Bırakıp gidiyorsun kentin yalnızlığına
Bakışların buğusunu aldırmadan
Sensiz kaç kuşak yazdıysam alın yazımı
Duyarsızlığa başvurmadan geri aldım altüst eden erişkin sokakları
100 filmin içinden seçmiştin umutsuzluğu
Bir hüznün gözyaşlarıyla geldim bu kente
Son bedduam imparatorluğu
Çatılaşmış hüznün muaf yanları
Bir Pinokyo burunlum
Lacivert düşlerimde seni bana benzeten
İnternet çatılarına sığmayacak kâmil saadet
Bulaşıcı masumiyetin zorunlu tuzakları vardı İstiklalde
Yalnızlık yorgun insanlar taşır sokağın hoyrat boşluğunda
Çenesi kırık bir yüz kadar etkili
Sancısı tütün ve tuz
Sokağa çıkan adam bağırır: “Barda eczane olmaz! ” diye
Şiirin anlamı, anlatmaya gücü yetebilir mi?
Hangi şiir anlamı, anlatmaya yetebilir?
Bir şiir yazılırken dikkat edilmesi gereken kurallar nelerdir?
Nedir bir şairi sosyologdan ayıran?
Şairin alın yazısı nedir?
Belki çile!
O gün çekip gittiler
Anlamsız haykırışlarına aldırmadan
Sakızlarını, elma şekerlerini dolapların raflarına koydular
Vurdumduymaz yelkenlerine binip gittiler
İpleri kopmuş çamaşırlıklara benzerdi
Sonra gelip ağlamadılar yelkenlerine
Birden, bir gülüş
Ardından, bıraktığı gotik gidişler
Uzun zamandır gülmeyi unutmuş iki gergedan
Tüm şiirler saçma gelecek kadar aynamsı bakış
Oysa uzun zamandır çaresizsin
Eksik kalpleri toplama vakti geldi mi?
Böyle başladı anlayacağınız
Düzgün’ün hüznü diye
Nedir diye sorulacak olsa cevap veremem ya
Öyle başladı bendeki ağır aksak hegemonya
Karşı takımın rekabeti almış altına düzüyordu hidayeti
Vah ah deyip kemiriyordu vilayeti
Tutkulu acılar gibi nasıl büyütülür bir kent
Bir kenti tanımamanın vermiş olduğu hüzünle, anlayamazsın bulunduğun girdabı
Yaz gelir, bulut geçer
Nedir içerlere yerleşen soğukluk?
Bir kenti tanımamanın esrikliği, bir aptalı çileden çıkarmaya yetemez
İnandığımız şairlerimiz olmuştu verimin her döneminde
İster bir sarı yelkenin gözyaşlarında
İster bir annenin ağlayan damarlarında
İster tuz dolu yaşayan gömütlerimiz
Oysa birkaç vurdumduymazlık
Yeterdi sana
Sabahlara dek konuşurduk
Biliyordun ki son savunmanda yalnızdın. Hep de öyle kalacak. İstanbul bile “paşa terbiyene” ahkâm kesemeyecek. İstiklal Caddesi, serserilerin ve kaybedenlerin esiri olmayacak. Bu defa kaybettin, adamım! Her şey gibi bu da geçer, inan bana! Sen, kaybetmek adına indireceksin tüm kutsal kitapları. Ben, olan bitenlere tabii ki de bir anlam yükleyeceğim. Evet, bencilim kendime yüklediğim sıfatların vasfı büyük! Herkesin bir duruşu, bir yaşam dünyası vardır ya, benim ki de kaybedenlerden uzak bir yaşam kıyısına çekilmek. Ha, olmadı değil, bende de çok oldu kaybetme ikilemi. Güvendim mi? Evet, güveneceğim sonuna kadar. Ama gün geldi, siktir çekmesini bildim. Gün geldi, nefretimden sevgi yaratmasını da bildim.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!