Kentin elektrik direklerine asılı
kırık büyüler:
Her ampul patladığında
içinden bir cin değil,
bir işsiz genç çıkıyor.
Her sabah,
Metro raylarının dilinden dökülen
"Demir tohumları" ekiyoruz cebimize.
Büyüyorlar ceplerimizde:
Çivi yapraklı, somun çiçekli bir orman.
Ütopya, enkazdan filizlenirken,
1. Kapı: Aşk ateşiyle yandığın eşik
2. Kapı: Gözyaşlarınla suladığın toprak
3. Kapı: Sabah rüzgârında duyduğun fısıltı
4. Kapı: Gecenin koynunda sakladığın sır
5. Kapı: Zülfikar'ın kınından çıktığı an
6. Kapı: Hüseyin'in kanıyla yoğrulmuş kerpiç
Kırklar Meclisi kurulduğunda,
Bir can eksik sayıldı;
"Kimdir bu 41'inci?" diye,
Hepsi merakla sordu.
Hızır geldi, elinde ayna,
Sabah,
Gökyüzünün arka cebinde buldum seni –
Yarısı çürümüş bir elma gibi
Kırmızı ve sessiz...
Otobüs durağında beklerken
Kökler bir labirent, toprağın kara atlasında,
Yılların yığıntısı gövdemde bir ur.
Rüzgar bir unutuş şarkısı fısıldar durmadan,
Yapraklarım düşer, bir sessiz kıyamet olur.
İnsanlar geçer, yüzleri birer kırık ayna,
Akşamüstü köprüde kaldım,
Araba farları dua gibi.
Sordum: "Kim ayırdı bu iki yakayı?"
Bir martı kondu omzuma:
Kaldırım taşlarından sızan sabah sisi,
bir dilenciyi Buda sanıp selamladım.
Bağdaş kurmuş,
önünde boş bir kâse -
içi hava dolu.
Meyhanenin kırık aynasında gördüm yüzümü:
Tükürük izli, alın yazım çamurla mühürlü!
Pîrim Tevfik’in neyinden düştüm yollara
Küfrüm aşkın mıhı, dilim melâmet bıçağı...
Bir sahipsiz köpek uludu gece yarısı
Kütüphanenin son cildi alev aldığında,
Harfler kanatlandı
Her "elif" bir turna,
Her "lam" bir yaralı şahin oldu.
Sessizliğin içinde,
Küller semaha durdu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!