Gülüşüne yazdıklarımı sorma bana…
Söylesem şiir, yakmasam kitap olurdu.
Bir masala inanmadığımı bilecek yaştayım merak etme
Gözlerim kapında, sana yağan iki buluttu.
Şimdi bu soğuk şubat gecesinde,
Ben acı üretimine hız vermişken
Ben tuttuğum her harfe bir şiir adadım adında,
Her harfe bir şarkı ve her heceye bir şehir,
Sesliliğine sessizliğine bakmadan.
Çok değildi aslında,
Yalnızlığa bir kıvılcım, Yetip artmakla beraber
Tütüyordu boğana kadar.
…
Burası öyle kötü bir ev ki
Nemli, rutubetli! ! ! Hatta ıslak.
Ne fark eder ki
Burada yazdım bütün güzel şiirlerimi
Seni burada sevdim
günlerden birgün
mesela yarın
ya da sonraki yıllardan bir an
bilsem ki bendesin...
sussam
sevsem...
Sesini, nefesini bekleyen oldu mu senin hiç,
Acaba kapımdan geçer mi diye camdan bakan,
Yetmeyip kendini yollara vuran,
Zamanı kör kuyuya terk edip, saatlerini sana ayarlayan oldu mu?
Kabullenilmesi zor gelen,
Tahammülü zorlayan bir sevdayla kim çıktı karşına?
Tüm sevgi sözcüklerini senin için bir araya toplamıştım
Sen, duymadın
Bütün varlığımla sevgimi anlatmıştım
Sen, anlamadın
Yarın seni beklemez, gelir ve geçer
O nun için fark etmez
Diz çöktüm mahsende, başım, iki elimin arasında.
Bir yanımda yıllanmış şaraplar dizi dizi,
Diğer bir kolumun altında şaraplanmış yıllarım gizli.
‘’Anason kokusunda yitip gitti çocukluğum’’ derdi anam.
Dedem saz çalarmış, ressammış.
Hem de içip içip ağlarmış.
Dur
Daha yeni başlayacağım...
Ayaklarımdan çekme beni yerin dibine...
Nasıl yaşanır sensiz?
Ne yenir ne içilir?
Nasıl nefes alınır?
Sensizliği nereye koyarım içimde? İçim de öyle büyük bir yer var mıdır?
Aynaya bakınca sensizlik nasıl yakışır?
Bol gelmez mi üzerime?
Savunduğum ne varsa yanılttı beni
Alıştım artık hayatımı kuşatan reddedişlere...
Kimse olduğum gibi sevmiyor.
Varoluşuma bazen annem bile karşı çıkıyor.
Beni bazen annem bile sevmiyor.
Ne acı, ne garip...
Dilara Hanım.. Sizin Şiirlerinizi çok beğeniyorum Seslendiriyorum YOZGATFM programcıyım..Size Ulaşmaya Çalışıyorum ama....