Gurûb vakti gün batıyor, çocuk yavaşça dalıyor
Uzaklardan akşam kuşlarının yorgun uykulu sesi geliyor
Hiçbir şeyi duymaz artık çocuk, hiçbir sesi
Sanki çağlar, adeta yüzyıllar geçmiş gibi
Uyanıyor bir an, karınca hala dalı aşamamış
Bir yıldız yağmuru mu bu, yürekler yanmış
ıslak dudaklı sadmeli bir rüzgâr
bayırın kırık çanağından sarkıyor
Ne yüz kaldı sevilmiş,
Ne kinle oyulmuş,
Hepsi birer birer
Sis terazisinde kaybolmuş
Hatıraların eziyetinden sıyrılıp
Sevilen ve nefret edilen yüzlerin
fersûde bir geceydi
Kordon’da bir çaycı sandalyeyi ters çevirmişti
loş adımlar ve sönen mırıltılar seyrelmiş
içimdeydi hâlâ
yanağımda unuttuğun bir ‘iyi geceler’ kırıntısı
Ey teniyle zamanı, gülüşüyle hazanı örten kadın
Hangi ışıksız kalmış gezegenlerin ağıtlarında
Hangi boğucu hafakanların puslu bağırlarında
Belki antik bir kitabın yitik satırlarında saklısın
Bir başka dünyanın yüreğine doğru süzüldüler
Sesleri boğan bir durgunluktur çevrelerinde
Ayı sarmalayan sisli bir hâleye yürüdüler
Yıllar seni hırpaladı ama güzelliğine dokunamadı
Akşamın söken şafağında
Ve sokak lambalarının küskün ışığında
Şehir portakal rengine boyanıyor
Kıyıda deniz kabuğu toplayan bir çocuk var
Mutluluğu tanımlayan resimdir bu kabuklar
Hayallerimin tozlarını ondan koparırsam
Çocuk, kulları çalınmış Tanrılar gibi ağlar
Başıma gelenler felaket mi saadet mi?
Bilemiyorum Pythagoras'ın sözleri gibi mi?
Fırtınaların kamçıladığı bir ağaç gibiyim
Eski şarkıdaki kumruyu ve hasret kuşunu andırır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!