İzmir’e bahar erken gelir.
İzmir’in çiçekleri güzeldir.
İzmirin çiçekleri kız,
Kızları çiçek gibidir.
bahar demek,çiçek demektir.
İnsanda binicilik öğrenen,
At sırtında,
İnsandan düşmüşe döner.
İnsanın hisleri öldükçe,
Atın hisleri kükrer.
İngiliz general,
işlediği cinayetler,
ve üzerindeki elbiseyle ölçülen değerini itiraf ediyor.
işkence gören direnişçiler, kameraya yakalanmış,
İngiliz generalin, söyleyecek başka sözü kalmamış.
Suçüstü yakalanmış, ama bu yetmiyor
İnsan birey olarak dünyaya gelmiştir. Hayatta kalabilme mücadelesinde doğa güçlerine karşı güçsüz kaldıkça örgütlenmeye başlamıştır. Aileden başlayan bu örgütlenme klan, aşiret gibi aşamalardan geçerek en modern şekli DEVLET örgütlenmesine kadar uzanmıştır. Yani devlet kurmanın amacı bireysel olarak çözülemeyen sorunların toplumsal olarak çözülmesini sağlamaktır. Ama devlet örgütlenmesine kadar gelinen aşamalarda hep bir lider, etkili güçler olmuş, onlar da toplumları kendi çıkarlarına göre eğitmeye, kurallar koymaya başlamışlardır. Biz uzağa gitmeden en modern şekli olan devlet örgütlenmesinin bilinen önemli filozofunun (Platon) bu konudaki kuramına başvuralım.
Platon insanların yönetilmekten önce tutkularını denetlemeye gerensinmeleri olduğunu düşünür ve aşırı gülmeyi sanatta dahi küçümsediğini yazar.
‘’Devlet yetkeye karşı böyle bir tehdide tahammül gösteremez. İktidarın sahibinin ‘’karizmasını’’ yıkacak tehlike, nereden geleceğini bilemeyeceği ve belki de fısıltıyla yayılan ya da akıldan geçen kendisi ile ilgili gülünesi şeyler olacak.’’
Platon bunun farkında olarak korunması gereken ‘’devlet’’e karşı gülmeceyi kontrol altına alacak kurallar geliştirmiştir.
Ortaçağda, insanları kontrol etmek için en vahşi uygulamalar doğal karşılanmıştır. İnsan, kuşku duyulan her hareketinden dolayı ölümle cezalandırılmış, elleri ayakları zincirlenerek kontrol altına alınmıştır. Bu ağır baskılardan korkan insan hayatta kalabilmek için, kendi kendini kontrol etme zorunluluğunu duymuş ve bu genlerine işlemiştir. Modern toplum dediğimiz toplumumuzda buna ‘’otokontrol’’ denilmektedir.
Mantıklı otorite, hem otoritenin hem de ona maruz kalanın eşitliği üzerine kurulmuştur. Bu ikisi arasındaki tek fark her ikisi arasındaki bilgi ve becerinin birbirinin farklı olmasıdır.
Ey siz gömülmemiş cesetler,
Ey siz makine parçası etler,
Yer üstünde kurtlardan kaçarsınız
Yer altındaki kurtlar bekler
Kaçmak kurtuluş değil
Kılıcı çeksin o bilekler
Köyün camiden çıkan cemaati hocaya her şey söylerler. ağır namaz kıldırıyor, sesi gacur gucur çıkıyor, zor eğilip doğruluyor… Hiç mi iyi tarafı yok hocanın… Bir kere aleyhte konuşmaya başladılar mı çorap söküğü gibi gidiyor. Sanki balıkçı bunlar. ahtapot tutmuşlarda, yumuşatmak için kayalara vuruyorlar.
Her biri ayrı ayrı daha sert vurmak için yarışıyor.
- Selim, burada aklınıza geldiği gibi konuşursunuz da camiye gidinde nefes almaya korkarsınız,
dedi. diğerleri bir an için sustular. Bunu hiç akıllarına gelmemişti.
- sahi biz camiye girince neden hiç konuşmuyoruz. dedi Selami
- Cemil, Günah dedi.. ‘a’yı uzatarak
Kendime geldikçe anladım ki, cennetteyim
Gitmek için
Ömrümün yarısını verdiğim yerde
Çok güvendikleri için bana
Ranzayı bağlamışlar koluma
Benden fazla
Dünya sosyal formunun açıklamalarına göre, Türkiye dünyada ekonomik büyümede
17. sıradaymış…
Fırsat eşitliğinde 134 ülkeden 131. sırada (5 yılda 21 basamak gerilemiş, yani ampul)
Eğitim alanında 109. sırada…
Siyasette 99. sırada
Sağlıkta 66. sırada
Padişahın şamar oğlanları ne ise, silgi de öyleydi özel kalem müdürlerinin elinde, onları hep silgileri kemirirken bulurduk yerinde… Silgiler engel oluyordu onların hap yapma faaliyetlerine… Hap imalatı araçsız yapılabilen tek imalat… Ama teknolojiye karşı ayıp olmasın diye, silgi girdi daha sonraları devreye,
Zaten elbirliğiyle kabul edildiği üzere, bu yakışırdı koca koca özel kalem müdürlerine… Yoksa maaşı hak etmek için zılgıt çekerlerdi kapıdan içeri girenlere… Şu bilgisayar çıkalı ne silgi kaldı ne kalem… Bir imza atmak için bile, yerine göre dört oda dolaşıyorlar, kalem bulalım diye… Müdürlüklere tüneyenler…
Bilgisayar kağıt tüketimini azalttı. Kağıt tüketiminin azalması demek ağaç tüketiminin azalması demek.
Kalem de silah olmaktan çıktı böylece, aksesuar oluyor burna, kulağa,.öte…
‘’Her ağaç bir insandır! ’’ sloganına anlam veremiyordum daha önce, yığın yığın kesilmiş ağaçlar gelirdi gözümün önüne, meğer insan kıyımına alıştırmak içinmiş bütün bu çabalar… Öyle ya ucuz şeyler için atılmaz önemli sloganlar. Şimdi her yer yığın yığın insan kütükleriyle dolu, kesilmiş ve kesilmemiş… yer üstünde boş alan kalmadığı için gizlenmiş bir kısmı toprak altına… adresi bilinmeyen kayıplar… Ağacın kurdu yine ağacın içinde saklıymış...
Güç karşısında iki büklüm olanlar, dik durmayı başaramayanlar, dik duranlara benzemek istememekte haklılar. Gövdelerine bakınca diğerlerinden farklı oldukları hemen sezilmeliydi… İçeriği okuyup anlamayanlar için biçem çok önemlidir. Hatta içerik hiç yok sayılır. ‘Edebiyatçı’ dostlar bile buna bayılır.
Laf yapmaktan çok iş yapmayı seven bir iktidarın başı olarak, lafı gevelemeden doğruca konuya gireceğim… Vatandaşlarım beni anlar… Bizim işimiz hizmet, laf değil…
Yeşile olan bağımlılığı ile tanınan Kaşyapan’ın, bu bağımlılığını eleştiren muhalefet milletvekillerini, cahillikle suçlayarak sözlerine şöyle başladı.
İnsanoğlu haindir, her girdiği yeri batırır.
Büyük şehirlerin gürültüsünden kaçan insanlar doğanın en güzel yerlerine gidip orayı da batırıyorlar. Çöplerini bırakarak, tuvaletlerini yaparak, taş, tuğla ve betonla donatarak oraları da yeşil olmaktan çıkarıyorlar. Yakıp, yıkıp, talan ediyorlar… Satıp savıyorlar… İmara açıyorlar… Yalan mı efendim? Yalansa yalan deyin! Biz sapına kadar yeşilciyiz, iktidar sıralarından alkışlar…
Tekrar biz sapına kadar yeşilciyiz, dedi ve şöyle devam etti…
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.