Sen gittin, ben kendime geldim. Meğer kaybolan sadece sen değilmişsin, benim de içimde bir yerler eksikmiş. Varlığınla doldurmaya çalıştığım o boşluk, aslında kendi kendime ihanetimmiş. Seninle geçen günler, beni benden uzaklaştırmış.
Şimdi anlıyorum, yokluğun bir kayıp değilmiş. Aksine, en büyük kazancım olmuş. Kendimi yeniden buldum, aynaya baktığımda tanıyamadığım yüzümü geri aldım. Sessizlikte saklanan huzuru, yalnızlığın öğrettiği gücü fark ettim.
Sen gittin, ben kendime geldim. Artık kalbimde kimseyi aramıyorum, kimseye tutunmaya çalışmıyorum. Çünkü seninle öğrendiğim en büyük ders şu oldu: Kendini unutan bir kalp, hep kaybedermiş. Ama artık kaybetmiyorum, çünkü bu kez sadece kendimi seçiyorum.
Sen, fırtınanın ortasında yıldırımlarla dans eden bir kadınsın. Güçlü adımlarınla her zorluğun üstesinden geliyor, hayat seni neyle sınarsa sınasın dimdik ayakta kalıyorsun.
İçindeki ateş, dağların zirvesindeki volkan gibi. Patlamaya hazır, enerjik ve sonsuz bir güce sahipsin. Hayallerin, gökyüzündeki yıldızlar gibi parlıyor ve senin her adımında iz bırakıyor.
Çevrendeki insanlar seni gördükçe, bir umut ışığı gibi parlıyorlar. Zorluklar karşısında yılmadan ilerlemen, etrafındakilere de ilham veriyor. Senin gücün, sadece senin değil, etrafındaki herkesin de güçlenmesini sağlıyor.
Bir zamanlar kalbimin sokaklarında adımlarını bıraktığın günleri hatırlıyorum. Gözlerimde açan çiçekler, dudaklarımda doğan güneşler ve ruhumun derinliklerinde yankılanan melodiler vardı seninle. Her gülüşün bir yıldız gibi parlıyordu gökyüzümde, her dokunuşun sıcak bir yaz günüydü.
Bir deniz feneri gibi yolumu aydınlatıyordun karanlık gecelerde. Gözlerinin ışığında kaybolmaktan korkmazdım, çünkü seninle kaybolmak bile bir keşifti. Yüreğimin kıyılarına çarpan dalgaların huzurunda, seninle birlikte tüm fırtınaları unutur, yalnızca dinginliği hissederdim.
Bir çiçek gibi açmıştım sana, köklerimi derinlere salarak. Senin sevginde beslenir, senin sözlerinde çiçeklenirdim. Ama bilmezdim, bir gün rüzgarın yön değiştireceğini, güneşin bulutların arkasına saklanacağını. O zaman anladım, baharların sonu hep kışa varırmış.
Her şeyden önce, seni mutsuz eden şeylere fazla takılmaman gerektiğini unutma. Bazen hayatın bize dayattığı şeylerden uzaklaşmak kolay değildir; ama eğer içinden bir ses, "Bu bana iyi gelmiyor," diyorsa, o sesi dinle. Çünkü aslında en iyi rehberin içindeki huzurdur. Kendi sınırlarını ve değerlerini korumak, hayatta seni en çok güçlendirecek şeydir.
İnsan bazen sevilmek, anlaşılmak istiyor; ama kendi mutluluğun için başkasına bağımlı olmaktan vazgeçmelisin. Yalnızca senin ruhunu besleyen, seni büyüten insanları yanında tut. Kalbini yoranlardan, enerjini emenlerden uzak dur. Kendini tanıdıkça, ihtiyacın olan tek şeyin kendi iç huzurun olduğunu göreceksin.
Bazen en büyük yarayı, en güvendiğimiz insanlar açar. Öyle bir yerden vururlar ki, düşmanın bile bunu yapmaya cesaret edemez. Senin bana yaptığını düşmanım yapmazdı, çünkü düşman açık oynar; ama sen... sen arkadan vurdun.
Sana sırtımı dayadım, güvendim. Herkes gittiğinde senin kalacağına inandım. Ama yanıldım. Meğer düşman dediğin sadece karşıdan gelir, dost bildiğin ise içeriden çökertirmiş insanı.
Bir düşmandan nefret edebilirsin, çünkü ondan bunu beklersin. Ama dost bildiğin biri, kalbine hançer sapladığında, nefret bile edemezsin. Çünkü kırgınlık, öfkenin önüne geçer. Ve bu kırgınlık, insanı içten içe çürütür.
“Sensiz yaşayamam” derler, yaşarlar… Hem de hiç arkasına bakmadan, hiç eksilmemiş gibi. Oysa bir zamanlar seninle nefes alanlar, şimdi başka havayı solumakta sakınca görmez. Meğer sözler, sadece dudakta kalırmış; kalpte değil.
Sen içten inanırsın, onlar alışkanlıktan söyler. Sen tüm kalbinle bağlanırsın, onlar canı isteyince uzaklaşır. Ve bir gün anlarsın… “Sensiz yaşayamam” diyenler, aslında sensiz çoktan plan yapmış bile. Ama üzülme… Gerçekten sevseydi kalırdı. Gerçekten sevseydi, sensiz yaşamak değil; seninle yaşlanmak isterdi.
Her şey içimde birikti… Söylemek istediklerim, sustuklarım, anlatamadıklarım. Kalbimden geçen ne varsa bir bir düğümlendi boğazıma, ama kimse duymadı. Çünkü kimse gerçekten dinlemedi beni. Herkes sadece kendi sesine odaklıydı, herkes kendi derdine gömülmüştü. Ben ise bir kenarda, sessizce var olmaya çalıştım. Ne zaman içimi açsam, yaralarım hafiflesin istesem, “abartıyorsun” dediler. Halbuki ben kimsenin görmediği bir savaşın tam ortasındaydım. Gülüşümde kırıklar vardı, bakışlarımda fırtınalar… Ama dışarıdan sadece “iyiymiş” gibi göründüm. Belki de en büyük hatam buydu; hep güçlü görünmek zorunda hissetmem. Çünkü insanlar en çok güçlü görünenleri unuturmuş. Ben de unutuldum. En çok sesimi duyurmaya çalışırken, en sessiz ben oldum. Şimdi kimseye bir şey anlatmıyorum… Çünkü artık biliyorum: En çok bağıran değil, en çok susan acıyormuş. Ve ben içimde öyle sessiz çığlıklar attım ki… Hiçbiri yankı bulmadı.
Gerçek sevgi… Ne zamana bağlıdır, ne de mesafeye. Ne çıkarı vardır, ne de şartı. Sessizce büyür, hissettirmeden sarar, yara açmaz; tam tersine, yarayı sarar. Beklemez, hesap yapmaz, “sen yeter ki iyi ol” der ve geri planda bile olsa hep seninledir.
Gerçek sevgi, en güzel cümlelerde değil; en zor anlarda belli olur. Kaçmak yerine yanında kalan, sustuğunda bile seni anlayan, en karanlık günlerinde bile elini bırakmayan… İşte o, gerçektir. Kalp kalbe dokundu mu, kelimeye ihtiyaç kalmaz zaten.
Ve en güzeli de şudur: Gerçek sevgi, değişmez. Zamanla yıpranmaz, mesafeyle eksilmez. Çünkü sevmek sadece bir his değil, bir emektir… Yüreğini koymaktır ortaya, sahip çıkmaktır her koşulda. Ve en kıymetlisi, gerçekten seven insan, seni kazanmaktan çok… kaybetmekten korkar.
Birini delice sevmekle, onun seni hiç sevmemesi arasında sıkışıp kaldığında başlıyor tükeniş. Söyleyemediğin binlerce kelime boğazında düğümlenir, içinden haykırmak gelir ama sesin çıkmaz. Çünkü bilirsin… Ne kadar çok seversen sev, onun için hep fazlasındır ya da eksik. Hep yanlış zaman, hep yarım bir his. O senin dünyanı doldururken, sen onun aklında bile yoksundur. İşte en çok bu canını yakar.
Gözlerinin içine her baktığında daha çok kaybedersin kendini. Çünkü o sana bakarken seni değil, kendi bildiği boşluğu görür. Sen onun için hep “iyi biri” olursun ama asla “o” olmazsın. Ve bir gün, sevilmeden sevmenin ne büyük bir yük olduğunu anlarsın. Bir mesaj beklemenin, bir selamla umutlanmanın, onun varlığını küçük kırıntılarla avutmaktan başka çaren kalmadığını fark edersin.
Ama en acısı, gitmeyi hiç düşünmemiş olmandır. Çünkü kalbinde hâlâ küçük bir umut taşırsın; belki bir gün… Ama o “bir gün” hiçbir zaman gelmez. Ve sen, birini sevmenin cezasını, onun umursamazlığıyla ödersin. Her gün biraz daha eksilerek, biraz daha susarak, biraz daha içe kapanarak… Sonra bir sabah uyanırsın ve kendine itiraf edersin: sevilmeden sevmek, aslında en sessiz ve en uzun süren tükenişmiş. Ve ben bu tükenişte en çok kendimden gittim.
Sevmekten vazgeçme. Her günün yeni bir umut, her anın yeni bir fırsat olduğunu unutma. Sevgi, hayatımızı anlamlı kılar ve bizi güçlendirir. Zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, sevgiyle üstesinden gelebilirsin. Kalbini açık tut, sevmekten vazgeçme, çünkü sevgi her zaman bir yolunu bulur.
Hayatta karşımıza çıkan engeller ve hayal kırıklıkları bizi sevmekten vazgeçirmemeli. Sevgi, karanlık zamanlarda bile ışık tutar ve bize doğru yolu gösterir. İçimizdeki sevgiyi kaybetmediğimiz sürece, her şeyi başarabiliriz.
Unutma, sevgi sadece romantik ilişkilerde değil, dostlukta, ailede ve hatta işimizde de var. Her şeyin temeli sevgidir. Sevgiyi yaydıkça, çevremizde de sevgi çiçek açar.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!