iki zebranın sırtından
çektim aldım siyah ipek şeridi
beyaz kaldı
beyazı çektim
kırmızı
kırmızıyı çektim
mâsmavi saçını tararken
okşarken deryâdil denizin
dalga dalga
evlek evlek
avuçlarım burnum afyonlanıyor
karabataklar
ölüler katmerli soğudu
İstanbul musallâ taşı
her akşam
sonbaharı topluyor yorgun
iki ayağı iki çukurda bir gübürcü
akça yüreği
kurdun kuşun
rızkını bol tutun
mâlûm
ayas paşa
zemheri
ve bilhassa gece nöbetleri
iki âşkı daha gönderdim meçhule
yaraları derin
yaraları ağır
dayanamaz
belki dönerler geriye
iki âşkı daha gönderdim meçhule
Samsun'da canına kıydı bir muhârip
taş kesildi mukaddes ekmek
su dondu
bıraktı gitti alçak cihanı alçaklara
kılıcı garip
kını garip
sekiz ay önce tanıdım
yalnızdı
ağlıyordu
ve hâlen ağlıyor
benim için ağlama
ben ağlanacak adam değilim
Pencereyi açıp dalıyorum saatlerce
derin derin oksijen oksijen
hani fazla ciğeri olan var mı kesiliyorum
uzun uzun bakıyorum aynalara var mıyım
hiçbir şey hatırlamıyorum
tarıyorum uzun uzun saçlarımı
Bir tehlike anında
bizim millet yelesini rüzgâra veriyor
bozkurt gibi kesik kesik puslu havayı kokluyor
cıgara dumanı gibi aya karşı soluyor ya
sonra...
kibrit kutusu kadar bir oda
sol yanımda
oyuncaklar ülkesinde
iki çocuk
sağ yanımda
kendine hayrı olmayan bir soba



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!