çok genişti, ülkelerle birlikteydik, toprağımız genişti
ekmeklerimizi az mı yedik birbirimizin
yavaşça suyu çekildi kazanımızın
daraldık daraldık daraldık
bir silah çağıdır bir ölüm çağı tutturulan
bulutlar çöktü fırtınalar koptu
ülkede karanlık
..
Anadolu derler benim adıma
Dört bir yanım derya deniz,
Gönül verenlerim oldu.
Doğu’dan başladı şafaklarla uyanışım.
Kars’ım, Iğdır’ım, Ardahan’ım
Ve
Çetin kış gecelerinde Ağrı’m
..
YIL 1918
DÖKÜLEN KANLAR,VERİLEN CANLAR,SÖNEN OCAKLAR
MEŞUM KARARI BOZMADI.
HARP BİTTİ,OCAKLAR SÖNDÜ,SAVAŞÇILAR DÖNDÜ.
..
1.
Ben Anadolu çocuğu
Burçak tarlasında
Küşne yığınları arasında doğmuşum
Nacakla kesilmiş göbeği
Taa o zamandan sızlamışım
..
Yandı yakıldı tarlada tapan,
Dağlara indirildi kara duman,
Karıştı harmanda, sapla saman,
Başladı yıkım, uyansana MEHMET!
Anan pişirdi ekmeğini aşını,
Bekle vatanın toprağını taşını,
..
ANADOLU İNSANI
Ben Anadolu insanıyım
Geniş meydanlarında
Harmanlarında, tot çeviren
Çelik çomak oynayan
Güreş tutan yiğitlerin harman olduğu
Anadolu insanıyım ben
..
KISA PANAROMA
Yıl 1880’ler
Avrupa iki kutuplu…
Avrupa’da fırtına öncesi
Hava kapalı, puslu…
Patladı patlayacak fırtına
..
Yorgun bir tay gibi düşüyor yelen boynuna
Acı bir kılıç keskinliğinde kesiliyor Haliç
Göğsünde şimşeklenen dalgalar
Kıyında ninniler söylüyor beşiklere
Tepende kızıllaşan bulutlar öksürüğünü alıyor bastonlu tarihin
Daha dün surlarına çöktü barut kokusu
Ve bir Anadolu’nun gözleri kapandı karşında
..
Sadakat, biat değerlere olmalı.
Değerler temel alınmalı.
Değerler kutsallaştırılmalıdır.
Kişiler değil.
Önderler, liderler bu değerlere uygun tutum, davranış içindeyse arkalarından gidilmelidir.
Erdemden yoksun bir lider terk edilmelidir.
Kitleler ile liderler arasında anlaşma bu doğrultuda imzalanmalıdır.
..
ANADOLU
DAĞIN TAŞIN OLSUN
BİRLİK YOLU
Edirneden Kars'a
Hakkari'ye Van'a
Anadolu dilinden
..
KARAMAN ’DAN KARAMAN ’ A
TÜRK DİL BAYRAMI TRENİ
Türk Dil Bayramı, 1960 yılından beri 70. vilayetimiz Karaman’da resmi törenle kutlanmaktadır. Karaman’da 11- 13 Mayıs 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen “ TÜRK DİLİ TÜRKÇE BAYRAMI “ kutlama etkinlikleri daha coşkulu, katılımlı ve görkemli olmuştur.
Bu yılki (2011) kutlamaları ayrıcalıklı kılan en büyük ve önemli etkenlerden birincisi; TCDD GENEL MÜDÜRÜMÜZ Sn. Süleyman KARAMAN BEY’in hamiliğinde ve talimatlarıyla HAYDARPAŞA’dan KARAMAN’a gönderilen “ TÜRK DİL BAYRAMI ÖZEL TRENİ “ dir.
Zira bu Tren:
..
MAVİ UMUT TOZ PEMBEYİ DEĞİL, SENİ ARIYORUM SULTANIM! .
=Kemal KABCIK ve de YEREL GÜNDEMİMİZ=036==00.000.096=
BİRAZ İNSANLIK ve ÇOKÇA SAMİMİYET AŞKI ARŞA ÇIKARIR! .
******
İNSANI; KİTABA, KAĞIDA ve KALEME: DOST KILMAK GEREK! .
..
çok genişti, ülkelerle birlikteydik, toprağımız genişti
ekmeklerimizi az mı yedik birbirimizin
yavaşça suyu çekildi kazanımızın
daraldık daraldık daraldık
bir silah çağıdır bir ölüm çağı tutturulan
bulutlar çöktü fırtınalar koptu
ülkede karanlık
..
Altın sarısı saçlarında, kadife bir zarafeti, genel fiziğine baktığınız zaman da, iri gözlerinde; saf Anadolu kızlarının içten ve insanın içine işleyen bakışlarını görürdünüz. Bu içtenlik ve samimiyet, almış olduğu aile terbiyesinin ve yetişmiş olduğu toprakların göstergesiydi sanki. Aslında; kızgın, kırsal alan iklimlerinin sert bakışlı, kalkık ince karakaşlı yeni yetme kızlarına da benzetebilirdiniz.
Onun yüzüne bakan, saf bir Anadolu kızının özverili, ılık bakışlarıyla karşılaştığını sanırdı. Fakat sesini duyan bunda biraz teretdüte düşebilirdi. Büyük şehrin zalim dokusu sesinde tarif edilmez bir cesaretin ve erkeksiliğin tonuyla; oldukça şaşırtır, sesi ve yüzü birbirine tezat oluştururdu.
Arada bir saçlarını ensesinde topuz yapar arada bir omuzlarına salındırdığı zaman, duygulu bakışlarının arasında, siyah gözlerinin irisleri daha da belirgin hale geliyordu.
Bazen; boş vermişliğin kendi kaderinde, hafif bir tebessüm, dudaklarının kenarında kıvrımlar oluştururken, gözlerinde hep hüzün vardı.
O; uzakların kadınıydı. En içten gelen samimiyetini hep dışa vurumsamalarının ardından saf ve katıksız davranışlarıyla bir anda onun Nilüferler dolu dünyasının içine girerdiniz.
Yüzünde ki çizgilerde; kısa ama çileli bir hayatın kaybolmaz izleri açıkça belli olurdu. Ona ilk baktığınızda rahat kırk yaşın üstünde hatta elliye yakın bir hanım var sanırdınız. Oysaki henüz otuz üç yaşındaydı Zelal.
Uzak bir Anadolu köyünde doğmuştu. Henüz çok küçükken, babası ikinci evliliğini de yapmış, sekiz çocuğun yanına bir sekiz çocuk daha eklenince köy yerinde Zela’le bakacak bir aile aranmış ve uzak bir vilayette bir akrabasının yanına gönderilmişti. Ta ki on üç yaşına kadar o uzak vilayette kalmıştı Zelal.
..