yaşamak yiğitçe bir iştir
yüceliklerin zirvesine tırmanmak
zamanın tepesine resmini astırabilmektir
yaşamak ölmektir erkekçe
yeri geldiğinde tuğralamak kendi fermanını
yaşamak imzalayabilmektir idamını
severdin sende insanları
bende severdim
yağmurlarıda severdin nisanları,
bolca üzerine yagardı
güneş vurur gözlerine renkler,
küçük umutlar olur,
celladın istavrozu öğretti sana
yaranın üstünde yürüyeceksin
gözbebeklerinde bezgin kırmızı olsada
kanını kanla yıkayıp
kurşini gözlerinle direneceksin
çıplak ayaklarınla
bizi saatler yenecek
yalnızca güneşin yüzü kalacak yanaklarımızda
ve ellerimizde hafif sıcaklıgı
hüzün bahçeleri haykıracak ardımızdan
gitme derken çocuk
çocuk yüzlü anılarda cebimizde
uzayan sahillere
kahverengi sakallar bırakmış dağlar
yosun yeşili vurmuş denizdeki gözlere
yunuslara yükledim sevgini
götürsünler seni başka ülkelere
olmadığım yerlere
seni yaşamak
damarlarımda akan kan gibi
ve küfürlerle sevmek seni
her haykırışta
her bakışta
her renkte sevişmeni
kan vardı dişlerimde
ve kokusu çürümüş cesetlerin
asya ağlarken
dur dedi yabancı seslerin,
ve gözlerin arasından biri.
durdum ama elim kınında kılıcımın
gümüşten gülüşün kanatlarında
küllemiş yangın yeriydi gözlerin
bir mart akşamında
beni hasrete attı sözlerin
göle vurmuş gizemli maviliklerinde
ellerinde dram balıkların
kentte seni kaybettiğimden beri
yeni mahalleye taşındım
park yaptılar buluştuğumuz çınarın alanını
gökdelenlerle doldurdular kalanını
gece nefes alamıyorum örneğin
çıkıp havasından tatmakta başımı döndürmüyor
bulutlu nemli göktü.
yıldızlar saçıldı yatağıma,
ilahiler okudu kadınlar,
toprak saçtılar kafama.
krallar vadisinde gece
iyişairsin vesselam şiirlerini şarkı sözü olarak satmayı düşünmezmisin