(Cumhuriyet’in 100. Yılında Torunumla Söyleşi)
*
Bakmayın şimdiki yaşıma
Tam yüz yıl önce doğmuşum
Dadaloğlu;
Benden selem söylen Çayır Şeyhi’ne
Yine hasretim, göresim geldi
Er bahar ayında yollara düşüp
Meleşir sürülerle gelesim geldi
Demek sen şimdi gidiyorsun
Ardına bakmadan
Hiçbir şey söylemeden
Hiçbir haber bırakmadan
Ansızın kırılan bir dal gibi
Mazide kalan o eski masal gibi
Şöyle düşündüm de;
Bundan binlerce binlerce yıl önce
Buzullar eriyip sular çekilince
Başlamış denizlerin aşkı
Biri Ak öteki Karadeniz
Bir yanım enkazda kaldı; bir yanım darda
Bir yanıma kor düştü, bir yanım karda-boranda
Bu yara derin, bu yara başka yara sanırım
Böyle mahzun durma;
Böyle çaresiz bakma yüzüme ne olur!..
Utanırım!..
Evler yıkılmış duvarlar göçmüş uykuların en güzel yerinde;
Yollar-sokaklar çıkılmaz olmuş gecenin yorgun saatlerinde.
Can çekişiyor insanlar, ortalık toz duman;
Her yer çığlık çığlığa, her yer feryat figan!
Eğer gün bitmişse
Erken inmişse dağlardan akşam
Gölgeler kararmış
El ayak çekilmişse
Eğer hüzün düşmüşse pencereme
Ben her gece
Saatler 12’yi vurunca
Aragon dizelerine dokunurum
Ben her gece
Saatler 12’yi vurunca
Lâl olurum!..
Eskiden
Toprak damlı evlerimiz vardı
Küçük pencereli
Beyaz badanalı evlerimiz
Başköşeye kurulan ocaklardan
Islak dudakların gülüşü var sende
Esterina
Ağlıyorken gülmüş gibi
Mona Lisa duruşu var sende
Esterina
Ressam parmaklarından dökülmüş gibi




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!