Sevmem, hem de hiç sevmem. Hani her kavuşmada yüreğiniz ağzınızda büyük bir coşkuyla koştuğunuz veya bohçasına attığı anılardan bir tutam da sizin eteğinize bırakıp yola çıkanlara hüzünle karışık bir veda öpücüğü kondurduğunuz garlar, istasyonlar, havaalanları vardır ya; işte ben hiç sevmem oraları. İçim ezilir. Giden de olsam, geleni de karşılasam, içim sıkılır tuhaf bir şekilde. Hüzün kokar sanki oralar hep. Yalnızlık kokar. Bir başınalığın başlangıcıdır sanki.
Nihayetinde yollara vurulan bir yolcuyu karşılamaya veya ona hoşça kal demeye gidilen bir istasyona düşmedi yolunuz bu kez. Sallanan bir mendilin ucundan damlayan gözyaşının berraklığında kayıp giden umutları göremeyeceksiniz bu satırlarda. Bir durakta bekleyeceksiniz belki ve sonra binip siz de gideceksiniz. Bir başına bırakacaksınız durağı. Hani yol alırken yorgunluktan durup bir soluk alıp biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkılan, çayların şirketten olduğu eski, köhne, biraz pis, biraz temiz, uyuşuk ama bir o kadar da sıcak bir durak gibi. O, son yolcunun hep aceleyle otobüse bindiği ve sonra da yapayalnız bırakılan ıssız duraklardan biri gibi. Ya da çok daha basiti de olabilir bu durakların. Belediye otobüsü, dolmuş, taksi beklediğiniz herhangi bir durak. Binersiniz aracınıza ve gidersiniz. Önemli midir durağın durumu? Ne gam!
Her kavuşma seansında içeri girilen sımsıcak bir sığınak bazen ve bazen de bir tekmede savrulup yıkılan bir kömür sobası gibi dağılan buz gibi bir kale. Tüm sırlarınızı içine bıraktığınız, göz yaşlarınızı sel ettiğiniz, kavgalarınızı, barışlarınızı, sevinçlerinizi avaz avaz yaşadığınız bir barınak.
Biliyorum! Çok oluyorum! Ve olduğum bu çokluk hiçliğimin bir parçası. Hiçlik sardığında dört yanı içinden çıkılmaz bir hal alıyor ve dökülüyor yaprakları yüreğin daha hazan bile gelmeden. Asıl hazan yürekte nüksediyor siz hiç farkında olmadan.
Ve hiç bilmeden dağılıyorsunuz ardı arkası kesilmeden, günler geceler boyu. Sigara üstüne yakılan her sigarada, biraz daha parçalanıyor ciğerleriniz. Kuru bir öksürük koyuveriyor ve yırtılıyor sessizliğiniz. Ya da siz öyle sanıyorsunuz.
Açmadığınız radyoda çalan her şarkı, dinlemediğiniz her müziğin inleyen notası kaçıyor sizden uzaklara ve yanıyorsunuz.
hayatın ellerinde demlenmiş çay tadında yaşamalı
kayıp giden aşkları
kızarmış ekmeğe sürülmüş tereyağın kokusunda
düşüp sabahlara
saklamalı içinde metamorfozunu ayrılıkların
kırıntılarını topladığım yaşanmışlıklarımdan
arta kalan sözlerimin ucuna tutturduğum
deli saatlerimin asi baş kaldırışı
içimi yakıyor…yanıyorum
bir de sen…sen
bir romansın eriyen ezgisinde takılı kaldı yüreğim
karşı kıyıdan vurdu bağrıma esrikliği gözlerinin
hüzzam melodilerde döküldü boşluğun sesleri
bir kanunun telinde
dokundun düşlerimde çağlayan çocuğun ellerine
ılık bir derenin şırıltısında gezindi sesin
hınzır yaslanışı yalnızlığın
acıtınca canımı
esiverdi fırtına habersiz
beklentisiz
gürledi gökler
sırılsıklam şehir yağmur altında
lanetinizi vuruyor her an
yüreğime
duraksamadan
ve yalan
ve dolan
damlıyor sahtekar gülümseyişleriniz
olmazlardan bir öykü yazdı hayat
keskin kalemiyle
aşk eksiği bana
fırlattı satırları suratıma
sinsi gülüşü çınlatırken semaları
aldım… yazdım bedenime
gün gelir
unuttuğumu sandığım lanet olası anıları
doldurmuş kucağına
salar odama…sokaklara
bir kez daha
dün
bulanık açılmıştı güne gözlerim
daha parlak
bugün
uykulu ama
parlak. biraz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!