Ellerimizi, yüreğimizi açtığımız zaman
o mülteci çocuklara, o cennet kokululara
elbette bütün masumların yüzleri gülecektir...
Koşarak sınırı geçmeye çalışanlara
adımlarını barışa açanlara
Evet evet kış mevsimlerindeyiz. Eskiden çok daha sert olurdu bu kışlar, şimdilerde ise daha yumuşak, daha hafif geçiyor, siz de gözlemliyorsunuz... Kaymak isteyenler tatil beldelerinin yolunu tutuyor. Kimisi Uludağ Kayak Merkezinde soluğu alıyor, kimisi Kartalkaya'ya gidiyor, bazısı Palandökene çeviriyor rotayı... Garibanların çocukları da perde kornişlerini kesip ayaklarına kayak yapıyor ve öyle kayıyor, en azından geçmişte biz öyle kayardık, şimdilerde yoksa bile...
İnsanlar zevk için, şevkle kayıyorlar. Bir de dillere pelesenk olmuş sinek kaydı, diyorlar. Bir türlü anlamıyorum ya da onlar anlatamıyorlar. Bu sinekler kayak ya da kızak kaymayı öğrenmişte bizim mi haberimiz yok? Buz pateni mi yapıyorlar? Hadi kaydı kaydı da niye hiç kimseler göremiyor bu ineklik yapan sinekleri kayarken?
Bir de aklımın ermediği sinek ve bilumum haşaratlar yazın yaşarlar kışın ölmek için coşarlar, sonrada mortingen... Nasıl oluyor da kışın kayıyorlar... Bunlar herhalde kapalı bir yere girip, aralık ve ocak aylarını bekliyorlar, sonrada ortaya çıkıp istedikleri gibi kayıyorlar... Kim demiş sinekler kışın yaşamazlar diye...
Adam bu, ne zaman nereden çıkacağı belli olmaz. Mutlaka siz de duyarsınız zaman zaman, şehir ya da bölge ismi vererek ki ben bu düşünceye katılmadığım için bir yeri işaret etmiyorum... ''Oradan adam çıkmaz.'' diye cümleleri boca ederler üzerinize... Adam bu ya da kadın, netice de insan evladı değil mi? Öyle lahana gibi, pırasa, ıspanak gibi toprağa ekilip de, serpilip gelişen, sulayınca, güneş görünce büyüyen bir şey değil ki...
Nereden anladın dostum, oradan adam çıkmadığını, çıkmayacağını? Benim oralı çok samimi, çok kıyak arkadaşlarım var. Olsun onu söyleyen için, bunun bir önemi yok demek ki... O memleketli bir iki tane saçma sapan adam tanımış, birinden de kazık yemiş ya da kötülüğünü görmüş, bütün yöre halkını kötülüyor...
Asya'da, Avrupa'da ya da Amerika'da da böyle muhabbetler var mı, çok merak ediyorum. Mesela Amerika'da New Jersey li birisi Utah'dan adam çıkmaz oğlum onlardan ancak cazcı olur, diye bir cümle kuruyor mudur? Ya da İngiltere de ''Nothingam'da adam çıkmaz oğlum, zaten kamburları da var, ben oradan hiç adam çıktığını görmedim.'' diye cümleler kurulur mu acaba?
Ne zaman
köşe başında ağlayan bir çocuk görsem
yüreğim cızzz eder
yanına gidip saçlarının arasına ellerimi sokasım
göz yaşlarını silesim gelir...
Televizyonların tek kanallı olduğu zamanlarda demirbaş TRT’miz vardı. Herkes onda ne varsa onu izlerdi, seçme şansımız yoktu. Tabi bir de sinemalarda ki yerli ve yabancı filmler, alır bizi götürürdü başka diyarlara başka zamanlara...
O yıllarda TRT de oynayan Amerikan dizi ve filmlerinde sizin de dikkatinizi çekmiştir mutlaka, oyuncular birbirlerinin suratlarına yaş pasta fırlatırlardı... Biz de, bizim filmlerde olmaz böyle şeyler derdik. Garibimize giderdi o sahneler, o fırlatılan pastalar birer nimetti bizim için, hala da öyledir.
Şimdilerde bakıyorum yerli sinema filmlerinde de bazen dizilerinde de böyle aymazlıklar yapıyorlar oyuncu arkadaşlar. Senaryo yazarları ne yazıyorsa ona uymak zorundalar bir yerde, anlıyorum, ancak, bu tip şeyler, büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde yapılmaması, yaşanmaması gereken şeyler. Nimetler ile şaka olmaz, saygı göstermek ve Allah’a şükretmek gerekir...
Sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biri hayatımız değil mi? Biliyor muyuz kıymetini; bilsek sigaraya alkole, fuhşa, uyuşturucuya bu kadar kaptırır mıyız kendimizi? Neyiz biz? İnsan; Allah'ın yarattığı bir kul, kul olmanın nimetini anlayabiliyor muyuz? Allah'a kul olmak demek, başka hiç bir canlıya boyun eğmemek demek değil mi aynı zamanda?
Hayat ve ölüm iç içe bu dünyada, kader bizi değişik yollara sürüklüyor ve hayatımızda bir saniye sonrasını dahi bilemiyoruz, ne kadar büyük bir hikmet-i ilahi, sadece bulunduğumuz anı yaşıyoruz, gelecek meçhul, geçmişi ise anılarımızda yaşatıyoruz. Eğer başımıza gelecekleri daha önceden bilecek olsak, ne kadar korkutucu bir yaşamımız olurdu...
Dünya'nın en büyük nimetlerinden biridir ölüm. Düşünsenize, size kötülük yapanlar, savaşlarda kadınlara tecavüz edenler, çocukları öldürenler, atom silahları ile hem insanları hem de o coğrafyada yaşayan bütün canlıları bir anda yok edenler, ya ölmeyecek olsalardı, ya alçakların yaptıkları yanına kâr kalacak olsaydı, o zaman Tanrı'nın adaletinden ve varlığından şüphe edilmez miydi? Hâlbuki onun deyimi ile''Kimseye kıl kadar haksızlık edilmez''
Ben ne yaptım ki size? Niye kırıldınız ki bu kadar anlayamadım. Hayır ben size bir kötülük mü yaptım? Yaptıysam açık açık açık söyleyin. Söyleyemiyorsunuz değil mi? Çünkü ben size kötülük yapmadım asla, bundan sonrada yapmam.
Tamam belli bir ücretiniz varsa da, bu serbest piyasada herkesin bir ücreti var aslında. Ucuza gittik diye mi kırıldınız yoksa? Ama inanın ben belirlemiyorum piyasaları, hele de sizin piyasanız ile benim uzaktan yakından en ufak bir ilgim yok.
Sayın sevgili yumurtalar. Zaten üç kuruş fiyatınız var da var olmasına, bakkaldan alıp gelirken kese kağıdını delip de yere düşmenin bir alemi var mıydı? Hayır kırıldınız mı bir işe de yaramıyorsunuz. Ancak kuşlar, sinekler bir de karıncalar üşüşüyorlar kırık yumurtalara, onlar bayram ediyorlar...
Ne de güzeldir o nokta. Bitti deyip de koydunuz mu cümlenin sonuna, daha da söylenecek söz kalmayacaktır. Zaman zaman nokta atışı yapılır, nokta operasyonları yapılır. Nokta operasyonları da bazı vatana ve insanlığa düşman olanların hayatına son noktayı koyacaktır... Artık gittikleri mekanda soru işaretleri mi yoksa ünlemleri mi bol olur, orasını Allah bilir...
Bir de üç nokta var ki sonrasında devam eder gider hayat da cümle de... İki noktaya indirip, dört noktaya da çıkartamazsınız... İnsan ilişkileriniz, gönül ilişkileriniz iyi gitmedi mi ''Tak sepeti koluna herkese kendi yoluna.'' cümlesi ile birlikte yaşananlara nokta koyar, yeni denizlere yelken açarsınız hiç ummadığınız bir an da...
Nokta koyacağınız zaman kafanızda da soru işaretleri olmamalı... Ünlemler de bayağı bir heyecan yaratır hem cümlede hem de hayatta... İki nokta üst üste geldiği zamanda insan kendini açıklama yapmak zorunda hissedecektir illaki... Tabi ki açıklamalarınız mantık çerçevesinde ve dişe dokunur türden olmalıdır...
Benim adım nokta idi (.) nokta. İşaretimi, şeklimi zaten herkes biliyor. İlk noktam yani dedemin dedesinin dedesinin dedesinin de dedesi Eski Yunan'da ortaya çıkmış. Biz yetişemedik haliyle göremedik onu, bizden çoook çok önceleri çağlarını yaşamışlar ve bitti dedikleri yerde bitmiş, aynı şimdiki zamanda olduğu gibi. (.) Bitti dendi mi, daha fazla açıklamaya gerek yok. Daha sonraları benim kankam (,) Virgül kardeş ortaya çıkınca, ben de yalnızlıktan az buçuk kurtulur oldum. Onu da milattan önce yani MÖ diye yazılır ama siz onu sakın İnek kardeşin bir cümlesi sanmayın. O zaman ki İstanbul yani Konstantinapolis de Alksandır adlı bir gramerci, yaptığı sistemli çalışmalar sonucunda, virgül (,) ve noktalı virgül (;) işaretlerini bulmuş ve bana kardeş getirmiştir. Ona ne kadar minnet duysam azdır, nihayetinde beni yalnızlıktan kurtarmış, imla dünyamı alabildiğine renklendirmiştir...
Bazen ben (.) koyarım ve orada bitiririm her şeyi. Kimi zaman da , (virgül) kardeş tam nokta koyulacak yerde, atar pençesini oraya ve bir şans daha verir hem cümleye hem de yaşanacaklara. Bir zaman ikimiz altlı üstlü bir araya geliriz bu virgül kardeş ile o zaman da adımız haliyle ;(noktalı virgül) olur. Ama hep ben üstteyim (.) nokta olarak. Bakın, olarak cümlesinden sonra bile beni koydular oraya, oraya dan sonrada haliyle (,) sahne de yerini aldı... Bazen de peş peşe üç tane noktayı eşit aralıklar ile koyup nokta kardeşliğini başlatırlar. Siz duydunuz mu bilmiyorum, ben de yeni öğrendim. Bir de noktalı virgül (;) dövmesi varmış. Onun da açıklaması şöyle ''Birçok insan kendi cümlelerinin ve öykülerinin henüz bitmediğini hatırlamak için vücutlarını noktalı virgül ile işaretlemeyi seçti. Hâlâ buradalar ve işleri daha iyiye götürmek için hâlâ vakitleri var. Fikrin özü geçmiş mücadele ve zorluklara rağmen, bulunduğunuz noktada durmanız gerekmediğinden çıkıyor. Devam ederek cümle, yeni bir başlangıç ve son elde ediyor.''
Siz de girdiniz belki zamanında bu sınava, ben de gireceğim çok yakın zamanda, gireceğim girmesine de alnımın akı ile de çıkabilecek miyim, işte bütün mesele bu... NŞSS sınavı deyip de geçmeyin sakın. Bu öyle ÖSS'ye ya da KPSS'ye benzemez. Bunun ucunda bir ömür var. Nikah Şahidi Seçme Sınavı bu... Hayatınızda görüp göreceğiniz bu sınav bir kere olur, eğer ki evlendikten sonra tutup da boşanıp da tekrar evlenmez iseniz...
Nikah ve düğün gününüz gelmeden bir iki ay önce başlar nikah şahidi seçme işlemleri... Erkeğin en sevdiği arkadaşı olacaktır haliyle nikah şahidi... Hah! Nihat olsun Nihat, benim nikah şahidim. İyi de Nihat kadar değerli iki üç arkadaşım daha var, ya onlar küserse.. Hem ben Necati'nin nikahında da şahidi olmuştum, o da benimkinde olmak isterdi herhalde... Nişanlımın da en yakın arkadaşı Aylin, onu yapmak isteyecektir herhalde... Bir de Esma var, o da küser vallahi, onun ile de çok samimiydi... Hay Allah ne yapsak ki?
Ya akrabalar, onlarda küsmez mi? Eniştem, ''Senin nikah şahidin benim kimselere söz verme hayta.'' demedi miydi? Şimdi ona da ayıp olacak tüh ki tüh! Resmen nikah şahitleri adayları arasında seçme sınavı yapıyoruz gibi... Bir de ''Şahidin sağlam olursa o evlilik de mezara kadar gider.'' derler... Derler mi gerçekten? Yok be aklıma geldi ben uydurdum öylesine... Bozacının şahidi şıracı, durumları olmasında sakın, aman ha...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!