Dudaklarında belli belirsiz bir acı
Solgun çehrende kuş sesleri var
Her daim benimdin hayatımın sertâcı
Şimdi ellerinde kan izleri var
Vahşi sarmaşıklar ölü heykellere sarılmış
Birbirine sırtını dönmüş mabed aynaları
İnsanlık nehirde mecnun su damlacıkları
Bir müziktir gece hatmilerinin bağını çözmekte
Mutlu anların bakır rengi şavkı yoktu artık şehirde
Sonsuz yalnızlıklar şevkle dönüyordu benliğimde
Hayallerden bir sessizlik örülmüştür geceleri
Zaman bükülüyor içimde duyuluyor heceleri
Yılmadan gaddarca sayıklayan saatin
Yalnız kendisinin anladığı kırık dökük sözleri
Güneşin ışığında oynaşan toz zerrecikleri
I.
Hey sen, ne arıyorsun bu sarp ve ıssız geçitte
Hermes bile susar bu meşum ve yitik vakitte,
Persephone dönmektedir toprağın kadim sinesine
Moldau’nun Smetana’lı gamlı kıyısında
Ve Rudolfinum’un romanesk akşamında
Ne şimşekler çaktı
Ne duygular aktı
Ne gemiler battı
Ne yaşlar parladı o yosun gözlerinde
Ne zindanlar karardı,
Benim hayatım ölümümde, yürümeliyim o köprüde
Ölüm tüm perdeleri yırtacak elbet
Ve tüm sırlar arzı endâm edecek önümde
Yılanın zehri yılana hayattır insana felaket
Sisler içinde dalgalanan kayıp sesleri
Çatlamış vitraylarda çocuk fısıltıları ve gülüşleri
Mazinin gri beyaz hülyaları ve nağmeleri
Ruhum bu ahenk ve ezgi dolu yerde yüzüyor
Bütün benliğim bu hüzüngâha gömülüyor
Yaratmak için zaman
Ve yıkmak için zaman
Aslında zaman olmadı hiçbir zaman
Varlığın ve ruhun dengesini sağlayan
İnsanca meçhul ve muamma
Ezelden ebede uzanan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!