İki Kartal ve Dört Akbaba Beş de Karga Türkiye'ye İade Edilecek
Avrupa Birliği ki ne büyük, ne muhteşem bir birlik olduğunu, ne büyük işler yaptıklarını, Sam Amca ile mücadelelerini hepimiz biliyoruz. Her ne kadar Avrupa Birliği Ülkeleri arasında ve güzel yurdum Türkiye arasında suçluların iadesi anlaşması olsa da yine de zaman zaman suçlular iade edilmeyip iadeli taahhütlü olarak başka ülkelere postalanmak da bunun ile de gurur duyulmaktadır. Kırmızı bülten ile aransa bile suçlular, bültenin kırmızısı olmaz, Ayten ile Nurten'in bile kırmızısı yok kaldı ki demişlerdir...
’’Dünya Coğrafyasında ki bütün mazlumlara.’’
Uzun zaman yazmadım, hece ile şiirler
Serbesttir tarzım amma, Beni böyle bilirler...
O büyük ve yurdun sayılı üniversiteleri arasında olan üniversitenin tam on dört tane fakültesi ve bunlara bağlı sekiz adet de meslek yüksek okulu vardı. Nisan ayı sonları mayıs ayı başlarına doğru zaman hızla akıp gidiyordu. Vizeler neredeyse bitmiş finaller başlamak üzereydi. İletişim Fakültesi'de bünyesinde barındığı üniversitenin önde gelen fakültelerinden birisiydi o gün için. Öğle tatilinde İletişim Fakültesinin her sınıfından öğrenciler yemekhane de yemeklerini yedikten sonra, bahçede ki çimlerin üstünde gruplar halinde yayılmışlardı. Önlerinde uzun bir öğle tatili vardı...
İletişim Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Hikmet, yanında yine ikinci sınıf öğrencisi Nejad, yanlarında sınıf arkadaşları Necla olduğu halde ellerinde cep telefonları bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Hikmet kız arkadaşına mesaj yazarken, Nejad akıllı telefon ile oyun oynuyordu, Necla da yine erkek arkadaşı ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Onların beş on metre kadar ilerisinde aynı fakültenin dördüncü sınıf öğrencisi Furkan, yanında aynı sınıftan Ayşegül ile Esma ve diğer tarafta İbrahim. Hepsinin elinde akıllı telefon dedikleri alet, bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Aralarında çok fazla konuşma olmadığı gün gibi ortadaydı. Sadece çok mecbur kalıp da birbirlerine soru sorduklarında gelen cevap nadiren evet, hayır ya da çoğunlukla baş sallamaktan, kaş göz oynatmaktan ibaretti... Aralarında beş on metre mesafe olmasına rağmen birbirleri ile konuşmak yerine mesaj atıyorlardı...
Bu ilhamlardan şikayetçiyim arkadaş. O kadar bekliyorum, gece gündüz, çok zor geliyorlar... Eskiden bu kadar zor gelmezlerdi... Bahar da geçti yaz geldi, boş bırakmayın şu Ahmet Kardeşinizi yahu ne olur...
Gece gece bekliyorum, olmuyor gündüz bekliyorum, çağırıyorum, yine zor geliyorsun ilham kardeş. İlham Kardeş geel geel gel, sol yap sol yap, yanaş yüreğime sessizce... Hah şöyle yahu! Ben de yazayım günde bir iki şiir, bir iki öykü ya da deneme...
Beni ilhamsız bırakacaksanız, ben de başka başka yollara başvururum o zaman, giderim Esin hanımların kapısına... Gerçi Esin hanımlarda sizin yakın dostunuzdur... İlham kardeş, canım cicim, dostum, daha ne diyeyim sana, ilhamsız bırakma bizleri...
Şair ve yazarların ilham perilerine sesleniyorum... Çok geç kalıyorsunuz bu sıralar, sebebi nedir, bilemiyorum. Yoksa trafiğe mi takılıyorsunuz ya da başka bir sebebi mi var, açıklayın... Hayır siz gelmediniz mi şiirler, öyküler, denemeler de zor çıkıyor beynimizden ve yüreğimizden... Yürek azmaz kalem yazmaz oluyor...
İlham Perileri, Peri Kardeşler... İn, Cin çift kale maç yapıyor olabilir, siz de gidip o in ve cin tayfasına takılmayın lütfen, onlar sizi takıma almaz zaten... İlhamlarımız azaldı mı gelin bizlere ilham takviyesi yapın. Hele de bahar ve yaz aylarını bizlere boş geçirtmeyin... Sonbaharda ve kışta zaten çok fazla hüzün var...
Sayın İlham Perileri, ilhamlarımız eksildi mi sizin anlamanız lazım, ilhamlarımızın nasıl ve ne zaman eksildiğini, bunu anlayamıyorsanız, sizin periliğiniz nerede kaldı? Yoksa biz de başka perilerden mi medet ummaya kalkalım? Bahar ve yaz aylarında kırlara, ormanlara çıkıyoruz, ne güzel, bazen hemen geliyorsunuz, bazen de gecikiyorsunuz... Yollarda başka başka periler ile kavga mı ediyorsunuz? Ondan mı yoksa bizlere gecikmeniz?
''Grozni için dimdik duranlara''
İlk acısını ben duydum bu şehrin,
Gözyaşlarım kirpiklerimi yıkarken...
Evet, evet ilkokula başladığımız yetmişli yıllardı ve o sınıfa ilk girdiğimde Gamze ile gözgöze gelmiştim. Çocukluk aşkı ama hayatımda, annemden sonra ki ilk aşkımdı. Bir çocuk nasıl severse ben de öyle sevmiştim. Ne zamana kadar, tembellik edip de ben üçüncü sınıfta kalana kadar, tabi anladınız Gamze çalışkandı ve geçmişti...
Dördüncü sınıfta ki ilk aşkım Meltemi de anlatmasam olmaz. Altın sarısı saçları vardı ve de sadece ben değil bütün sınıf O’na aşıktı. Yok, yok bütün okul desek de abartı olmaz... Duyar gibiyim ’’Vay be nasıl kızmış bu Meltem?’’ dediğinizi... Okul kantininde beraber kola içmişliğimizde var yani, onu da yabana atmayalım. ’’Eşek değiliz ya ben ısmarlamıştım tabi ki. ’’ Okulun bahçesinde de yakalamaca oynadık, billahi oynadık... Tabi ya anlamışsınızdır bana pas vermediğini, bizimkisi tek taraflı bir dördüncü sınıf ilk aşkıydı...
Gelelim Ortaokula, Ah O Gülcan, ahhh! O’nu nasıl unuturum ki... Onun ile de üç sene orta okul ve bir senede lise olmak üzere, tam dört sene aynı sıralarda oturduk. Açılırsam boğulur muyum, boğulmaz mıyım derken bir şekilde O’na açılmıştım. O da bana ’’Ama ben seni arkadaşım olarak da çok seviyorum.’’ demişti... Bir sene boyunca ısmarladığım kaşarlı ve sucuklu tostlar ile Niğde Gazozları boşa gitmişti ve biz yine arkadaş olarak kalmıştık... Sonrada aynı okulda ki mahalle arkadaşımız Hikmet ile çıkmaya başlayınca ben de ’’Arkadaşımın aşkısın.’’ şarkısını dilime pelesenk etmiştim...
''15 Mayıs 1919'da Şehit edilen Gazeteci Hasan TAHSİN'in anısına saygıyla''
Şöyle kartal gözlerle bir baktın
Ya bismillah deyip ilk kurşunu sen sıktın
İlk yazdığım şiir şöyle başlıyordu
''Yüreğimdi sanki güvercindi
salıverdim onu
bir sevgiliye takıldı kanadı kolu
adı neydi sormadı
Allah bunaltmasın önce diyelim ne ülkeleri ne de insanları... İlla bunalım takılmak istiyorsanız, kolayı var, bir sürü de yolu var. Gidin bir saunaya, girin terlenen yere, ama öyle beş dakikada da çıkmayın, en az yarım saat kırkbeş dakika kalmanız lazım, nasıl bunalırsınız hem de nasıl...
Kız arkadaşınız mı terk etti? Olabilir ya, ilk terk edilen siz misiniz sanki? Öyle hap map içip da sakın canınıza kıymaya filan kalkmayın, hem ilaçlar ne kadar sizin haberiniz var mı? Alın Gencebay kaseti ya da Ferdi Baba kaseti, yanına da bol acılı bir adana söyleyin, bir de ufak rakı... Arada bir de şiir okuyun ünlü şairlerden, acımtırak... Ha burada durup durup göğsünüzü yumruklamayı da ihmal etmeyin sakın. Göğsünüzü yumruklarken de ''Vay ben ne edeeem vay ben nerelere gideeeem ah ulan Nalaaaan ah ki ah vah ki vahhhh!'' Her ne kadar Nalan duymasa da kurtlarınızı dökersiniz...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!