Tuna Kafkas Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • mayhoş

    10.01.2024 - 04:57

    bütün kutupların birleştiği yere
    gelir misin benimle desem,
    mesela orta mescid çayhanesinde
    bir sade türk kahvesi içmeye;
    aklın arkada kalmadan,
    kaygılanmadan hiç,
    hiç tasasız, kanatsız, uçan halısız,
    kanayan bir yıldız gibi beyaz izli ışıklarla,
    gelir misin…,

    ikinci cihan harbi kılıç artıklarının kurduğu,
    o şifa evinde yapılan ve hani
    ender vak’alara münhasır,
    son çare iğnesinden beri,
    on sekizinci saat geçiyordu
    ki bittabî on yedimdeydim ve,
    bomboş ve devasa bir bakır kazana,
    şebekesiz bir musluktan sızan damlaların
    aralıksız ve rastgele sesine karışan,
    cebeci bulvarının gece ayazını tetikleyen,
    evsizlere ecel rüzgarın uğultusundan,
    eşşek arılarının kovanı gibiydi başım,

    ve uykulu da değildim, sersemde;
    sadece olmak istediği yerde olamayanın
    darlanması vardı içimde ve fırladım
    nekahet yatağımdan zıpkın gibi…,
    hay aksilik bu ya,
    metro merdivenlerinden duyuyordum,
    trenin kaçtığını,
    yine geciktim evet huy işte,
    her nikbin gibi muhabbete…,

    yağmalanmış, talan edilmiş bir şehrin;
    toza dumana bulanmış bitkileri üstüne inen,
    bir sağnak yağmur gibi yağdın,
    gençliği; cibilliyetsizlerin maktulü
    şakaklarımın aklarına sen,
    ah;

    iliklerime dek bulandığım kirlerimden yıkadın
    ve o yıkıntıdan çıkamazdım sen olmasan,
    ömrümce ne bir han ne de bir kervansaraya
    uğradı yolum, düşe kalka
    bir o yana bir bu yana savruk
    ve yalpalaya yalpalaya attım adımlarımı,
    ki beyaz bastonsuz bir kördüm ve,
    kurtardın hayatımı, işaret diliyle…;

    şimdi şizoid bir ayrılıkta,
    kestim senden adım adım
    uzaklaşan ayaklarımı,
    sana bir daha gelememek için,
    sonra; yeniden diktim…,
    sana yeniden,
    mecburen ve ızdırar içinde koşmak için,
    ve sürüklendim yollarında…;

    yeniden kestim/yeniden diktim
    senden kaç kez gittim,
    ve sana kaç kez vardım/
    unuttum;
    bir mürdümün içindeki kurt gibi
    mayhoş kalbimle…,

    kabul et dostum sen de,
    beceriksiziz ikimizde bu bahsinde bahrin,
    keza karşılaşırız kuytumuzda bile/bile,
    hep çıkıştaki o ışığa bir adım kala...,
    karanlık korkulu bir tünelin,
    kendi sıkışık karanlığına aşık olması gibi,
    küskünüz aydınlığa ve,
    biz ikimiz siy/ah seviyoruz...,

    beyaz bir kağıtsa elbet,
    bir müsveddeye dönüşebilir
    ve kalbimin en ücrasının,
    sağlanabilir teması kalbinle;
    ki kağıdın üstüne boşalmış mürekkep,
    ölü suskunluklar saçabilir pekala,
    beyaz kırışık kağıda...,

  • Kozalak

    10.01.2024 - 04:50

    bağrıma bir akasya ek n'olur...;
    garibem,
    ve kalbimde bir kürek mahkumu saklanır,
    vişne ve nar ağaçlarının arasında…

    işte sesleniyor bana,
    hışırdayan kavakların içinden…;
    üşürsen...,
    içinden orman geçen şiirlerimden
    kozalaklar topla,
    sonra yak bir bir ruhunun hirasında,
    patlasın çıtırdayarak ateş böcekleri;
    ısınırsın...

    duyup da işittiğim o yankılanan sesle,
    içimden geçen ve nereye gittiğini hiç bilmediğim
    o tren,
    kalbimin tünelinde birden duruverir;
    şaşkın bakışlar, şaşılar ve şehlalar
    ve alacalar içinden geçip,
    kaybolmuş mahcup bir sincap gibi,
    yerime otururum bilirsin; cam kenarına,
    ve elimdeki kozalağı uzatırım kondüktöre
    biletsiz şairem, anlasana; garibem...
    seferîyem…
    içinden okyanus geçen böyle bir göz yok,
    ondandır iç sesime dayanamayıp,
    yüz/süz dönüşlerim sana; aşk…,

    ah/ ciğerime bir akasya ek n'olur...

  • eros

    10.01.2024 - 04:39

    gece saat tam on ikiyi vurduğunda,
    gözkapaklarının altında uyuyor mudur
    o koyu/derin mavi göl...,
    boncuktan bir kuş firar edip
    emanet şarkısıyla tam yedi kez
    uğrasın pencerene yâren…,
    yasla başını erenler aşkına omzuma,
    ve ömrümce kaybolma bir yere,
    çek sonsuzluğun esrarını içine,
    alnın değdikçe seccadene…
    olmasam da yarınlarda yanında,
    ışığa aşık pervane böcekleri
    ve müşterek dualar
    doğum günü hediyem olsun sana)}]

    içinden geçen bu iç seslerin gibi,
    bildirdiklerinin hepsinden sonra gelen
    gaflet de olmayaydı,
    ah nolaydı…;

    ve okunu esas kendi kalbine fırlatan aptal eros,
    aşkın kerpeteniyle söküyorum mitolojik çivilerini,
    tek tek...,
    şimdi öp o çivi izlerini
    bir bir...,
    ve seni; artık şizofren bir bulutun
    kendini astığı göğe teslim ediyorum...,

    bilge bir kalbin dizlerine kapanmış kalbimle,
    hıçkırarak ağlamak ve bin yıl sürse de ömrüm,
    hakikatine ş(a\e)hid olarak
    teneşirde gözyaşlarınla yunmak,
    ve evvel giden kabri nurluların
    sırlı ırmağında;
    fenanın hiçliğinden arınmak istiyorum…,
    ah;

  • zahir

    10.01.2024 - 04:31

    ey bütün rotalarımın
    sözleriyle istikamet bulduğu,
    sana attım demir
    ve varsın divânında boğulsun imlâsı kalemimin,
    ama sor bana neden,
    neden bir turuncu gülün suretiyle gelen,
    vuslat sabahının anısıyla böyle haşır neşirim…,

    ah sevgili içim söyle bana;
    bu kendimden habersizlik gafletinden,
    beni paklasın istemezken teneşir bile,
    kurulduğun keder tahtında,
    bu yakınmasız halin ve
    asude memnuniyetli tavrın,
    hangi mukaddes kabulden gelir,
    söyle…,

    ve zihnimde kandiller söndüğünde,
    kuytumdan bakınca insanlar,
    karınca misal,
    yüzümü cama yaslar izlerim onları,
    hayat;
    aynı filmi yüz milyon kez oynatır,
    herkes kendi yükünü taşır,
    sırtında aşını ve bir başınalığını kalbinde…,

    pencereden bakar hislenirim,
    ufacık tefecik karınca insan…,
    hey hayat;
    ölüyorum an be an,
    ama sor bana neden,
    neden;
    iri tesbihler gibi akıp çenemde toplanır yaşlar,
    sabah namazından dağılan cami cemaatinin
    en arkasında kalmışlığım neden…,

    gün ağarırken huzur esenin avlusunda,
    nicedir süren muhatapsız bir yaşama,
    sabır sebebinden yumuluyken çapaklı gözlerim;
    umur görmüş sesinden,
    nadaslı kalbime akan o kızıl ateş,
    ve işlerken içime gariplere has sesin,
    ah,
    ne vardı hiç doğmayaydı güneş…,

    şimdi ömrümden sesin geçer sabahlarıma,
    bu garip de bizden zahir diyen sesin,
    ki kaç mevsimdir ben kederliyim,
    ve sudan çıkmış bir balık gibi çırpınırım,
    bir kerecik daha sohbetinde olmadan,
    ölmemek için,
    ah;

  • ciğerine işlemek

    10.01.2024 - 04:28

    aşk afişe olmaz,
    öyle kendi halindedir,
    ve anlaşılmak ihtiyacında da değildir,
    dağ başları mekanı,
    kendiyle kalışları sevincidir,
    zamanı dardır,
    gölge edilmeyişten başkaca bir
    ihsan da istemez kimseden,
    yakınlığı kendinedir,

    kabe kadar yakışır heybetine siy/ah senin aşk,
    ve ah/ın vardır,
    sabah ezanları içine işlerken,
    feryadın…,
    tek göz barakan keza koyu siyahtır,

    ah muhabbet demleri daima desturlu hekimim;
    kirpiklerinle siy/ah/a bulanmış bal rengi gözlerin,
    aşk menzilinin bağlısı ve sadakatlisidir senin…,

    ama bilirsin,
    yüze vuran keskin soğuğundan,
    ta ciğerlerde duyulan o ürpertiyle,
    atıştıran yağmura karışık,
    ve uğultusuyla sus pus ederek,
    tüm gürültülerini patırtılarını hayatın,
    kuru dallar arasından hırçın esen rüzgara,
    hasretlerimi emanet etmek de,
    mutadım oldu benim…,

  • nafile

    10.01.2024 - 04:23

    bir şehirden başka bir şehre geçerken,
    bir şiir; yoğun bir şiir bulantısı,
    içimde dövünürken engellenmenin yasına,
    ve kalbimin dik merdivenlerinde,
    tökezleyip düşerken bir yumak olup
    zihnimin labirentlerinden, konardı
    kuş sesleri duaya duran parmaklarıma…,

    çok geçmedi ki,
    küstü bütün kuşlar kendi cıvıltılarına
    ve kustular içime sessizliklerini,

    sonra,
    çöktü üstüme bir rehavet musallatı,
    kendi lisanım türkçeye sarıldım sımsıkı,
    ve alfabeden bir harf koştu imdadıma,
    piyanonun onuncu tuşu misal…;

    sevdim işte…,
    sevdim bile bile bu teatral sonu,
    kadife bordo perdeler açılır ve kapanır;
    yara gibi…,

    sonra,
    hep aynı köpüren şelalenin sesi,
    sürekli o termal nehir yakıcılığı ve,
    kalbimin aşka köleliğine işaret
    keder küpesi parıldar,

    söylesene kalemim;
    sahibine ulaşır mı sesim…,
    beni daha ne kadar,
    ne kadar daha üzebilir,
    içimde köpüren çağlayan ah,
    durmaksızın ağlayan...,

    ve kendinden kaçan bir soysuzun,
    ne çocuğu olduğunun,
    nasıl ve ne önemi olabilir…,
    ki düştükleri hendekte,
    baktım, baktım;
    göremedim yüzlerini,

    eğildim, yaklaştım, anlamaya çalıştım,
    yüzümü kıbleye döndüm,
    sordum mütemadi terbiyecim olan rabbime,
    nasıl bir körüm ben…,

    gözlerimden bir halat attım sonra,
    sözlerine mevlanın...,
    kıldan ince sırat köprüsü,
    ve ağladıkça gözyaşlarıyla,
    göz kamaştırıcı olur insan…,

    ellerimi gezdirdim kim bilir
    kaç mushafta…,
    tutundum divaneliğin sarhoşluğuna
    aklıma bir daha kavuşmamacasına,
    baktım, baktım;
    göremedim yüzünü cemiyetin,
    ve dokundum boşluğa,

    nafile;
    yoktu gözlerim yüzümde,
    meğer çift hendekliydi hendese,
    şimdi dedim ağlasam,
    gözyaşlarım olur mu acep,
    bir harabât tekkesinin,
    ayak yolu eşiğine mermer...,
    ah;

  • Köpeklerin uluması bulutlara zarar vermez.(Arap Atasözü)

    10.01.2024 - 04:21

    bu köpekler ama neden
    geceleri ulur durur,
    sokaklar onlara kaldığı için mi,
    oysa bu tavırları;
    kör karanlığı şikayettir…,
    uykusuz sevdalılar gibi
    sabah olsun diye ve
    sönsün için kent ışıkları
    hayatın yeni günüyle,

  • kızak

    10.01.2024 - 04:14

    sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım,
    ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan
    nazar berkademim…,
    sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası
    ki duasıdır kalbimin,
    vakit tamam dendiğinde,
    o mübarek menzile
    yürümek erenlerce;
    lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla,
    ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri
    ertesinde, bir fatihadır aşk…,
    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

    uzatsam elim sanki dokunacak
    öteler yakınımdayken hep, lakin
    her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
    ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
    nicedir özlediğim hekimim…,

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

    ah hekimim,
    semt çorbacısı sabahı dahi olsa şu her an,
    kimse seni benim kadar sevemez diyemem,
    ömrümün kalbine düşen iç sesli duasın,
    söylediğim her sözden bana gelen yankın
    içime dolan çocukluk sevincimdir…,
    buz tutmuş bir nehrin üstünde,
    kızak kayan kabansız bir çocuğun
    o masum ve sıcak gülücüğüsün sen,
    \ah...,

  • hatıra binaen

    10.01.2024 - 04:11

    beyzade enderûnu halkalayan kapıların,
    ve zarif mavi camiinin,
    derin ayasofyanın,
    kubbeleri, kilit taşları, revakları geçiyorken
    gözlerimin önünden;
    filika kılıklı bir teknede,
    çağın mahyasına dizilmiş dört kandili düşünüyor
    ve geleceğe bakıyordum…,

    bahar gibiydi hava ama,
    dijital devrin kuzuları ne de olsa,
    martı kanadının yeliyle bile üşüyordular;
    ayaz görmüş,
    bağrı yufka bir babanın yüreğindeki,
    sızıdır aşk…,
    ah,

    garip kalmıştım yine bu dağ başında,
    ki kabaran öfkemi bastırıyordu, mazlum
    hatırımın yıkılmışlığı her nefeste,
    damar damar…,

    hep o hakikatin rengi siy/ah
    ve kâbe örtüsü kadar siy/ah,
    hayran ve afacan gözlerindeydi teselli hekimim,
    sadece, /biraz daha kavisli olabilirdi/
    aşk;

  • hıyarım var diyene bir avuç tuz alıp koşmak

    10.01.2024 - 04:06

    bir kere sevdan;
    iltifat sayıyordu tenkidli tespitleri ve
    saplama çakan saptamaları…,
    ruhumla irtibatta kalırken ruhun
    teklifsizdin hep,
    yaklaşımların ve ilgi kuruşların ve,
    çözümlemelerin ve yön tayin edişlerinde,
    zahir kaidesi tanımazdı muhabbetin…,

    ki benim ötelediklerimse
    uslu durmuyordu daim,
    soytarı ve günübirlik akan,
    bu sokak kumpanyalı cemiyet denen sirkin,
    beyhudeliklerinde düşe kalka,
    bulanmıştık bir kere kırmızısına
    arsız muhabbetin…,

    gel gör ki;
    yağmalıyordu göğüs kafesimi
    işgalci bir keder,
    sabredenlerin beyefendisi…,
    ve /vicdansa/,
    işte orada bekliyordu
    ağzını iştahlı dudaklarıyla açarak,
    bir lokmada yutup sensiz bırakmak için beni,

    tevatürlerden ç/alıntı hakikat muhabbeti,
    tuzaksın bana bilirim,
    anlam haritama uzanan sözcüklerinle,
    ki işte, uyuyor omzumda;
    yorgun aşk ki,
    bilmecesi avucunda; hekimim,
    ah;

    sevgili hatırı yükseğim;
    peki ört üstünü,
    varış noktasız güzerg/ah/lı gezilerin,
    ve var kutsaya dur merhametinle,
    ırak düşmeyi...,
    ki ağır yüküm kendimden,
    ve sesim kaç zamandır uzak kaldı,
    sesinden…,

    ah kalbim;
    alnımda alnının sıcaklığı…,
    incir yaprağı damarlarındaki
    gözyaşı kadar duru bir muhabbetle
    sevdim ben seni,
    bu kadar açık...,
    senin mazlumu sevmeye mütemayil tavrını
    ve zalime kin tutuşundaki ince ayarını,
    anne sütü kadar ak ve
    büyümek kadar kara
    sevdim seni…,
    ah;

  • titreşimsel olarak

    10.01.2024 - 04:00

    kuşlar/kuşlar/kuşlar havalandı...,
    hissiz kırmızı,
    zihnimin çırak kilidini açan
    dizeye düşer kederim,
    çocukluğum kara kâhküllü bir bulut gibi,
    göğü esmere ve gülüşümün
    okyanus mavisi tonuna boyar,
    ki kalbimdeki bütün karıncaları
    bilerek ezmek gibi bir şeydi bu…,

    kıpırtısız bir bekleyişte,
    yollara kaplı ölü posta güvercinleri…,
    kalbimin bileklerini kesen bir jilet gibi,
    seviyorum seni…,
    bir yanım yaşama,
    bir yanım ölüme akarak...,
    ah,

    içime hücum eden sesin,
    uykuma pençesini atan aslan gibi,
    masamda bir karaca kalbi
    koşarak sığınır kuytusuna,
    izini sürdüğü sevdasının yolunda kayıp…,
    ha sen ha ben diyen lisanından,
    mülevves hiçliğime değer sesinin,
    titreşimleri…,

  • Güvercinin Kayıp Kolyesi

    10.01.2024 - 03:58

    bunca tüy,
    bunca bulut ve bunca çırpınışta,
    gecede ve boranda nereye gider kuşlar…,
    keklik olma güvercin ol demek kolay,
    aç bir şiir cini horultusuyla uyurken,
    gecenin koynunda,
    bölüyor işte uykumu elbistan sesi,
    uyku ki,
    günlerdir küskün gözlerime,
    tünüyorlar kalbime,
    bükülerek içlerime…,
    ah;

  • antoloji'nin nedir bölümünde kitap hediye etmesi

    10.01.2024 - 03:44

    ki heves hırsızı dağılmış zihnim;
    ve/us/
    us/lu dur aklım...,
    her gece saat yârimde,
    içimde bir çiçek silkelenir;
    turuncu gül polenleri,
    duyulabilen yegâne ses olan nefesimin
    sığındığı genzimi yakarak…,

    o cin ali koşarak saatleri geri alır,
    ve kendine yalan söylemeyi sever,
    kızçelerin ip atladığı gibi bir rahatlıkla…,
    masal bulamacı işte;

    her gece saat tam yârimde,
    bir şiir;
    cibinliğini çeker paravanın arkasında
    ve son dizesini yazmadan,
    kendine koşar yalın ayaklarıyla…,

    ki yazgıları ortak ve bir noktaya bakan gözlerde,
    hani; karları erimeye yüz tutmuş bir korunun,
    ağaç dalları arasından süzülen
    o solgun gün ışığı hüzmesi altındaki,
    kamaşıklıkla,
    kırk yamalı paltosuna bürünmüş ve,
    yuva sıcaklığından geçmiş bir evsizin,
    bağrı yufkalığınca,
    üşümek ister dizeler…,

    sonra;
    sayıklamalar kesilir/ayıklanır
    düşün o hayra yoracak yerleri,
    geriye kalan kâbuslarından…,

    her gece saat yârimde,
    usulca sarılıp kendime
    her mahluk gibi,
    içimdeki hep aynı afacan kul iştiyakıyla,
    uyuya kalırım,
    acaba bu gece mi vuslat,
    sorusu kalbimde…,

    beşer idrakinin üstünde kocaman
    ve geniş asuman katları,
    açar her garip gibi bana da kapılarını;
    her an ilk an,
    her an ilk olur...,

    her gece saat yârimi gösterdiğinde,
    yüzümden nöbetçi bir bulut geçer
    zoraki gülümseyerek,
    sedir üstündeki eski bir şilteye uzanır gibi
    sarılırım kendime ve,
    kendimden başka kimim var farkındalığına,
    dolaş ha/sarmaş… ha/dolaş...,
    ne kendime kıyabilirim,
    ne de beni bana mutlak terk etmeyenin,
    beni sevdiği gibi, o/nu sevebilirim…,

    amenna ve eyvallah da,
    yok işte benim neyleyim,
    tuzu kuru ve hırpalanmamış
    ve yaslandığı istinâd duvarı nizamî
    ve el/itlerden himaye görmüş,
    kitapsız mütedeyyin bir yüreğim...,

  • kapı

    10.01.2024 - 03:27

    ki kaçak ve
    ışık hüzmesine,
    kapandı
    kapı…
    eşikte
    yalnız
    ikisi
    ikiziyle,
    diz dize
    dizelerde…
    fısıldaşarak,
    yalın ayak baş kabak,
    kapladı
    serap
    yüzünü,
    çölleşen
    kalbini,
    kederli
    kum
    tanelerinden
    sakınarak…,
    açtı
    kafesini
    tutsak;

    kırptı
    kanatlarını,
    sığındı
    yorgun
    hurma
    ağacına,
    uyudu
    kaçak,
    oruçlu
    kollarında…,

    vuruldu
    kilit,
    kenetlendi
    göz,
    sustu
    şiir;
    kalın
    bordo
    perde
    çekildi
    kat kat…,

    denize
    saçıldı
    altın
    pullu
    balıklar,
    kuytuya
    ağardı
    gün…,

    kapandı
    kapı…,
    eşikte
    yalnız;
    kızıl
    saçlı
    kanayan
    diz/e…,

    kalbinde,
    dilsiz
    ışık
    hüzmesi...,
    ah;

  • muhal

    10.01.2024 - 00:32

    yanyana/yanyana/yanyana...,
    ceset torbaları;
    enkaza dönmüş viranelerimizde
    baykuşlara kalmış pencerelerimize,
    mavi kar taneleri düşüyor
    ve sen bal rengi buğular içindesin şimdi
    ki bütün o kuşlar bir dağ evine havalandı,
    eski şöminede ve göçmen sobasında
    patlayan kozalaklar,
    yana yana/yana yana/yana yana…

    seviyorum seni yaşama kanat çırpan,
    ürkek kuşlar gibi üstadım…,
    kan ve ateş gibi,

    kuşlar/kuşlar/kuşlar havalandı...,
    hissiz kırmızı,
    zihnimin çırak kilidini açan
    dizeye düşer kederim,
    çocukluğum kara kâhküllü bir bulut gibi,
    göğü esmere ve gülüşümün
    okyanus mavisi tonuna boyar,
    ki kalbimdeki bütün karıncaları
    bilerek ezmek gibi bir şeydi bu…,

    kıpırtısız bir bekleyişte,
    yollara kaplı ölü posta güvercinleri…,
    kalbimin bileklerini kesen bir jilet gibi,
    seviyorum seni…,
    bir yanım yaşama,
    bir yanım ölüme akarak...,
    ah,

    içime hücum eden sesin,
    uykuma pençesini atan aslan gibi,
    masamda bir karaca kalbi
    koşarak sığınır kuytusuna,
    izini sürdüğü sevdasının yolunda kayıp…,
    ha sen ha ben diyen lisanından,
    mülevves hiçliğime değer sesinin,
    titreşimleri…,

    ve doluyor karanlığın kuyusuna,
    içinde özlem geçen bütün şiirler...,
    daha da t\aksim geçmiyorum o halde,
    kağıttan geminin,
    meçhul bir kıtaya vardığını sanıp,
    çapa atması gibi,
    muhal aşk…,
    ah/

  • komedi ve küfür ilişkisi

    10.01.2024 - 00:16

    sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor sokakların,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • komedi ve küfür ilişkisi

    10.01.2024 - 00:15

    sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü köz değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor sokakların,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • komedi ve küfür ilişkisi

    10.01.2024 - 00:14

    yok işte benim neyleyim,
    tuzu kuru ve hırpalanmamış
    ve yaslandığı istinâd duvarı nizamî
    ve el/itlerden himaye görmüş,
    kitapsız mütedeyyin bir yüreğim...,

    ah sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü köz değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor sokakların,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • komedi ve küfür ilişkisi

    10.01.2024 - 00:11

    yok işte benim neyleyim,
    tuzu kuru ve hırpalanmamış
    ve yaslandığı istinâd duvarı nizamî
    ve el/itlerden himaye görmüş,
    kitapsız mütedeyyin bir yüreğim...,

    ah sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
    reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
    ağır başlı nefesidir…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü köz değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    ki dibi tutmuş bir kere
    akdeniz kokusunun dahi…,
    çukulatadan beklene dursun seretonin,
    harman yerindeki yanık tenin
    yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
    öyle mi…,
    tabi tabi bekleyelim,
    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    ara ki bulasın artık,
    yılan dilli kısaltmalarda o yaşama sevincini,
    kulağına fısıldasam
    ve bak alınma ama istanbul,
    nefesin anason ve uluorta
    döl bereketi kokuyor sokakların,
    egenin kucağına akıyor bakteri kominleri,
    gözlerimin tirilyesi,
    zeytinin karası,
    kokuşmuş ölüüüüüüüü sardalya,
    ve ha sendeki ben,
    ha bendeki sen din kardeşim,
    al sendeki beni,
    vur bendeki sana,
    karma karışık artık bizim mahalle,
    kördüğüm,
    ortaya tepside şöyle karışık yaptırıyoruz malum…,

    ve çok kutuplu/kalp kaçağı,
    elektrik akımından cereyan alan ocaklarda,
    çingene sarmaşığı ve sırnaşık
    pişkin yüzsüzlükler…,
    yanık kozada erdemler
    ve mecalsiz kelebek olmaya,
    tırtıldan iyi niyetler…,

    kabahatler olmuş birer piç ki sorma desen,
    kim bana diyor, diyor güzel kardeşim…,
    ve kimse haliyle nüfusuna almıyor;
    sittin senedir bitmeyen bakla takla devranı,
    yere bat e mi…,

    örülmüş ağına düştük cümleten zehirli örümceğin,
    ki panzehir ne mi,
    ah ayol o da sorulur mu,
    aşk olsun; aşk elbet,

    kimimiz var kendimizden başka diyerek…,
    öfkelerimiz en çok kendimize olmalı,
    bunu bilseydik hiç değilse keşke,

    ah neredesin,
    korkuyla ümit arasında durmaya muktedir,
    muvazene/denge,
    neredesin irade ve
    karar kılmışlık
    ve kıyam mukavemeti,
    öz disiplin,
    ah;

  • antolojide kendi şiirimsilerini beğenmek

    09.01.2024 - 23:19

    en hafifinden, bas/itlik...

  • keklik

    09.01.2024 - 23:15

    ki; kanlı gözyaşlarıyla,
    uyudum ve düşümde,
    hep o nar ağacı…,
    öylece bana bakar,
    dallarını gözlerimden ayırmadan,
    hep o kederli nar ağacı…,

    küçüldüm rüyaya ve;
    içine girdim,
    gördüğüm en güzel bahçeydi…,
    eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
    eflatun çiçek tozları her yer,
    nar çiçeğim;
    senden mi süzüldü
    eflatun çiçek tozları söyle…,

    ve uyandım;
    kara boşlukta dönen,
    rengi bozulmaya yüz tutmuş,
    meymenetsiz bir dünya…,

    sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
    yüzünü buruşturdu düş ve
    sabırsızlıkla bekledim geceyi,
    aklımda hep o nar ağacı,
    dalları yüreğime batan…,

    ki gözlerimi kapadım
    işte orada;
    bir turnayı seviyorum dedi...,
    ve turnam derken;
    saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
    ah;

    kapandım secdeye,
    yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
    eflatun çiçek tozları topladım,
    bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
    ve serpiştirdim tozlarını,
    beti benzi atmış dünyaya ve,
    bir dua okudum kulağına,
    sesim bir başka sese çarptı,
    tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
    turnam…;

    keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
    dudağımda hep aynı şarkı,
    notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
    yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
    bir yalancıyı sevdin sen…,
    ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
    olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
    ah;

  • minimal şiir

    09.01.2024 - 23:05

    ve masalın minimal beklentisi…;

    madem yoksun ve yoksunum artık,
    ki hani yine mayısın bu son haftası takvim yaprağında,
    kapatıyorum gözlerimi…,
    bir düş daha;
    camdan bir doğum günü tabutu içinde,
    sensiz kokular burnumda tüterken,
    gardenya bahçesinde
    yedi cüceler,
    on dört gözbebeği ile,
    türlü renkte yaşlar içinde,
    ormanın derinliklerinden gelen,
    kaval sesini
    ve beni beklerken;
    yedi tepeli istanbul dahi utanıyor,
    yönsüzlüğümün şahitliğine
    ah;

    ki içimden yedi kez tekrarlayamadan
    seni sevdiğimi,
    ellerimden kayıp,
    gidiverdi şahitsiz hatıralarımız;
    at kendini raylarıma,
    sahipsiz şiirler taşırım sana,
    dizelere devrilen keder yüklü vagonlarla…,

    ve seç göğün intihar meyilli
    bulutlarından birini,
    bileklerinden kırmızı yağmurlar yağsın;
    bizden uzak constantineye,
    mezar olsun bu kadim ah/

  • koleksiyon

    09.01.2024 - 22:54

    belki, yalnız bir sokak lambasıyım,
    ve acizim aydınlatmaktan karanlığımı…,
    belki, başı olmayan bir duvarım ve,
    illegal asılmış afişleri söküyorum üzerimden…,
    diyorum ya, alnını duvara dayamış,
    yalnız bir sokak lambasıyım belki...,
    ah;

    bir körpenin peçeli yüzü kadar saklı bir hüzünle,
    dikine dikine gidiyorum yüreğimin
    ve çağın çöplük kalbine tahammül harcım değil…,
    gel gör ki,
    hale bakar mısın dediğim şu hale isyana ve
    ayaklanmaya hazırlıklaraysa
    dermansızım…,
    ama işte düşüyor umutvar bir gül yaprağı daha
    ılık bir mevsime akisler çizerek...,

    mecbur muyum dalgın olmaya uzaklara
    ve bu kadar hatırlamaya seni ya hû;
    uzat yanağıma şifacı ellerinin
    helal kazançlı tuzunu hekimim ki,
    aksın gözlerimin öfkesi
    taş bağrıma…,

    kadim zamanlar ertesi dünyada,
    kimse ağlayamazken artık ölülerine dahi,
    beni her andığında de ki,
    gözyaşı koleksiyoncusu
    adıma,

    ki yaralılar daima çabuk kanar masallara bilirsin…,
    yalnızca ehline âyân sohbetimizin
    efsunlu kodlarını çözme peşindeyken,
    destursuzca turkuaz halılar seriyorum yollarına,
    kabuk bağlamış yol ayrımlarında,
    ah;

  • tehlikeli aklın itirafları

    09.01.2024 - 22:44

    sınır dışı edilmiş kelimelere sığınıp,
    itirafçı bir şiirin ilmeği boynumda,
    ellerim,
    ki kemikli örtüsüne baktım,
    ha benim ha senin ellerinle,
    yokluğunun şehrine şiirler yazdım,

    ey kıymetlim,
    beyaz bir kağıt elbet
    kırışık bir karalamaya dönüşebilir,
    dahası hangi yeni eskimez;
    en derinde akan sırdaşlık üstüne
    devrilmiş yazgının mürekkebi,
    cansız hatıralar saçabilir
    o beyaz kırışık kağıda...,

    seslenmeyle teselli buluyorum
    sana hece hece,
    ve tozlu çayhanesinde bir iskemle,
    son dizemin ayak parmaklarına değerken,
    diyor ki iç sesim;
    (kim okursa bu t/aksimi,
    gözbebeklerinden iri siyah kayalar
    devrilecek üzerine)

Toplam 754 mesaj bulundu