Antalya-Varsak’ta,takavut,
Bir garip ozan Mehmet Cıngır,
Ne saz çalabilirim ne ut…
Bazen ağlarım hüngür hüngür!
Gün olur uyurum derbeder,
Gördüm ben seni ilk defa merdiven başında
Demir parmaklıklara tutunmuştu ellerin.
Bir ayağın da merdivenin beton taşında,
O gün en güzeliydin sen kırmızı güllerin.
Alıp pılını pırtısını gitti mart
Ve kurtuldu kül olmaktan kazma-kürek.
Haydi uyanın çiçekler,bitti her dert!
“Merhaba”desin güneşe her bir yürek!
Kara bulutlardan bazen billur gibi su akar
Yağar bazen de lapa lapa kar…
Soğuk, kar,tipi kış kıyamet…
Sokakta garip insanlar,masum hayvanlar…
Diğer yanda sıcacık yatağında uyuyanlar…
İnsan ya da hayvan…
Ben bir meşe ağacıyım;
Asırlardır yaşarım bu ormanda.
Başım göklerde, bulut bulut;
Cümlenin sağlığına duacıyım.
Aynı yaştayım ulu çınarla
Kilim dokuya dokuya
Kur’an okuya okuya
Bülbül gibi şakıya şakıya
Mevla’m sana geliyorum.
Mâsivallahı gidermiş,Hakk’a nâzır olmuş
Saray-ı sırda mihmandır Mevlâna’nın özü
Ateş-i aşk ile mest-i vâlihle kaybolmuş
Allah’ın dışında hiçbir şeyi görmez gözü
Hava bulutlu,
Sert esiyor rüzgâr.
Görmedim ilkbaharı,geçti yaz,
Şimdi mevsim sonbahar…
Kış yakın…
Vakit az.
Bir rüzgâr esti ötelerden.
Ağaçların enli göğsü çatırdamaya başladı,
Secdeye eğilir gibi eğildi.
Onlar meyve ağaçlarıydı meyve…
Çalı ya da zakkum değildi.
Meyve ağaçlarının kanı vardı,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!