ekmeğe aşa ve kardaşa kurda kuşa, dağa taşa
hasret fırıldaklığı hayın dergahı güller nişangahı
yalan yalanla sevişir umutlar can çekişir
adam sanırsın doğrular susmuş ahraz
oy yarim bunca kahpelikte bari sen gülsen biraz
Ey canım!
Sesin soluğun düşse tasam olursun
Galu-beladan beri senle bozdum kafayı
Üzerime yapıştırsalar da bir sürü yaftayı
Yürünmez görünmez yollarda asam olursun
agopun yerinin müdavimi oldum sayende
herkes şaşkın aşık gelmiş diyor
İskelede balıkçı ağlarının keskin kokusu
ve ince ince bir zantır sesi
yudumlarken usul usul ömrümün dibini
kırık plakta Şükran ay inceden sızlatıyor
Gönlünün payitahtından edilsem sürgün
Hangi ağıtlar mersiyeler düzülür bilmem
Gözlerimi beleyip te uzaklara her gün
Hangi analar yavrular üzülür bilmem
Gözlerin şeytan taşlar gibi taşladı beni
Dağlar başında duman yârim ağlama
Kara yazılan yazıya karalar bağlama
Ağlayıp ağlayıp ta yüreğimi dağlama
Seven nasıl sevmiş gül canını
Aman acıları toplayıp sineme
Sevmekte yorulur deme
yorulur be gülüm
yağmur kokusuna sinmiş saçlarına
baharlara bulaşan çayırlara
koşuşturan karıncalara yük olmadan
yosun morluğunda salkım salkım
Demedim mi sana düşme kalemimin diline
Seni aleme dilli düdük sakız ederim diye
Boş yere saman yiyip durma samana yazık
Kara sabana koşulan öküz ederim diye
Takoz olursun, pişpirikte yap-boz olursun
Ehli olmayan da güvendiği koz olursun
İşçisinin alın terinden çalan patronlar
Ha sehven yanlış oldu sonra pardonlar
Tartıya koysan da yine ağır gelir onlar
Size de selam olsun….
Sekiz on saat ek görev deyip çalıştıranlar
Gözlerin mühürlese sabahı akşamı geceyi
Hasret ilmeği nişanım örme boşu boşuna
Dile gelse göynüm söylesem son bir heceyi
Kahrından perişanım görme boşu boşuna
Pişman olup kapımı çalsan da nafiledir
Söz uzadı bozuldu lügat
Dile şimdi sus gerek
Tohumsuz ayrık doldu
Güle şimdi sus gerek
Yükü yüklen dünyanın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!