İnsan bir kere
sevginin,
beğenilmenin,
özbenliğin
keskin pençesine düşmeye görsün.
dışarı kuru ayaz
yürüyorum zamana karşı
ellerim üşüyor
ellerim kanım donuyor
daha sıkı doluyorum
nefes alıp verdiğim yerden
mutluluğun kafesinde
bir çift muhabbet kuşuyduk seninle
önce ben öldüm
sonra sen
hani rengarenk kanatlarımızla
rüzgârın saçını okşayacaktık
Dünyâda siyâsetle uğraşan herkes
galiz ve nâdan söylemlerden
içtinap etmeli, korkmalı.
Kışkırtılmaya genlerinde müsâit
Âdem'i-Havva'yı kışkırtmamalı.
Yüreğe-ciğere-gözlere
gün ağarana kadar yıkar bu kenti yağmur
yine midye gibi kapandım kabuğuma
insan böyle gecelerde
hangi pencereye yanaşsa
hangi camdan baksa
ağır duygulanıyor
uzaktan ala bir karga ömrüm
bir tarafı ak
bir tarafı kara
aktı akına kara
bir bardak suydu ömrüm
içemedim
Sen gül bahçelerini sula
cânanım
diken bahçeleri çok can yakabilir
elbette
vardır gülün de dikeni
nâlânım
bu aralar nedense
sık sık
kendi ölümümü düşünüyorum
sıçrıyorum
âh ailem
nasıl dayanacak annem
gülzar
dikenzar
içim kırk odalı kırk konak
aynadan sırçadan
bülbüllerim güvercinlerim var
uçuruyorum dört nala
Şu dârıdünyâda insanın payına düşen
bir avuç topraktı
tiranlar kesti suyun başını
her nedense
su verip yeşertmedi
oysa insan toprağı ne güzel kokardı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!