Yüzyılların ağırlığını omzunda taşıyan bir ulu ağaç … Sevgimizin yeşerdiği, filizlendiği işte o ağaç … Bizi hem seven, hem nefret eden, şiirinde ki, şiirimde ki, hüzünlü şarkılarımızda ki işte o ağaç … Seni ve beni birbirimize bağlayan ve yine bizi hiç acımadan ayıran.. Sevginin büyüsü, insanlığın gizi ve o kutsal ağacın izi … Seninle ben, aynı yolda yürüyecek ve gün gelecek bir yerlerde yeniden birleşeceğiz. Ama ne yazık ki o güne kadar, kendi isteğimizle çok acılar çekeceğiz. Henüz zamanı gelmedi….
İşte yine aynı yerdeyim, aynı masada oturuyorum… Karşımda boş bir iskemle ve boş bir bardak ama soğuk değil, aksine olabildiğine sıcak… Sanki yanımdaymışsın, sanki henüz yeni gitmişsin gibi … Ayların o acı, keskin soğukluğundan uzak.. Bardak sıcak … Bakarken insanlara, gülüyorum kendime, bu betbah, bu rezil ve zavallı halime … Bir sen, bir ben, bir de etrafımızda olanlarla.. Yo yo, ne sen, ne de ben … Yalnızca etrafımızda olanlar … Hep başkaları … Yılların birikmiş ezikliği ve akan yaşlarla dünyaya bıraktığım nefretin izleri … Günahtı bu, yasaktı, dünya dursa da olamazdı ama oldu işte … Bu gün, şu anda ve aynı yerde, acıyla …
Uçsuz bucaksız bir yalnızlığın ortasında, göz yaşlarımı yüreğime akıtırken dost bir ses duymak istiyorum … Sesimin tınısından içimde ki acıyı anlayabilecek, beni anladığını anlayacağım dost bir ses … Kendimi yalnızlığın ortasında kaybetmemek adına dost bildiğim sesleri aramak, daha da bir yalnızlaştırıyor aslında … Hepsinde farklı farklı duygularla … Günlük telaşları, kendi yılgınlıkları, kaygıları, korkuları, sevinçleri ve aslında bana ne deyişleri … Hepsinde biraz daha kırılganlaşıyor yüreğim … En dostum dediğimden, en son aradığım insana kadar hepsinde aynı ve en çok da en sevdiklerim acıtıyor canımı …
Telefonum elimde, karanlığın ortasında bir başıma kaldığımda; İki kat daha yalnız, iki kat daha mutsuz, iki kat daha kırgın ve umutsuz..
Kelimelere dökmek zordur ya bazı şeyleri, kimileri içinse neredeyse imkansız… Evet konuşurken benim için de öyle ama yazarken değil… En azından bu güne kadar değildi… ama şimdi yazmakta zor, çok zor anlatmak bazı şeyleri.. Oysa kalemi elime aldığımda kelimeler bana bile aldırmadan, sağanak bir yağmur gibi dökülürlerdi kalemimin ucundan… Hızlarına bile yetişemezdim çoğu zaman…
Duygularım mı yok oldu yoksa düşüncelerim mi…. Hayır aksine her zamankinden daha yoğun duygu ve düşüncelerim…. O halde neden böyleyim… Bu sessizliğimin sonunda ne var… Korkuyorum kendimden, bir mucize bekliyorum sanırım, mucizelere inanmak istiyorum….
İnsanlara güvenmeyi isteyip de güvenememek ne kadar acı… Birilerine deli gibi ihtiyacın varken, bir omza yaslanıp ağlamayı özlerken, gözyaşlarını içine atmak ne kadar zor…Ne kadar yalnızım, çok üşüyorum, içim buz tuttu artık, sadece soğuk, karanlık ve ıslak….Bu güçlü görüntü, bu gülümseyiş, ne kadar da mağrur, kendinden emin….. Oysa ki cılız bir mum alevi gibi…Söndü sönecek, direniyor direnmesine ama artık çok fazla ömrü kalmadı… Bu görüntü de çökecek, içimdeki yıkık şehir ortaya çıkacak… Ve bunun ağırlığını ben taşıyamayacağım…. Biliyorum….
Öncem yok benim
Sonramda olmayacak
Bugünün kayıp krallığından
Kendime sesleniyorum
Kraliçe ÇIPLAK! ! !
Daha da acısını istersen
Kimseye kızmaya hakkım yok biliyorum. Her şeyin suçlusu ve sebebi benden başkası değil ki..Hepsi benim hatam. Düşünüyorum ve sadece kendimle konuşuyorum. Kimseye bir tek söz söyleyemiyorum. Söylemek istediğim onca şey içinden tek bir sözcük bile çıkmıyor dudaklarımdan. Hayatım pişmanlıklar ve keşkelerden ibaret… Ve bu böyle sürüp gidecek… Değiş artık desem de kendime değişemiyorum. Yapamıyorum. Kimseye kızamıyorum sadece kendime kızabiliyorum var gücümle. Aynaya bakıyorum ve kimsin sen diye soruyorum. Verecek bir cevabım yok.... Susuyorum… Tek bir damla gözyaşı sol yanağımdan aşağı yuvarlanıyor, içim yanıyor….. Sesim çıkmıyor…. Bir gün ben de öğrenecek miyim yaşamayı, bir parça olsun kendini düşünebilmeyi, bencilliği…. Öfkeyi, nefreti ve sevgisizliği… Katılaşacak mı benim de bir gün yüreğim…
Ve
NE ZAMAN! ! !
İnsanlar özgürlükleri uğruna
Sevgilerinden vazgeçtiler
Ve sevgileri uğruna özgürlüklerinden..
İnsanlar inançları uğruna
Kendilerini kaybettiler
Ve kendileri uğruna inançlarını …
İnsan aklını nasıl kaybeder? İnsan aklını kaybettiğini nasıl fark eder yada fark eder mi acaba?
Beynimin içinde dolanıp duran tuhaf düşüncelerimin dehlizinde boğulmaktan korkar oldum…. Ne kendimden ne de yaşadıklarımdan artık emin değilim… Acaba hepsi benim beynimin ürettiği kurgular olabilir mi?
Gör bak nasıl seveceğim seni hesapsız kitapsız, yargılamadan. Göreceksin yeneceğim bütün zamansızlıkları da her şeye rağmen… Sevmekle kalmayacak sevdireceğim de tüm kainata seni, adın bir simge olacak dudaklarda …
Sana sonsuz sevda şiirleri yazacağım, dur konuşma, sana adını ben koyacağım.. Işık ışık, dalga dalga, coşkuyla anlatacağım tüm insanlığa ve ben senin sayende gireceğim en güzel sevda şairlerinin ilk beşi arasına … Ve sen hiç değişmeden, hiç yaşlanmadan kalacaksın hafızalarda … Ve sen iyilik, güzellik adına ne varsa dünyada, hatırlanacaksın aşkın olduğu her mekanda …
Söz verdim kendime
Bu sefer hata yapmadan
Pupa yelken yol alacağım diye
Yolculuk nereye dersen
Umuda yolculuk koydum adını
Rotam belli, bu yol mutluluk yolu
Tüm içtenliği ile dile gelmiş bir yürek sesi bu...
sakın vazgeçmeyin yaradılanı, Yaradan'dan ötürü sevmekten.
Siz bir insansınız, hataları, sevapları, yanlış ve doğruları ile, tıpkı ben ve tüm insanlar gibi. Kimse hatasız değildir.
İçinizdeki o savunmasız çocuğun ellerini tututp yü ...
Bu denli içten duygularını kaleme döken pek az insan var. Dobura dobur.
Ve DeliVelîler Şeyhi'nin kapısı, samimi kapı arayana her zaman açıktır.
kutlarım.güzel anlatım.