Saçlarına gül taktığımı
papatyalardan falına baktığımı
öpüşlerinle yüreğimi yaktığını
gözlerimden içime aktığını
güneşin, kışı unuttuğu gibi
unutmuşsundur.
kentin en puslu saati bu: üç orospu
taksileri bekliyor
çıplak geziniyorlar
bulvarlarda
yelkovanlar arsız
şehrin ışıkları sönerken birer birer
hadi kalk dedi kuşlar
yosun kokan bir temmuz sabahı
miskinleşme dedi çiseleyen yağmur
ıslak eliyle, saçlarımı okşadı
Gülsuna
Gülsuna,
kraliçem,prensesim,soylu sevgilim
köylü olmanla, kaz gütmenle
bukle bukle sarı saçlarınla
bugün
bir kuş.ıçtı başıma
'Allah! ' dedim:
'bugün şanslı günüm'
biraz yürüdüm
düşerken suya gri akşamlar
umutlarla birlikte
bir öksüz çocuğun hıçkırıklarıdır
akıp, giden
ölü bir sevdanın haykırışıdır
ümitlerim öylesine kırılmış, bitmiş ki
değil ikinci bir sevmeye
sevilmeye bile gücüm yok
hayattan öylesine bezmişim ki
değil oynayıp, gülmeye
ağlamaya bile gücüm yok
Günün şiiri olması gerektiğini düşündüğüm bu şiirden anladığım, yetimhanede büyüyen yetim bir çocuğun, rüya görmeyi, kederi ve umudu bilmeyişi, yetimhanenin taş duvarları arasında yaşamının bir tükürük izi kadar değersiz oluşu ve bu taş kanatlar nereye savurursa oraya gidişin bir mecburiyet olduğunu ...