Sisli bir Ankara sabahıydı…
Genç kadın derin ve sıcak(!) bir nefes alıp kapının önünde bir an duraksadı…nedense siyah kürklü yakalı paltosunun üst düğmesini iliklemezdi hiç…sıkıntıya girmeyi sevmezdi balıkçı yaka kazakları çok sevmesine rağmen…
^^Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde^^….şarkısını düşündü birden..Ankaranın insanın içine işleyen ayazı ona hep bu şarkıyı hatırlatırdı neşeyle bazen…ama şimdi…
Neşesi yoktu…
Kararlı bir şekilde elleri boğazındaki son düğmeyi buldu…ve ilikledi…Yapması gereken o kadar şey arasında zaten çekmekte olduğu burnunun başına iş açıp akciğerlere inen bir enfeksiyona yol açmasına izin veremezdi…
Herkesi düşündüğü için…kendini de düşündüğünden değil…üşütmemeliydi artık…doktorlar hasta olmazlardı…
Merdivenleri inerken bir kez daha bu şehri hiç sevmediğini düşündü…sisli şehri…Yıldızların binalar arasına gizlendiği ve en açık havalarda bile seçilemediği için hiç alışamayacaktı buraya…
Mavi düşler ülkesine, engin denizlere ve altın kumsallara sevdalıydı o çünkü…
Alışılagelmişlerin içinde…hatta belki alışılagelmişi yapan…ama farklı duyumsayacağı bir şeydi onun aradığı…ve bulamadığı…
Yalnızdı…
Bu mahkumiyeti kendi istemiş ve yaratmıştı…
Çünkü ^^huzur^^ için her şeye değerdi…ve hatta belki de yalnız olmaya bile…
Merdivenleri hızlı adımları inerken yerlerin ıslak olduğunu fark etti…demek ki yağmur yağmıştı…veya kar yağmış…sabaha karşı erimişti.…ne fark ederdi ki…
Soluduğu buz kokulu hava akciğerlerinden çok…yüreğine işliyordu sanki…oysa az önce kısa kollu lacivert formasıyla geziniyordu içeride…hayat ne kadar tezatlarla doluydu…içeride yaz havası…dışarıda ise kara kış hakimdi…
Ürkek adımlarla küçük su göletlerinin üzerinden akrobasik hareketlerle sıçrayarak arabaya ulaşmaya çalıştı…ne kadar sıkılırdı arabayı ısıtma işleminden…sabırsızlığının getirdiği negatiflikle birkaç gaz darbesinden sonra inadına yenilerek çalıştırır…sonra da tam sarı ışıkta gaz debriyaj ayarını yapamadığından dolayı sönen arabayı arkadan gelen boru seslerine aldırmadan umarsızca yeniden çalıştırırdı…soğukkanlı kullanırdı galeyana gelmeyi sevmediği için…çok şükür 11 yıllık şoförlüğü boyunca da büyük çapta bir kaza atlatmamıştı…
Tek başına kahvaltı yapacaktı bu sabah gene..cıvıl cıvıl olabilme ihtimali yüksek olan sıcak yuvalı evleri düşündü…Baba baş köşede oturur bir yandan çayını yudumlayıp omletini ve sosisleri atıştırırken gazetesinin yapraklarını çeviriyordu belki yan evlerden birinde..Anne kendine has dişi kuş havasıyla çocuklarına yiyecek servisi yapıp kahvaltının kusursuz olmasıyla meşgulken..çocuklar da cıvıldaşıyorlardı kimbilir televizyondaki çizgi filme kaçamak bakışlar fırlatarak…
Belki anne kahvaltının üzerine şöyle kısık ateşte pişmiş bir türk kahvesi pişirecek…yanında bir bardak suyla tepsiye koyup…eşinin yanına oturup.. bir eline kahvesini diğer elineyse gazeteyi alacaktı birazdan…
Marketin önünde sağa çekip bir ekmek ve bir gazete aldı…
Tevekkülle evin kapısının anahtarını çevirirken yine aynı sözleri düşündü…Whitney Houston özetlemişti onun yerine hislerini…
^^Each day, each day I play the role
Her gün...her gün..
of someone, always in control,
Her zaman kontrollü olan birinin rolünü oynadım
but at nights, I come home and turn the key.
Ama geceleri eve geldiğim ve anahtarı çevirdiğim zaman
There's nobody there, no one cares for me,
Orada kimse yok...kimse benimle ilgilenmiyor..
What's the sense, of trying hard to find your dreams
Peki...zorla hayallerini bulmaya çalışmanın anlamı ne?
without someone to share it with.
Eğer bunları paylaşabileceğin birisi yoksa
Tell me what does it mean.
Söyle bana...ne anlamı var? ^^
………………………………………..
Genç kadın derin bir iç çekerek anahtarı çevirip evin içine girdi…..
Sisli ve YALNIZ bir Ankara sabahıydı…
Kendine kısık ateşte bir türk kahvesi pişirdi...
Minik üzerinde kıbrıs hatırası yazan tepsisine yerleştirdi dikkatlice...yanında bir bardak suyla...
En güzel kahve fincanını seçerdi hep..
Misafirler için saklamayı sevmezdi birşeyleri...
12 parça yemek setini bile ikinci gün gündeliğe ayırmıştı...
Bu dünyada ben zaten misafirken...neden saklayayım ki diye düşünürdü çünkü...
Keyif yapmaksaydı gaye..
Yapmalıydı....
Küçük tepsisiyle bilgisayar odasına doğru yürüdü..
Masaya kahvesini yerleştirdi...
Bilgisayarı açtı…
Ve yazmaya başladı...
O şimdi ne yapıyor?
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
O şimdi ne yapıyor
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
Her kara günümde onu bana
Tıpış tıpış getiren sevgili
Canımın içi ayaklar
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa ne bileyim
Fasulyenin neden
Bir türlü pişmediğini mi?
Yahut insanların çoğunun neden böyle
Bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor
Şu anda şimdi, şimdi.......
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...
Bir kadın çocuktur aslında.
Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.
Bir kadın çılgındır aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size.
Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz.
Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz.
Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sırasıra.
Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
- Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklaştı;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.
- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam, şaşırdı;
- Ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
- Veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı:
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yağmura karıştı.
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi izlerken, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu şaşkınlığa düşüren şey, “Bizim eve bile sığmaz” dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığıydı. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine izlemeye başlıyordu.
Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve tüm cesaretini toplayarak “Baloncu amca” dedi. “Biliyor musun, benim hiç balonum olmadı.” dedi..
Adam çocuğu şöyle bir süzdükten sonra, “Paran var mı? ” diye sordu. “Sen onu söyle.”
“Bayramda vardı” diye atıldı çocuk, “Önümüzdeki bayram yine olacak.”
“Öyleyse bayramda gel” dedi adam. “Acelem yok, ben beklerim.”
Çocuk sessizce geri döndü. Birkaç adım attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.
Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla izlerken, baloncu ona doğru dönerek “Küçük” diye seslendi. “Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm.”
Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı.
Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir süre onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.
Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından ötekilerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı.
Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa, patlayacağını çok iyi biliyordu.
İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adama dönerek, “Birini bana verecektiniz” dedi. “Hangisi o? ”
Adam “Seninki ağaçta kaldı evlat” dedi. “İstersen çık al.”
Çocuk kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakt ve “Olsun” diye mırıldandı.
“Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artık...”
:=((
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,sevdanın suç ortağısın. Yapma bunu bana! ..
Bahar, yalvarırım çek git işine! ..
Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtüböcek...
Yapma bunu bana bahar,Böyle üstüme gelme! ..
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına,kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana! ..
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksinaşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye...
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni! ...
ne zor..
gökkuşaklarını düşlemek..
batan güneşler hakimken dünyanın bütün arka fonlarına..
ve perde inerken...
mutsuz maskelerini takmış insanların üzerine...
'Yalnızlık mı? Gerçeği söylemek gerekirse yalnızlık tek başına olmak
değildir. Düşünceler yalnız insanlara her zaman eşlik eder.
Çare bulunamayan yalnızlık başka bir şeydir.
Gerçek yalnızlık, karşısındaki insanın bakışlarında kendini gösteren yalnızlıktır.'
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
ankara
05.03.2006 - 13:57SİSLİ BİR ANKARA SABAHIYDI……
Sisli bir Ankara sabahıydı…
Genç kadın derin ve sıcak(!) bir nefes alıp kapının önünde bir an duraksadı…nedense siyah kürklü yakalı paltosunun üst düğmesini iliklemezdi hiç…sıkıntıya girmeyi sevmezdi balıkçı yaka kazakları çok sevmesine rağmen…
^^Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde^^….şarkısını düşündü birden..Ankaranın insanın içine işleyen ayazı ona hep bu şarkıyı hatırlatırdı neşeyle bazen…ama şimdi…
Neşesi yoktu…
Kararlı bir şekilde elleri boğazındaki son düğmeyi buldu…ve ilikledi…Yapması gereken o kadar şey arasında zaten çekmekte olduğu burnunun başına iş açıp akciğerlere inen bir enfeksiyona yol açmasına izin veremezdi…
Herkesi düşündüğü için…kendini de düşündüğünden değil…üşütmemeliydi artık…doktorlar hasta olmazlardı…
Merdivenleri inerken bir kez daha bu şehri hiç sevmediğini düşündü…sisli şehri…Yıldızların binalar arasına gizlendiği ve en açık havalarda bile seçilemediği için hiç alışamayacaktı buraya…
Mavi düşler ülkesine, engin denizlere ve altın kumsallara sevdalıydı o çünkü…
Alışılagelmişlerin içinde…hatta belki alışılagelmişi yapan…ama farklı duyumsayacağı bir şeydi onun aradığı…ve bulamadığı…
Yalnızdı…
Bu mahkumiyeti kendi istemiş ve yaratmıştı…
Çünkü ^^huzur^^ için her şeye değerdi…ve hatta belki de yalnız olmaya bile…
Merdivenleri hızlı adımları inerken yerlerin ıslak olduğunu fark etti…demek ki yağmur yağmıştı…veya kar yağmış…sabaha karşı erimişti.…ne fark ederdi ki…
Soluduğu buz kokulu hava akciğerlerinden çok…yüreğine işliyordu sanki…oysa az önce kısa kollu lacivert formasıyla geziniyordu içeride…hayat ne kadar tezatlarla doluydu…içeride yaz havası…dışarıda ise kara kış hakimdi…
Ürkek adımlarla küçük su göletlerinin üzerinden akrobasik hareketlerle sıçrayarak arabaya ulaşmaya çalıştı…ne kadar sıkılırdı arabayı ısıtma işleminden…sabırsızlığının getirdiği negatiflikle birkaç gaz darbesinden sonra inadına yenilerek çalıştırır…sonra da tam sarı ışıkta gaz debriyaj ayarını yapamadığından dolayı sönen arabayı arkadan gelen boru seslerine aldırmadan umarsızca yeniden çalıştırırdı…soğukkanlı kullanırdı galeyana gelmeyi sevmediği için…çok şükür 11 yıllık şoförlüğü boyunca da büyük çapta bir kaza atlatmamıştı…
Tek başına kahvaltı yapacaktı bu sabah gene..cıvıl cıvıl olabilme ihtimali yüksek olan sıcak yuvalı evleri düşündü…Baba baş köşede oturur bir yandan çayını yudumlayıp omletini ve sosisleri atıştırırken gazetesinin yapraklarını çeviriyordu belki yan evlerden birinde..Anne kendine has dişi kuş havasıyla çocuklarına yiyecek servisi yapıp kahvaltının kusursuz olmasıyla meşgulken..çocuklar da cıvıldaşıyorlardı kimbilir televizyondaki çizgi filme kaçamak bakışlar fırlatarak…
Belki anne kahvaltının üzerine şöyle kısık ateşte pişmiş bir türk kahvesi pişirecek…yanında bir bardak suyla tepsiye koyup…eşinin yanına oturup.. bir eline kahvesini diğer elineyse gazeteyi alacaktı birazdan…
Marketin önünde sağa çekip bir ekmek ve bir gazete aldı…
Tevekkülle evin kapısının anahtarını çevirirken yine aynı sözleri düşündü…Whitney Houston özetlemişti onun yerine hislerini…
^^Each day, each day I play the role
Her gün...her gün..
of someone, always in control,
Her zaman kontrollü olan birinin rolünü oynadım
but at nights, I come home and turn the key.
Ama geceleri eve geldiğim ve anahtarı çevirdiğim zaman
There's nobody there, no one cares for me,
Orada kimse yok...kimse benimle ilgilenmiyor..
What's the sense, of trying hard to find your dreams
Peki...zorla hayallerini bulmaya çalışmanın anlamı ne?
without someone to share it with.
Eğer bunları paylaşabileceğin birisi yoksa
Tell me what does it mean.
Söyle bana...ne anlamı var? ^^
………………………………………..
Genç kadın derin bir iç çekerek anahtarı çevirip evin içine girdi…..
Sisli ve YALNIZ bir Ankara sabahıydı…
Kendine kısık ateşte bir türk kahvesi pişirdi...
Minik üzerinde kıbrıs hatırası yazan tepsisine yerleştirdi dikkatlice...yanında bir bardak suyla...
En güzel kahve fincanını seçerdi hep..
Misafirler için saklamayı sevmezdi birşeyleri...
12 parça yemek setini bile ikinci gün gündeliğe ayırmıştı...
Bu dünyada ben zaten misafirken...neden saklayayım ki diye düşünürdü çünkü...
Keyif yapmaksaydı gaye..
Yapmalıydı....
Küçük tepsisiyle bilgisayar odasına doğru yürüdü..
Masaya kahvesini yerleştirdi...
Bilgisayarı açtı…
Ve yazmaya başladı...
Sisli ve yalnız bir Ankara sabahıydı....
Eternalflame
sezen aksu
05.03.2006 - 13:15Ele avuca sığmazdı deli gönlüm
Bir zamanlar neredeydi şimdi nerde
İster güneş ol yak beni
Yağmurum ol ağlat beni
Aklım başka duygularım başka yerde
Bir deli rüzgar savurdu beni böyle
Bu mutlu tutsak benim altın kafeste
İster güneş ol yak beni
Yağmurum ol ağlat beni
Zincirleri yüreğimin artık sende
Yok ağlatmaz asla beni bir gün ayrılık
Pişmanlığım nefret olmaz, öfke olmaz
Senden daha acı bir hasret bulunmaz
İster güneş ol yak beni
Yağmurum ol ağlat beni
Acılarla sevinçlerle yaşat beni
şimdi
05.03.2006 - 12:53O şimdi ne yapıyor?
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
O şimdi ne yapıyor
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
Her kara günümde onu bana
Tıpış tıpış getiren sevgili
Canımın içi ayaklar
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa ne bileyim
Fasulyenin neden
Bir türlü pişmediğini mi?
Yahut insanların çoğunun neden böyle
Bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor
Şu anda şimdi, şimdi.......
o
05.03.2006 - 12:51Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...
Oruç ARUOBA
gerçek dost
05.03.2006 - 12:43bir dostun sıcaklığına
öylesine yaslamak istiyorum ki başımı
ya omuzunu uzat sevgilim
ya da telleri kopuk
bir kemanı
kanadının altına sığınacak bir kuş arayan
eskimiş saçak gibiyim sensiz
ya da bütün balinaların
kıyıya vurup intihar ettiği bir deniz
bir hitit çanağıyım
toprağa gömülü
ve sen
ilk kazısını yapan bir arkeolog ürkekliğiyle
ellerinin arasına al beni
tek dileğimdir çünkü benim
sana yakın, bir sunay akın
Sunay AKIN
kadın
05.03.2006 - 12:41Bir kadın çocuktur aslında.
Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.
Bir kadın çılgındır aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size.
Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz.
CAN DÜNDAR
borç
05.03.2006 - 12:37Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz.
Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sırasıra.
Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
- Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklaştı;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.
- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam, şaşırdı;
- Ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
- Veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı:
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yağmura karıştı.
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
Alıntı...
balon
05.03.2006 - 12:35Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi izlerken, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu şaşkınlığa düşüren şey, “Bizim eve bile sığmaz” dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığıydı. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine izlemeye başlıyordu.
Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve tüm cesaretini toplayarak “Baloncu amca” dedi. “Biliyor musun, benim hiç balonum olmadı.” dedi..
Adam çocuğu şöyle bir süzdükten sonra, “Paran var mı? ” diye sordu. “Sen onu söyle.”
“Bayramda vardı” diye atıldı çocuk, “Önümüzdeki bayram yine olacak.”
“Öyleyse bayramda gel” dedi adam. “Acelem yok, ben beklerim.”
Çocuk sessizce geri döndü. Birkaç adım attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.
Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla izlerken, baloncu ona doğru dönerek “Küçük” diye seslendi. “Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm.”
Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı.
Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir süre onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.
Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından ötekilerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı.
Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa, patlayacağını çok iyi biliyordu.
İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adama dönerek, “Birini bana verecektiniz” dedi. “Hangisi o? ”
Adam “Seninki ağaçta kaldı evlat” dedi. “İstersen çık al.”
Çocuk kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakt ve “Olsun” diye mırıldandı.
“Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artık...”
:=((
bahar
05.03.2006 - 12:33Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,sevdanın suç ortağısın. Yapma bunu bana! ..
Bahar, yalvarırım çek git işine! ..
Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtüböcek...
Yapma bunu bana bahar,Böyle üstüme gelme! ..
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına,kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana! ..
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksinaşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları...
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
Yeşerttiğin çiçekler yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...yüreğim viraneye...
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni! ...
CAN DÜNDAR
Beyaz Gelincik
05.03.2006 - 02:05çukurova...
Hırsız Polis
05.03.2006 - 02:03^^sen imkansızsın
sensizlik imkansız...
aşk....imkansız....^^
şarkısına yeniden hayat veren dizi....
eMule / hırsızpolisimkansız.mp3
güzel
05.03.2006 - 02:00sevildiğindir...
kutsal sığınak
05.03.2006 - 01:49annemin kolları...
özlü sözler
04.03.2006 - 21:34^^Ora..et Labora...^^
Augustin Assomptionistes
zor
04.03.2006 - 21:33ne zor..
gökkuşaklarını düşlemek..
batan güneşler hakimken dünyanın bütün arka fonlarına..
ve perde inerken...
mutsuz maskelerini takmış insanların üzerine...
eternal
dans
04.03.2006 - 21:19When marimba rhythms start to play
Dance with me, make me sway
Like a lazy ocean hugs the shore
Hold me close, sway me more
Like a flower bending in the breeze
Bend with me, sway with ease
When we dance you have a way with me
Stay with me, sway with me
Dean Martin / Sway
Hayat kurtaran şarkılar
04.03.2006 - 21:07^^Only you, can make this world seem right
Sadece sen…dünyayı doğru şekilde gösterebilirsin..
Only you, can make the darkness bright
Sadece sen…karanlığı aydınlığa dönüştürebilirsin…
Only you, and you alone, can thrill me like you do
Sadece sen..ve tek başına sen….yüreğimi şu an yaptığın gibi titretebilirsin…
And fill my heart with love for only you
Ve kalbimi sadece senin aşkınla doldurabilirsin..
Only you, can make this change in me
Sadece sen…bende bu değişikliği yapabilirsin…
For it's true, you are my destiny
Çünkü gerçek olan bu…sen benim kaderimsin….
When you hold my hand, I understand the magic that you do
Sen benim elimi tutunca..üzerimdeki sihrini anlayabiliyorum..
You're my dream come true
Sen benim gerçekleşen hayalimsin…
Only you
Sadece sen….^^
aşk
04.03.2006 - 21:02L is for the way you look at me
O is for the only one I see
V is very, very extraordinary
E is even more than anyone that you adore can
Nat King Cole
huzur
04.03.2006 - 21:00There is no way to peace,
being at peace with yourself is the way.
Nahsti
çocuksun sen
04.03.2006 - 20:58Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
Murathan Mungan
damalı elbise içindeki kumral kızın kırmızı tokası
04.03.2006 - 11:24elbisenin damaları kırmızı renkse uyum sağlayacaktır...:=))
Özgür İnsan
04.03.2006 - 11:20yok.
kendi kemik kafeslerimize hapis ruhumuz....
cosette
04.03.2006 - 11:18Les Miserables...
yalnızlık
04.03.2006 - 11:16'Yalnızlık mı? Gerçeği söylemek gerekirse yalnızlık tek başına olmak
değildir. Düşünceler yalnız insanlara her zaman eşlik eder.
Çare bulunamayan yalnızlık başka bir şeydir.
Gerçek yalnızlık, karşısındaki insanın bakışlarında kendini gösteren yalnızlıktır.'
Michel del Castillo
Toplam 2464 mesaj bulundu