bir göğün alnında durur
ne sen tanırsın siyah bakışınla
siyah gözlerini gecenin
nede bilmem kim?
kim dedim ya
belki seni arkandan vurur
ruhum
ipinden boşalan bir topaç
dönüyorum
ağır geldi beynime gidişin
düşüyorum
ya beni sev
konuşmadan bakmak sana
ve kaşlarından öpmek
burnunda hayal edip yürümek
kirpiklerine tutunmak tam düşerken,
gamzelerinin içine.
kış olunca buralar
geleceksin yanıma beyazca
uzun kirpiklerin
kırık yüreğine batarken
sarımsı saçların uçacak nazlıca
kibrit yanımı kadar kısa ağlamaklı
kesildi elin ayağın
kan besledi sevgini
zülkarneyn semerkantı geçtide
sen bulamadın dengini
üçyüz altmış davul vuruldu
birinci sigara
görüş bitti bu ara
muhtemelen ranzanda dönüp durdun
uzun gece hem kara
gelmeyeceğim yanına
bitti sigaram bende sıra
senin aşkın bana
zehirle pişmiş aş yedirdi
ellerin
saçların teliyle ağzımı dikti
beni hokkabaz gecelere esir etti
aşkını kesdikçe kesesim gelir
kız kulesinin etekleri uçuştu
yorgun vapurlar öksürüklerle selamladılar onu
gülümseyen bakışışını aradılar
nazlı nazlı salındı
kız kulesi gülmedi
öylece baktılar
zaman eğeleyip yelelerinde
zamansız fırtınalarda yıl öğüten
güneşi kıskandıran sevda göklü gün getirdiler
biçilmemiş buğday tarlalarından güz getirdiler
yanıp kor olan derviş dergahlarından
gümüş tenli köz getirdiler
iyişairsin vesselam şiirlerini şarkı sözü olarak satmayı düşünmezmisin