün zaferi neyi hallediyor? İşte bu yüzden derin devlet bu kadar güçlenmiş ve haksızlıklar da bu kadar derine dalmışlardır. Yerin dibinde derin devletin güçlenmesinin sebebi hep o aydınlardır. Aydınlar sussalardı derine inmeye ne lüzum vardı. Faili meçhuller ortaya çıkar mıydı? O derin devlet bu kadar çok suç işlemişse, bu kadar kan denizini büyütmüşse ve o kan denizinde bu kadar rahatça yüzebilmeye alışmışsa hep bu aydınlar yüzündendir. Aydınlar bu suçlarını görülmez zannediyorlardı, çünkü onlar ‘Allah’ın varlığını unutmuşlardı. Allah her şeyi görür ve hesabını sorar. Onun yeryüzünde elçileri var. Vahiy yoluyla hazırlanır iddianameler ve sonunda yüce divana çekilirler. Onlar yeryüzünü köpeksiz zannettiler ve değneksiz dolaşmak istediler, ama işte yanıldılar. Şimdi tutuklanıp sorgulanıyorlar.
Dikenli hayatının içinde
Bir umut, bir çiçektim ben
Bütün acılara meydan okudun
Beni doğururken.
gonca gül gibi kolladın
Cep telofonum çaldı. Baktım, kardeşim. Dinledim. Dinlerken beynimden vurulmuş gibi oldum, ses kesildiği halde telefon kulağımda, anlamsız yürüyüp duruyorum. Bir araba kornasıyla kendime geldim.
Düşünmeye başladım…
Babamın her söylediğinin doğru olduğuna inanacak yaşlardaydım. Söylediklerini yapmak adeta beni babamın gücüne kavuşturuyordu. Her sözü benim için ayet gibiydi. Bana göre önemli sözlerini tekrarlar dururdum.
Bahçede çalışıyorduk, ekip yetiştirdiklerimizi pazara götürüp satıyorduk. Biz ‘Hıyar’ diyorduk. Okuldaki kitaplarda ‘Hıyar’ yazıyordu. Ama pazarda ‘salatalık’ diyorlardı… Bir gün babama sordum:
Bir arkadaşım bir gün pazarı dolaşırken bana, ‘’param yok Memet canım incir istiyor bir kilo alda yiyelim! ’’ dedi. Önünde durduğumuz tezgahta satıcı olarak bir kız vardı. Yanaşıp ‘’Bir kilo icir ver’’ dedim. Anında kafama terazinin kefesini indirdi. Anlam veremedim, ama arkadaşlarım gülüyorlardı. Meğer ‘’Yemiş’’ demek gerekiyormuş… İncir demek ayıpmış, hala nedenini öğrenemedim. Ben ‘’ama kitaplarda bunun adı ‘incir’ diyorum. Burada kitap sökmez, burada onun adı ‘Yemiş’ dediler. Artık hiç unutur muyum bunu…
Bahçede hıyarların arasında dolaşırken; Baba, ‘’Bu hıyar mı, salatalık mı? ’’ diye sorduğumda, Fark etmez oğlum ‘’Ha Hasan kel, ha kel Hasan’’ demişti…
‘’Anneler çocuklarınızın ellerinden tutun,
Oyun oynamasınlar! ’’
Çocuğu korumak adına konuşun,
Şimdiden itaate alışsınlar…
Düşünmeyi öğretmeyin çocuğa
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.