Meçhul bir hastanede bir güneş gibi söndüm
Yığınlar tabutumun önünden nehir gibi akıyor
Şimalin buzlu ufuklarında hüzünle öldüm
Fırtınanın korkunç ışıkları gözlerime yansıyor
Seni ilk kez o sahilde tanıdım, gölgelerde
Arz ve semanın buluştuğu o yerde
Utangaç ve yabanisin hala bunca geçen sürede
Aşkımızın yuvasını yaptık o uzak beldede
Mutlu bir saat diyorum ölüme o solgun yüzünle
Kapılar nobran ve sanrılı demir,
Duvarlar ölülerini saçmış kabir,
Gardiyan şedîd ve hûnefşân
Hayallerimi Sezuan’ın zulmet atlasına sardım
derimin üstünde ferâmûş alfabeler çatlıyor.
Kahrımı Hölderlin gibi çamurlu gölgemle kardım,
ona ninniler söyledim yokluk diyalektinde
Mükedder bir annenin süt dişleriyle yazılmış —
bir kadın geçiyor aklımdan,
hiç uğramamış gibi kalbime
benim gibi müzmin bulvardiyenin
bergamasklar dolu semtine
oysa dolabımda hâlâ yeri var —
Ne ben sende benim
Ne sen bende sen
Ne ben bende senim
Ne sen sende ben
I.
Hazan süzüldü yine dağların sessiz çehresine,
Küf kokulu bir ölüm akıyor uzaklarda ve ötelerde.
Ey Nora, adını unutamıyorum nehirlerde
Ben sana vurulmuşum o gece
Ah o iki yosun ışıltıda, o yeşil ve derin sularda
Ne güneşler doğdu, ne yıldızlar kaydı
Ne hazanlar ne hüzünler yaşandı, ne ufuklar sarardı
O buğulu gözlerinde oynaşan pırıltılarda
İçimde var olmayan manzaraları seyrediyorum
Ne keyif ne huzursuzluk duyuyorum
Rüyalardaki saadet diyarları benim olsa
Düşleyecek ne kalırdı mahzun ruhumda?
O imkansız hayatlar benim olsa
Ölümün rengi siyah mı beyaz mı kim biliyor?
Kim biliyor esrar perdesi kalkınca encâmı?
Kim biliyor gözler sınırı geçince serencâmı?
Ölüm beyazdır ve kurtuluştur bilgelere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!