Bizim Türk Milletinin en büyük eğlencelerinden birisidir beyazcam, yani televizyon. Hele de hanımlar, sabah kahvaltısını etti mi, ev de fazla da işi gücü yoksa geçer televizyonun başına, pirincini, bulgurunu ayıklarken, patatesini soyarken, bir yandan da kahvesini höpürdetirken, göz ucuyla da televizyonu takip eder...
Tatlı mı tatlı komşumuz Seher Teyzemiz var apartmanda. İşi gücü olmadığı zamanlarda kurulur televizyonun karşısına, eline de kumandayı alır, o kanal senin, bu kanal benim dolaşır durur zaplayarak. Elinden almaya kalkan oldu mu da kumandayı, fırçayı basar, vermez kolay kolay... Haliyle oğlu ile gelini ve torunları da bu dertten çok sıkıntılılar...
Sabah kahvesine damladı bir gün Seher Teyzemiz... Tesadüf bu ya ben de evdeyim.
Ne güzel, turizm mevsimi her şeye rağmen başladı ve son hızla devam ediyor. Allah turistleri başımızdan eksik etmesin, tabi burada doğru düzgün olarak gelip gidenleri kast ediyorum, zıpırlar uzak olsun bizlerden ve tüm milletten.
Kasabaların çoğunda siz de görmüşsünüzdür. Hele de deniz kenarı bir köye, beldeye filan gittiyseniz görmemenize imkan yok. Küçücük çocuklar motor, bazen traktör, bazen de araba kullanıyorlar. Motor kullananlarında hemen hepsinde ne ehliyet, ne başlarında kask, ne de kurallara uymak gibi bir durumları var... Kısaca saldım çayıra Mevla’m kayıra durumları...
Buradan anne ve babalarına sesleniyorum. Çocuklarınızı kendi ellerinizle ateşe atıyorsunuz resmen. Bu kadar nemelazımcılık, vurdumduymazlık olmaz, olmamalıdır... Çocuğunuz bir yayaya, yaşlı ya da gence çarptığı zaman, öldürdüğü zaman vicdan azabından durabilecek misiniz?
Bu kışta kıyamette
ayakkabısı delik çocukları
yüreği delikler
hiç kaale almıyordu
sürünüyordu caddelerde sokaklarda
gözleri pırıl pırıl
Ay vay oy, amannnn! Kolum koptu, kolum... ''Ne oldu bombalı saldırıda mı koptu kolun yoksa maazallah ya da trafik kazası mı geçirdin de kolun zarar gördü?''dediğinizi duyar gibi oluyorum. Yok canım, yok telaş etmeyin hemen, çok şükür öyle bir kopma değil benim ki... Bizim kol kopma hikayesi perdeleri asmaktan dolayı, başımıza gelen bir durum.
Benim hayatta en sinir olduğum işlerden birisi... Sadece benim mi, hemen hemen bütün erkekler de sinir oluyordur bu işlere... Tek bir tane perde olsa hadi idare ederiz bir şekilde ancak beş tane perde varsa takılacak, kolumda kopuyor hem vallahi hem de billahi... Düşünsenize tam oturmuşum akşam akşam oda da gazete ya da kitap okurken, hanımdan salvolar geliyor ''Aaaaaamet aaaamet canıııııım'' bunun altında mutlaka pire ya da tahtakurusunun yeniği var demeye gelmeden, devamı geliyor. ''Hayatıııım şu yıkadığım perdeler takılacaaaaak.'' Ne güzel, aman ne güzel... ''Bayılırım perde takmaya hayatta en sevdiğim iş, keşke her gün bir yerlerde perde taksam. Hayır takılacak perde yoksa bile takılı perdeleri çıkartsam bir daha taksam.'' Külliyen yalan en nefret ettiğim işlerin sıralamasında ilk üçe bile girer...
Emir büyük yerden geldiyse, itiraz mitiraz hiç akla bile getirilmez, diyeyim... Oğlana ya da kıza bir şekilde orta yapsam, o da mümkün değil gibi görünüyor. Oğlan daha yeni geldi, hemen duşa tayinini çıkarttı, perdeleri görünce, kız da zaten üniversiteye hazırlanıyor. Yani kısaca ne yapsam nafile... İş başa düştü Ahmet...
Malum, günlerimiz ha içeride ha dışarı da geçip gidiyor küresel salgının gölgesinde. Herkes gibi biz de maaile sıkılıyoruz, sıkılmakla da kalmıyor sıkıntıdan patlıyoruz, patlamakla da kalmıyor çevremizi de patlatıyoruz, çevremizi de patlatmakla kalmıyor... Yeter artık daha neler daha neler, nereye varacak bu sitemler, dediğinizi duyar gibi de oluyorum hatta duydum duydum...
Nasıl çıkarız dışarı, derken, komşulardan Hidayet bey apartmanın bahçesinde hepimize bir teklif getirdi... Neymiş neymiş, dediniz? Durun canım, hemen panik yapmayın anlatacağım az biraz sabırlı olun... Yavaş yavaş geleceğim sadede...
Hidayet Bey, benim köpeklerin ev de bir çuval maması var, atalım arabaya, sonrada köpek besliyoruz biz, nasılsa, diyerek her yeri, dere tepe gezeriz. Ne dersiniz komşular? Ne diyelim ’’Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz.’’ durumları resmen bu...
Sadece;
İnsanlar korkar sanırsın sen Allah'tan.
Taşlar,kayalar,
Bir korkar,bir korkar ki,
Yuvarlanıp un ufak olurlar.
Toz olurlar korkudan...
''Current Biology dergisinde yayımlanan bir araştırma, beynindeki belli bir yapı eksik olan kadının çeşitli durumlarda korku hissetmediğini gösterdi.
Bu durumlar arasında yılan ve örümceklerle karşı karşıya kalmak ve korku filmleri de var.
Iowa Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, beynin amigdala adlı bölümüne sahip olmayan kadının, bilinen ilk korku hissetmeyen insan olduğunu söylüyor.'' Kaynak:İhlas Son Dakika
Sizin de vardır mutlaka, benim de var. Her ne kadar Rabbımız Allah cc. bir ayet de ''Yalnız benden korkun.'' diyorsa da, bizim ki biraz korkudan ziyade, yanlış bir şeyler yaparak mahcup olma durumu diyelim aslında... Anlatayım aşağıda hak verir ya da vermezsiniz...
Hani filmde olur ya, duş almışsınızdır, o an da kapınıza bir materyal bırakılır, bornoz ile ya da havluyla kimse görmeden onu alıp içeri gireyim dersiniz, bir rüzgar kapıyı kapatır, sap gibi kalırsınız ortada, ne yapacağınızı ve sizi görenlere bunu nasıl açıklayacağınızı bilemezsiniz... Şimdiye kadar şükür gelmedi başıma ama, bundan sonrada gelmez inşallah...
Şehirler arası yollarda trafik kazalarından çok korkarım. Korktuğum içinde kurallara titizlik ile uyarım. Hız neyse benim arabanın ibresinde de odur. Kırk sene olmuş ehliyet alalı, bir defa topu topu radara girmişim...
’’Bursa’nın İnegöl ilçesinde bir düğün salonunda çekilen görüntüler polisi harekete geçirdi. Koronavirüs (corona virüs) unutup halay çeken 15 kişiye 47 bin 700 TL ceza kesildi. Ayrıca aynı kişilerin, düğün salonu dışı ile evlerinin önünde de eğlence düzenledikleri öğrenildi.’’ BASINDAN
İki Korona kıs kıs gülerek birbirleri ile konuşuyorlardı...
- Aha yine geldik bu salakların bir düğününe, halayına...
Her ne kadar hazırlıksız yakalansak da bu korona denen illet hastalığa, dileyelim yakın zamanda bu korona belasından kurtuluruz. Bilim Adamları harıl harıl çalışıyor, mutlaka başaracaklar bu hastalığı alt etmeyi, inanıyor ve güveniyoruz. Bizlerde hastalık sonrası için bir takım hazırlıklar yapmak durumundayız...
Bir kere ilk önce kol kaslarınızı kuvvetlendirin derim. Yok canım yok bilek güreşi yapmayacaksınız, sadece sevdiklerinize, annenize babanıza, sarılacaksınız, eğer ki hayatta iseler. Çocuklarınız karınıza sımsıkı kemikleri yerinden oynatmacasına sarılacaksınız... Çok sevdiğiniz arkadaşlarınızı da bu sarılma faslına dahil edeceksiniz belki... Benim ilk yapacağım işlerin en başında bu geliyor...
Dağlara, ovalara, bayırlara, deniz kenarlarına salacaksınız kendinizi... O güzelim temiz havaları ciğerlerinize doldurun kuvvetlice... Hani diyordu ya bir zaman bir televizyoncu ablamız ''Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun.'' diye... Sizin havanız yerine geldi mi, hayatınızda ki her bir şey de yerli yerine oturacaktır...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!