İsmet Barlıoğlu Şiirleri - Şair İsmet Ba ...

İsmet Barlıoğlu

1.7
Analiz ve Sentez Ünitesi

Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘de yakıta gerek kalmamıştı. Zira, gemi bir türlü kurtulamadığı paradoksal rotada serbest düşüş halindeydi. Dünya ile ayın manyetik çekim alanları çevresinde, bu alanların ortak manyetik etkisiyle dönüp duruyordu. Her iki etki alanına en yakın noktası, çekim alanlarının teğetteki sıfır noktasıydı. Gemi bu noktayı her geçişinde, önce dünyanın, sonra da ayın çekim çekim alanları çevresinde tur tamamlamak zorunda kalıyordu.
Foton 1 ‘de yakıt mevcudu kendi miktarını korurken enerji tüketimi her an biraz daha artıyor ve enerji göstergeleri sürekli azalma gösteriyordu.
Kaptan Çi Vaştar komuta kabininde sinirli adımlarla dolaşmakta ve öfkeli bir tutumla sağ yumruğunu sol avucuna vurup durmaktaydı. Bir ara yerine oturmaya bile gerek görmeden, öne eğilerek enerji merkeziyle bağlantılı iç görüşme tuşuna dokundu:

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Güle bir arı kondu,
Parladı kanatları güneşler altında saçların gibi,
Bana seni anımsattı,
İncecik hortumunu uzattı,
Uzattı,
Uzattı,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Rıza-i ilan aşkına
Getir ver, yandım ey saki.
Meftunum o maşukuma,
Candan usandım, ey saki.

Bu bir irfan kisbetidir,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Başkaları öyle anlarda ne yaparlar, bilinmez ama Ağa, biricik kızının ölüsüne elini bile süremedi, saçının bir teline bile değinip dokunamadı, yüzünü-gözünü tek bir kere bile öpemedi. Sadece ve sadece şunu yapabildi: Başını Yaşar ‘ın yanan bağrına dayadı ve gözlerinden iplik iplik yaşlar dökerek ağladı.
Yaşar, yıkılıp çöken bir dünyanın taşları-duvarları, kirişleri-sütunları, gövdesi-temeli altında kalmıştı. Zaman zaman çılgınlık belirtileri gösteriyor, gün geçtikçe bu belirtiler azgınlaşıyordu.
Koca bir dünyayı öylece bir yana itti ve birbaşına yasını pekilendi.
Hocalara baktırdılar, türbelere götürdüler, adaklar adadılar, orasına-burasına muskalar bağladılar, nefesler ettirdiler, okunmuş sular içirdiler.
Fayda etmedi.
Avuntusunu Hatun ‘un mezarının başında bulmak istiyor, ‘Terkedeptir.’ Diye bırakılmıyordu.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

38*
‘Allah var mı, yok mu? ’ Diyen avara,
Sıtkile ‘Allah’ de, O sana söyler.
Fikrin çok muannit, küfrün bedava,
‘Esteğfurullah’ De, O sana söyler.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

43*
Uyuma be Hoca ‘m; geride kaldın,
Yollar boylu yoldur, giden gelemez.
Gidip gelmek için bir söz mü aldın?
Hakikati tavaf eden gelemez.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Susun elemlerim…
Ortalığı ayağa kaldırmayın…
Çekelim başımıza gelenleri aşıklarca.
Duyurmayın mutsuzluğumu ele-güne,
güldürmeyin üstüme karasevdadan anlamayanları,
ne ağlayalım, ne haykıralım,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

1.2
Fotonist Kay Rem

Doktor Emmol Lek:
- Rem…
Diye bir sevinç çığlığı kopardı. Gözlerine inanamıyordu. Kaosun ilk etkileri altında kendisinin gemide kalan son canlı olduğu yanılgısına kapılmış ve bunun sonuçlarını düşünmek bile istememişti. Fotonist Kay Rem, bu beklenmedik kaosun sisli yıkıntısı içinden yavaş yavaş beliren bir anıt gibi çıkıvermişti. Kumanda kabininin oksijen tanklarına açılan otomatik kapısına sırtını dayamış, öylece duruyordu. Fotonistin sol dirseğinden aşağıya kanlar sızmaktaydı ve sol kol oldukça aşağı sarkmıştı. Eli eldivensizdi ve kan açık parmaklarından aşağı damlıyordu. Eldivenli olan sağ elini kabinin duvarına yaslamıştı. Giysileri sırtında buruşmuş, saçlarının kanla ıslanan bir tutamı sol kaşının üzerine yapışmıştı.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

1.4

Güneş Uzayında Boş Çaba

Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 güneş uzayında bir ölüm kalım savaşı vermekteydi. Foton motorlarına komuta eden emisyon geliştiricilerindeki modülasyon sapmaları gittikçe çoğalıyor, aygıt sürekli olarak kendisini onardığı halde, sapmalarda tek düzelme olmuyor, tam tersine; bazı düzelmeler bazı bozulmalara ve bazı devre atlamalarına yol açıp duruyordu. Yörünge jetlerinin otomatik komutaya yanıt vermeyişi yüzünden gemi ölü noktadan bir türlü kurtulamamış ve yazgısıyla savaşmaktan yorgun düşmüş bulunuyordu. Uçuş vektörü daireseldi ve çember, dünya çekim çemberiyle ay çekim çemberlerinin birbirlerine teğet oldukları ölü noktadan geçiyordu. Foton 1, bir türlü kurtulamadığı bu dairesel yörüngede enerjiden yoksun bir çaresizlikle habire salınımlar yapmaktaydı. Salınım gerçekte ölü bir salınım olduğu halde, geminin kendi eksenindeki dönüşlerini engellemiyordu. Atlattığı o nedeni binmeyen kaosa karşın, hala daha varoluşunu bu kendi ekseni çevresindeki dönüşlerine borçluydu. Zira, ekran çevresindeki bu dönüşler gemiye yapay olarak ve özellikle kazandırılmıştı. Bu bakımdan gemi normal bir yörüngede uçarken kendi ekseni çevresinde de dönebilecek yetenekte yapılmıştı.
Foton 1 ‘in varlığı ve hedefine doğru kusursuz bir biçimde gidebilmesi bu temel ögeye dayalıydı. Uçuş sırasında kendi ekseni çevresinde de dönmesi uzay gemisine iki ayrı yarar sağlamaktaydı. Bunlardan birincisi; geminin kendisine dik gelen kozmik güneş enerjisine karşı korunmasından ibaretti. Gemi, ekseni sürekli dönmek suretiyle aynı bir yanını güneşe aralıksız hedef olmaktan kurtarıyori, böylece bir yanını güneşe çevirdikçe, arkada kalan yanının soğutulmasında soğutma sistemlerine ve enerjiyi geri iten koruyucu kalkanlara yardımda bulunuyordu. Eksen çevresindeki dönüşlerin sağladığı ikinci yarar ise en az birincisi kadar önemliydi. Çünkü bu dönüşler gemi içerisinde yapay bir yer çekimi sağlıyor, bu çekim astronotlardaki ortam yadırgamasının önüne geçiyordu. Bir bakıma; salt bu çekim sayesinde astronotların gemi içindeki davranışları dünyadaki davranışlarıyla özdeşleşiyor, böylece, yaşam boyu yerçekimine alışmış bulunan personel için çekimsizliğin doğurabileceği sakıncalar ortadan kaldırılmış oluyordu. Zira, uzay uçuşlarında astronotları en aşırı zorlayan husus sıfır çekim yani ağırlıksızlıktı. İşte bu, her astronotun karşısına dikilen en büyük problemdi. Çünkü, bilinenlerin tam tersine; çekimsizlik salt yerçekiminden kurtulmak demek değildi. Nitekim, yerçekiminden kurtulabilmek teorik yönden olanaksız sayılabilirdi. Zira, etkisi az da olsa; dünyanın en uzak yıldızlar üzerinde bile bir çekiminin bulunduğu bilinen gerçekler arasındaydı. Bir bakıma ağırlıksızlığı doğuranın yani çekimi ortadan kaldıranın salt serbest düşüş hali olduğu kesindi. Bu noktadan bakıldıkta; motorları çalışmayan yani tepki görecek bir etkide bulunmayan herhangi bir füzenin serbest düşüş konumunu koruyacağı, dolayısıyla içindeki cisimlerin ağırlıklarını yitirecekleri, bunun da ortam uyumsuzluğu doğuracağı hesaba katıldığından, Foton 1 ‘e kendi ekseni çevresinde yapay bir dönüş yeteneği kazandırılmasına çalışılmıştı.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

1.5
Kaostan Artakalanlar

Kaptan Çi Vaştar ‘ın gözleri tam yanındaki trankilizasyon aygıtından kendisine bakan Etimolog Şur Çarup ‘un gözleriyle karşılaşrı. İlk duyduğu ses genç ve güzel dilbilgininin kadife gibi yumuşacık sesi olmuştu:
- Selam, kaptan.
Komutan Çi Vaştar bu tatlı seslenişe karşılık vermedi. Kendini toparlamakta zorluk çektiği, bunu başarabilmek için en azından kısa bir hazırlık dönemi geçirmesi gerektiği yüzünden belli oluyordu. Gözlerini kırpmadan genç kadının gözlerinin ta içine bakmaktaydı. Şur Çapur ‘un yeşil gözleri çok büyük, çok geniş, çimenlik bir alanı andırmaktaydı. Başka hiçbir rengin sığınamadığı, bir başına salt yeşilin buyruk sürdüğü bir alan. Bu yeşil renk, üstüne su zerrecikleri püskürtülmüş gibi taptaze ve ıpıslaktı. Sisli ıslak gibi bir şey. Sanki buhar renkli bir incecik tül perde arkasından seçilir gibi. Sis bir ara yavaş yavaş dağıldı, her yanı saran, her yeri kuşatan o sonsuz yeşillik gittikçe küçülen daireler halinde daraldı, daraldı, daraldı ve sonunda genç kadının gözbebekleriyle bir oldu. Kaptan Vaştar gözlerini kırptı. bir şeyler yapmak, bir şeyler söylemek istiyor fakat yapamıyor, söyleyemiyordu. Gözleriyle çevreyi tarar gibi olunca, kendisini yatak büyüklüğünde iri bir tabut içinde yatıyor sandı. Bombeli plastik kapakları böcek kanatları gibi yanlara açılmış olan bir tabuttu bu. Üstünde bol ışıklı bir tavan yükseliyordu. Çevresinden, her bir yanından, içine buhar serinlikleri veren çiçek kokuları gelmekteydi. Adını, rengini, kokusunu bildiği veya bilmediği binlerce çiçeğin kokusu ve bu kokuya bulanarak uçuşan su zerrecikleri. Komutan kokun gerçek olup olmadığını anlayamadı. Ama serin zerrecikleriyle ruha mutluluk veren suyu gördü. Plastik duvarın değişik yüksekliklerdeki taraçalarından küçücül çavlanlar halinde atlaya atlaya akıyor, rengi derin maviden filiz yeşiline, filiz yeşilinden derin maviye dönüşüyor, dur-durak bilmeksizin dökülüp sonuncu taraçada gölleniyor, çevreyi rengarenk zerreciklere boğuyordu. Kaptan Vaştar başını hafifçe çevirdiğinde; minyatür çavlanın yanındaki masada oturan Teğmen Vaglom ‘u gördü. Sırtı kendisine dönüktü. Oturduğu yerde bellek bankalarından birinden almış olduğu çiçekler konusundaki dökümanter ve üç boyutlu bir kaydı seyrediyor, arada bir başını öne eğip hayali çiçeklerdeki gerçek kokuları kokluyordu. Komutan çevresini saran o başdöndürücü çiçek kokularının bu bandan yayıldığını kavramaya başlar gibi oldu. Kokuyu yeniden ve sindire sindire içine çekmeye çalışırken bakışları, az ilerde durarak kendisine bakmakta olan Dr. Emmol Lek ‘le Fotonist Kay Rem ‘e ilişti ve orada kaldı. Canlılığı gitgide artan gözleri astronotların birinden obirine, sonra yeniden berikine geçiyordu. Neden sonra, başını hafifça çevirip bitişiğinde duran ve bombeli kapakları yana açılmış olan trankilizasyon aygıtına baktı. Gözleri Etimolog Şur Çarup ‘un gözleriyle yeniden karşılaşmıştı.

Devamını Oku