Başımda kastanyetli kırlangıç sürüleri dönüyor
kanatlarında meskûn çocukluk duaları
Ölü bir sabah var sırtımda
Önümde durgun ve sakin bir deniz
Hangi mecalsiz ölü dalgalar
Hangi kıyıdaki boş kabuklar
Hey sazlıklar perisi, kimsin kız sen?
Neden kaçıyorsun her dem benden?
Gürcü kızı olduğunu duydum herkesten
Ahu gibi kaçar, melek gibi bakarsın derinden
Yorgunum, beni koşturup durma peşinden
Mezarın karanlığından ilk çıkan bu mısralar
Eskiden bir hicrana ağlarken döktüğüm damlalar
Bedenim mekanik işliyor ama kafam başka yerde
Boynum ki iki dünyayı ayıran kesif bir bulvar
Ölmüş bir kadın yatıyor yerde, solgun bir yüz
Bir kırık şiirim ben, kimse duymadı
Mısralarımda hiç kimse kaybolmadı
Kelimelerim bu dünyada tanınmadı
Hiçbir yerde hiçbir kimse okumadı
Kara bir ışıkta umutsuzluğa dalmış saçların
Ama o karlardan bile küçük ellerin nerde?
Artık saramadıklarına göre kolların
Acep ne yapıyorlar her gece bu şehirde?
İnsan bu, tebessümle gözyaşı arasındaki sarkaç
Varlık erimiştir bu bahtsız sarkacın salınışında
Bizden ötesi hep rüya, bizde saklı hep sevda
Haykırışlar ve kımıldayan gölgeler hala orada
Kulak ver gecenin senfonisini yaratan seslere
Asıl müzik dışarıda, şehirde, kırlar ve bayırlarda
Sarımtrak bir ışık görünür uzak ufuklarda
Geceden kara, dertten ağır ve ezici tonlarda
Bir Eylül daha geçti sensiz sevgisiz
Kurumuş yapraklar sensiz savruldu yellerde
Sensizliğe ağladım günlerce sessiz sessiz
Kolkola yürüdüğümüz o yağmur bahçelerinde
Hazan sarsa da alemi bize hep nevbahardı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!