bir kadın yürüyor
düşüncelerime sızarak
bir rüzgar esiyor içimden
rüzgarın elleri dalgalı
kadının dalgalı saçlarını okşuyor
olmazlara buluyor düşüncelerimi
kılıç çaldım oğuz'a
hak kiminse yüreği olan kazansın
kut almadım tanrıdan belki
o almışsa bileğime dayansın
kırbaçladım atımı tanrı dağlarından
önce söz vardı bişe yokken
sonra ben sen
ve ben söz verdim sana yanmaya
daha tanrı bana ruh üflerken
serzenişin kime
o şafak
gökten üflenip doğacak
o şafakta
kan soluyan atlar koşturacak
ana kıza,baba oğula
sus kalacak
biz ikimizde iriyarı yaratık
bu dar koğuğa nasıl sığdık
yumuyorum beynimi
açıyorum aklımı:
bu dar hücrede sıkıştık
aşkıda yanımıza aldık
rengi nedir
babil hüznü sarımı
kan ve vahşetten kızardımı
yoksa siyahmı matemden
karışık elbet
belki isyandan oldu
kör kurşunlara bindirdim nagihanla ikimizi
hızlı uçtuk yokluğa
öksürükler sardığında ciğerlerimizi
düştük bir boşluğa
çelikten atlarıyla geldiler
sinsi gülüşleriyle
öksüzmü kaldın sen
bağlarında bülbüller mahsunmu
kan mı aktı yaralarından
öz evlatların vurdumu?
acıtarak ciğerlerinden
vakitlerin sultanı vaktiseher
var olan herşey sustu oseherde
yıldızlar sarkıp yeryüzüne
nurdan parıldayan şu mütevazi evin üstüne
tek tek yarışırcasına indiler
ne varsa yaratılan hep bir agızdan tekrarladı
yüzbinyıldır seviyorum seni
yeryüzü gençti henüz
kirlenmemişti deniz
yüzbinyıldır gözlerindeyim
kimi zaman tutsak taş arabalarında
iyişairsin vesselam şiirlerini şarkı sözü olarak satmayı düşünmezmisin