sana gökyüzünü kucaklayıp getirsem
telaşlanıp ama belki
yağmur yağar dersin
yedi göğü çekip ellerimle indirsem
kaygılanıp ama sanki
ben sitem etmem
ruhum karanlıktır zaten
bir kurt bakışıdır gözlerim
ben seni unuturum
özgürlüğüm zaten kayıp
ne zaman gelecek fırtına
ne vakit iner gök
kim acır sevgi adına
ne vakit büyür
toprağına ektiğim kök
kırk mevsim yaşadım
kırk kere kızıllandı saçlarım
yorgun savaşlarda bilendiğim silahlarım
şimdi sessizce kınında
kırk sevdanın kanı var kılıcımda
düğümlenen düşlere eyvahım
ben hayallerinde gezen seyyahım
eski hanlara uğradım
bu son han hala seni bulamadım
ekleyip karanlığı karanlığa
karanlık giyinip duraklandım
kalk dogrul artık
kadınmısın ademin sag kaburgasından
başlatma beni ruhundan
sana küfür yakışır
işte haykırıyyorum kahrolası heykel
bezdirdin beni canımdan
çelimsiz ellerimle
sıkıp dursam kendi boğazımı
senide boğarmıyım içimde?
bir bıçakla delsem ciğerlerimi
senide nefessiz bırakırmıyım bedenimde
hayal emesem yüzünü
öyle sevgiliye gönül verdim...
yazıyorum kalem utandı,
düzdüğüm her kelime:
ağladı secde etti döndü dilime,
kağıt vurdu başka iklime,
susuz kaldı dudak oldu lime lime
yetmedimi sana
azdan öte çoktan uzakta
aralarında dev yokluklar
hani nerdesin yoksun yanımda
nedir seni korkutanlar
ateş dostundu
er vakitlerin sultanlığında
hayta aşklar sandallarında
gülen göz
dökülen söz
sensin içimdeki
özden daha öz
iyişairsin vesselam şiirlerini şarkı sözü olarak satmayı düşünmezmisin