Dilsiz değilim ama
Kelimelerim yetersiz kalıyor kendimi anlatmaya;
Batıp kayboluyor suya fırlatılan taşlar gibi
Yerini yurdunu bilmediğim yerlerde.
Tavşan gibi ürkek adımlar atıyorum.
Sen alimlerin alimi,pirlerin piri;
Masumiyetin abidesi,
İnsanların en şereflisi.
Sen ki iki ayaklı ansiklopedi,
Her sayfanda bulunur türlü bilgi.
Fikirlerin deryada bulunmaz inci,
Solmuş yüzlü Güneş de
dalıp gitti uzaklara,
Senin gidişin gibi
sessiz ve usulca.
Uzun boylu serviler
selam durmuş gün batımına,
Demek başını alıp gidiyorsun
Hayallerimiz gerçeğin adresine varamadan;
Sessiz bir bulut gibi, ufukta yol alan gemi gibi.
Haberim olmadan gözlerden kayboluyorsun.
Söyler misin?
Elveda! İlk göz ağrım,
Gurbette koynuna güvenle sığındığım,
Ana ocağı kokan sığınağım.
Uzak yollardan sana geldiğim,
Hatıra defterimde
Zaman ayrılığı sürüp getirmiş, duruyor kapımda.
Bugün yüreğim bir başka yanıyor haziran sıcağında.
Haberi duyan çiçekler pörsümüş bal kokulu dağlarda
Kargalar bile dillerine kilit vurmuş çatı aralarında.
Eşyalar toplandı hatıralarla dolu odalardan,
Köstebek gibi kazarsın toprağın altını.
Çıkarırsın kömürü, altını.
Emeğinle ısınır apartman katları,
Işıl ışıl yanar sokak lambaları.
Seninle döner fabrikaların çarkları.
Sana batar zorluğun bıçakları.
Bozuk daktilodan çıkar gibi duyuluyor sesler.
Havaya çiziliyor boş ve anlamsız efelenmeler.
İnsan rengine boyanmış tenler,
Sahte gülüşler, gerçeği örten perdeler.
Havasız,açık hapishane kokusu esiyor caddelerde.
Soğuk hava ilan ediverirdi krallığını.
Zorba kış ihlal ederdi ilkbaharın sınırlarını.
Kıskanç bulutlar, sarışının önüne geçerdi.
Aylarca,bir an olsun önünden çekilmezdi.
Hasret kalırdık mavi mekandaki güleç yüzüne.
Gıptayla bakardık içimizi ısıtan sıcak kelimesine.
Evinin hanı, ev hanımı.
Küçük dünyasının hükümdarı.
Ailesi için alır en iyi kararları.
Yüreği çatlamayan sabır taşı.
Savaşır her zorluğa karşı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!