Suya yazı yazmak gibi seni sevmek
Yorgunum, üşüyorum
Yanındayım, ama yalnız ne çare
Suskunum huzursuzum
Gözlerinde uçurumlar korkup da yüzleşmeye
Bakışların kaçar gider gücüm yok yetişmeye
Düğüm düğüm oldu içim ne olur birşey söyle
Sen sustukça içimde isyanlar, çığlıklar
Gece avutmuyor gönlüm unutmuyor
Dokunduğum hiç bir ten senin gibi kokmuyor
Avuçlarımda eriyen buz gibisin
Damla damla akıp giden umutlarım gibisin
Çaresi derdinden daha zor
Yüreğimiz yetmiyor söylesene nerdesin
Gözlerinde uçurumlar korkup da yüzleşmeye
Bakışların kaçar gider gücüm yok yetişmeye
Düğüm düğüm oldu içim ne olur birşey söyle
Sen sustukça içimde isyanlar, çığlıklar
Gece avutmuyor gönlüm unutmuyor
Dokunduğum hiç bir ten senin gibi kokmuyor
Koyamadım kimseyi yerine sen gibi
Sevemedim kimseyi içimdeki sen gibi
benim belki de gizli bir bildiğim var
elbette ağlarım benim can kırıklarım var
senin gördüğn yanağımdan süzülenler
asıl içimde, içinde yüzdüğüm bir deniz var....
Matematik profesörü esine bir faks göndermis: 'Sevgili karicigim; 54 yasina
geldin, bildigin gibi bazi ihtiyaclarimi artik karsilayamiyorsun. Esim
olarak seninle mutluyum ve sana hic yalan söylemedim. Bunu da sana anlatinca
anlayisla karsilayacağindan eminim. Bu gece 18 yasindaki asistanimla Büyük
Otelde kalacagim. Gece yarisindan evvel gelirim. KOCAN'
Adam eve dönünce yemek masasinin üzerinde bir not bulmus: 'Sevgili
kocacigim; Sen de 54 yasindasin. Bu notu aldiginda ben de Deniz Otelde 18
yasinda bir delikanliyla birlikte olacagim. Sen ki matematikcisin bu isi cok
iyi bilirsin. 18, 54 ün icinde üc kere ama; 54, 18 in icinde kac
kere? ? ? .Bilmem anlatabildim mi? Onun icin sen bu gece beni bekleme yarin
görüşürüz. KARIN'
bir şarkı, bir koku insanı alıp çok uzaklara, çok eskilere götürebiliyor... bana seni hatırlatan bir çiçeklerin kaldı... birkaç hüzünlü şarkı.. bir de markasını bile bilmediğim parfümün.... yolda geçenlerden buram buram koktuğunda sen geçiyorsun sandığım... her sesi senin sesine döndüren.. her yüzü sen gösteren....
özlüyorum... kokunu....
Hayatımda karşıma çıkan belki de en uzun yol duruyordu karşımda.. en uzun, en güvenli, en güzel.... yanda akan mavi nehirler.. papatya kokuları vardı... sımsıkı sarılmıştım sana.. sımsıkı sarılmış ilerliyordum bu yolda... sevginle.. gözlerinle.. çiçeklerinle... öyle kaptırmıştım ki kendimi güzelliklere.. yanımdan ayrıldığını fark etmedim bile.. yalnızdım koca yolda.. yapayalnız.. elin elimden çoktan gitmiş.. bir çiçekler kalmıştı kucağımda..... çoktan solmuş.. boynu bükük mor çiçekler.... “bir gece ansızın gel yine.. elinde mor çiçeklerle” demiştin.. bekliyorsun diye.. ordasın diye geliyordum.. hiç bırakmadım kucağımdan o çiçekleri.. nefesim tıkanıncaya.. canım çıkıncaya kadar yürüdüm.. hem de yalnız... korktuğum zamanlar oldu.. yoktun...
Uzun bir yol sanıyordum.. sen yoktun.. yolum bir uçurumla son buldu... boşluğa baktım uzunca... göz yaşlarım aktı... aktı.... aktı.....
Bu aşk çıkmaz sokaktı...
Kucağımdaki çiçekler kendini boşluğa bıraktı....
insan nereye gideceğini bilirken kaybolmuş olur mu?
biliyordum nereye gideceğimi.. ne yapacağımı...
düştüm yollara.. adım adım geçtim ter kokan, çöp kokan, hayat kokan, insan kokan sokaklardan... her adımda yüzümdeki gergin gülümseme hafifledi.. taha bir oturdu üstüme sanki.... kaybolmuştum... yalnızdım. nereye gideceğimi biliyordum....
ilk terkedilişim değildi bu... ama son olacaktı... ben de terkediyordum artık kendimi.. hayatımın en anlamlı en güzel yolu beni terketmişti... yanından mavi ırmaklar akan.. mis gibi papatya kokan... en uzun yolum.. gitmişti... yolsuzdum.. kaybolmuştum... uzun süre aradım yeni bir yol.. hep karanlık hep karanlık... kötü ve zor yollar çıktı karşıma... yorulduğum anda.. en kaybolduğum anda buldum yolumu... biliyorum nereye gideceğimi...
sessiz melodiler yükseliyordu içimden yüzümdeki deli gülümsemeden.. insan kaybolunca delirebiliyormuş işte...
sessiz.. sakin.. yürüdüm onca yolu.. tek başıma.. yolsuz...
köprünün başına geldiğimde iyice aydınlanmıştı yolum......
daha bi sıklaştı adımlarım... daha yumuşadı gülümsemem..
önce içimde kalmış tüm kelimeleri çıkardım cebimden..... savurdum boğazdan esen serin rüzgara doğru.. belki yerlerine ulaşırlar bir bir.... belki... aman boşversene...
körünün korkuluğuna tırmandığımda saldım içimdeki içinde boğulduğum denizi..... bir hışımla hıçkırdım... boşaldı... ferahladım....
sonra....
sonra kendimi buldum..
kaybolmuştum..
denizim denize buluştuğunda...
kendim uzun bir yoldum aslında....
sonuna gelmiştim....
son bir teşekkürle hayatımdaki herşeye...
kendimi de saldım denize..... uçuyordum.. uçtukça kaçıyordum...
sonra kendimi buldum denizde.. denizimde.....
sonra..
sonra ne mi oldu...?
bendenim denizde kayboldu....
bulunmamacasına......
soğuk, karanlık pis bir otel odasında yalnız başına yaşayan bir ruh olmak ne kadar da kötü birşey.... bağırmak... çığlıklar atmak... ama sesini kimseye duyuramamak.... her gün gelen değişik yüzler... değişik hikayeler.. acılar, hüzünler...
dışarıdan bakıldığında 'bunun da problemi olur mu' diyebileceğiniz türden insanlar... güzel giyimli.. traşlı suratlar.. gel gör ki koltuğun altına sıkıştırılmış en ucuzundan şaraplar... yudum yudum içilir.. yavaş yavaş kendinden geçilir.. kim ne düşünceler dolaşıyordu milyonlarca beyin hücrelerinin arasında... hep bir merak.. hep bir iz bırakma tutkusu.. küflü duvarlara tırnaklarla yazı yazanlar... yatağın başucundaki kırık cam parçasını eline alıp... korkuyla bırakanlar....
belki...
belki dolaptaki ipten habersiz.. bir zamanlar benim soğuk ve donuk bedenimin sallandığı adi, ucuz ip..
şaşarım hep nasıl taşıdığını o ağırlığı o kadarcık ip parçasının...
odadaki tek taburenin üzerine çıkıp ipi tavana bağladığımda nasıl da ellerim titremişti... belki de kalbim titremişti... terkedilmişliğin verdiği acıyla... kendimi ona bağlamıştım... ona... sevgisine... sıcacık ellerine... ve beni yalnızlığımla başbaşa bıraktığında boşlukta kalmıştım.. kendimi attığım bu soğuk otel odasında kendimi bağlayacağım başka birşey arayacağımdan habersiz.. yudum yudum içmiştim köpeköldüreni... yudum yudum içtim geçmişi.....
en koptuğum anda... en korktuğum anda yalnızlıktan.... gözüme ilişen bir parça ip oldu....
düşünmeye fırsatım bile olmadı.. düşünmek istemedim belki de.. sadece kendimi bağlayacak birşey arıyordum ve buldum...
tabureye çıktım yavaşça.. ve titrek ellerle.. yaşlı gözlerle güzel bir düğüm attım ipe önce... ve sakin bağladım tavandaki kertiğe...
ipin sıcaklığını soğuk odada hissettiğim ilk yer boynumdu... tıpkı sıcacık elleri gibi....
son gözyaşım da süzülürken yanağımdan aşağıya.. ittim tabureyi... saldım kollarına kendimi.... her zaman yaptığı gibi nefessiz bırakmıştı beni... kollarında hep olduğu gibi kasıldı bedenim... ve her zmanakinden daha hissiz dışarı çıktı dilim....
artık sıcaktı.. sıcacıktı... oradaydım.. gülüyordum.. ölüyordum...
kaç kez ölüdrmüştü beni.. bir kez daha ölüyordum... ama bu sefer gülüyordum... fütursuzca...
çok kısa sürdü.. üzerinden iki gün geçmişti soğuk bedenimi bulduklarında... belli ki kaçamak yapmak için gelmiş bir çiftti... önce odaya kız girdi... neşeliydi.. gülüyordu... ama birden doldu kaldı... bir çığlık patlattı... karanlıkta yankılanan kulak tırmalayıcı tiz sesi herkesi ayağa kaldırmıştı... herkes.. herkes geldi...
önce bir bıçakla ipi kestiler.. çıkarttılar.. çok geç kaldıklarını anladılar.. biri çıkarttı ipi morarmış boğazımdan... fırlattı.. dolaba....
yerlerinden fırlamış gözlerim ve dışarı sarkmış dilimle öylece bakıyordum oysa ki ben onlara.. hafif bir gülümsemeyle...
çıkartıılar bedenmi...
unuttular beni...
o gün bugündür izlerim herkesi.. geleni gideni... uyarırım.. bağırırım.. duymaz beni kimse.. duyamaz...
ben o soğuk otel odasındaki hayalet...
hayat..
gerçek...
ölüm de....
Ölsemde Bir Kalsamda Bir Nasıl değiştin birden Sanki sen değildin Başın üstüne Yeminler eden Nasıl da değiştin bilmem Sanki sen değildin Aşk uğruna ölmekten Bahseden Mektupların da olmasa Kendimden şü ...
gibi
30.07.2005 - 13:17Suya yazı yazmak gibi seni sevmek
Yorgunum, üşüyorum
Yanındayım, ama yalnız ne çare
Suskunum huzursuzum
Gözlerinde uçurumlar korkup da yüzleşmeye
Bakışların kaçar gider gücüm yok yetişmeye
Düğüm düğüm oldu içim ne olur birşey söyle
Sen sustukça içimde isyanlar, çığlıklar
Gece avutmuyor gönlüm unutmuyor
Dokunduğum hiç bir ten senin gibi kokmuyor
Avuçlarımda eriyen buz gibisin
Damla damla akıp giden umutlarım gibisin
Çaresi derdinden daha zor
Yüreğimiz yetmiyor söylesene nerdesin
Gözlerinde uçurumlar korkup da yüzleşmeye
Bakışların kaçar gider gücüm yok yetişmeye
Düğüm düğüm oldu içim ne olur birşey söyle
Sen sustukça içimde isyanlar, çığlıklar
Gece avutmuyor gönlüm unutmuyor
Dokunduğum hiç bir ten senin gibi kokmuyor
Koyamadım kimseyi yerine sen gibi
Sevemedim kimseyi içimdeki sen gibi
zuhal olcay
30.07.2005 - 13:15adaşım... çok yetenekli bir hatunkişi...
gazi üniversitesi
30.07.2005 - 13:14mühendislik fakültesi kampüsten uzak olunca insan olayların dışında kalıyor.. kendini pek gazili gibi hissetmiyor.. :)
ahiret
30.07.2005 - 13:13sensizlik....
sanrı
30.07.2005 - 13:09aşk...
can kırıkları
30.07.2005 - 10:39benim belki de gizli bir bildiğim var
elbette ağlarım benim can kırıklarım var
senin gördüğn yanağımdan süzülenler
asıl içimde, içinde yüzdüğüm bir deniz var....
matematik
30.07.2005 - 10:16Matematik profesörü esine bir faks göndermis: 'Sevgili karicigim; 54 yasina
geldin, bildigin gibi bazi ihtiyaclarimi artik karsilayamiyorsun. Esim
olarak seninle mutluyum ve sana hic yalan söylemedim. Bunu da sana anlatinca
anlayisla karsilayacağindan eminim. Bu gece 18 yasindaki asistanimla Büyük
Otelde kalacagim. Gece yarisindan evvel gelirim. KOCAN'
Adam eve dönünce yemek masasinin üzerinde bir not bulmus: 'Sevgili
kocacigim; Sen de 54 yasindasin. Bu notu aldiginda ben de Deniz Otelde 18
yasinda bir delikanliyla birlikte olacagim. Sen ki matematikcisin bu isi cok
iyi bilirsin. 18, 54 ün icinde üc kere ama; 54, 18 in icinde kac
kere? ? ? .Bilmem anlatabildim mi? Onun icin sen bu gece beni bekleme yarin
görüşürüz. KARIN'
güzel
30.07.2005 - 09:18güzelim
güzelsin
güzel
güzeliz
güzelsiniz
güzeller..
içinden bir seni seçtim.... de demiş kenan abimiz...
bana yazmış sanırım o şarkıyı.. :)
maske
30.07.2005 - 09:03tak etti canıma.. bu maskeli balo..
tedavül
30.07.2005 - 09:01senin aşkın tedavülden kalktı artık....
manyak
30.07.2005 - 09:00seni sevdikten sonra başgösteren.. ayrılınca azan bir hastalık.. manyak oldum iyice... hayırlı olsun...
parfüm
30.07.2005 - 08:57bir şarkı, bir koku insanı alıp çok uzaklara, çok eskilere götürebiliyor... bana seni hatırlatan bir çiçeklerin kaldı... birkaç hüzünlü şarkı.. bir de markasını bile bilmediğim parfümün.... yolda geçenlerden buram buram koktuğunda sen geçiyorsun sandığım... her sesi senin sesine döndüren.. her yüzü sen gösteren....
özlüyorum... kokunu....
kadın
29.07.2005 - 16:03bana kadın olduğumu hissettiren ilk sendin...
ama yarım bıraktın....
Çıkmaz Sokak
29.07.2005 - 15:20Hayatımda karşıma çıkan belki de en uzun yol duruyordu karşımda.. en uzun, en güvenli, en güzel.... yanda akan mavi nehirler.. papatya kokuları vardı... sımsıkı sarılmıştım sana.. sımsıkı sarılmış ilerliyordum bu yolda... sevginle.. gözlerinle.. çiçeklerinle... öyle kaptırmıştım ki kendimi güzelliklere.. yanımdan ayrıldığını fark etmedim bile.. yalnızdım koca yolda.. yapayalnız.. elin elimden çoktan gitmiş.. bir çiçekler kalmıştı kucağımda..... çoktan solmuş.. boynu bükük mor çiçekler.... “bir gece ansızın gel yine.. elinde mor çiçeklerle” demiştin.. bekliyorsun diye.. ordasın diye geliyordum.. hiç bırakmadım kucağımdan o çiçekleri.. nefesim tıkanıncaya.. canım çıkıncaya kadar yürüdüm.. hem de yalnız... korktuğum zamanlar oldu.. yoktun...
Uzun bir yol sanıyordum.. sen yoktun.. yolum bir uçurumla son buldu... boşluğa baktım uzunca... göz yaşlarım aktı... aktı.... aktı.....
Bu aşk çıkmaz sokaktı...
Kucağımdaki çiçekler kendini boşluğa bıraktı....
kaybolmak
29.07.2005 - 14:28insan nereye gideceğini bilirken kaybolmuş olur mu?
biliyordum nereye gideceğimi.. ne yapacağımı...
düştüm yollara.. adım adım geçtim ter kokan, çöp kokan, hayat kokan, insan kokan sokaklardan... her adımda yüzümdeki gergin gülümseme hafifledi.. taha bir oturdu üstüme sanki.... kaybolmuştum... yalnızdım. nereye gideceğimi biliyordum....
ilk terkedilişim değildi bu... ama son olacaktı... ben de terkediyordum artık kendimi.. hayatımın en anlamlı en güzel yolu beni terketmişti... yanından mavi ırmaklar akan.. mis gibi papatya kokan... en uzun yolum.. gitmişti... yolsuzdum.. kaybolmuştum... uzun süre aradım yeni bir yol.. hep karanlık hep karanlık... kötü ve zor yollar çıktı karşıma... yorulduğum anda.. en kaybolduğum anda buldum yolumu... biliyorum nereye gideceğimi...
sessiz melodiler yükseliyordu içimden yüzümdeki deli gülümsemeden.. insan kaybolunca delirebiliyormuş işte...
sessiz.. sakin.. yürüdüm onca yolu.. tek başıma.. yolsuz...
köprünün başına geldiğimde iyice aydınlanmıştı yolum......
daha bi sıklaştı adımlarım... daha yumuşadı gülümsemem..
önce içimde kalmış tüm kelimeleri çıkardım cebimden..... savurdum boğazdan esen serin rüzgara doğru.. belki yerlerine ulaşırlar bir bir.... belki... aman boşversene...
körünün korkuluğuna tırmandığımda saldım içimdeki içinde boğulduğum denizi..... bir hışımla hıçkırdım... boşaldı... ferahladım....
sonra....
sonra kendimi buldum..
kaybolmuştum..
denizim denize buluştuğunda...
kendim uzun bir yoldum aslında....
sonuna gelmiştim....
son bir teşekkürle hayatımdaki herşeye...
kendimi de saldım denize..... uçuyordum.. uçtukça kaçıyordum...
sonra kendimi buldum denizde.. denizimde.....
sonra..
sonra ne mi oldu...?
bendenim denizde kayboldu....
bulunmamacasına......
otel odası
29.07.2005 - 11:50soğuk, karanlık pis bir otel odasında yalnız başına yaşayan bir ruh olmak ne kadar da kötü birşey.... bağırmak... çığlıklar atmak... ama sesini kimseye duyuramamak.... her gün gelen değişik yüzler... değişik hikayeler.. acılar, hüzünler...
dışarıdan bakıldığında 'bunun da problemi olur mu' diyebileceğiniz türden insanlar... güzel giyimli.. traşlı suratlar.. gel gör ki koltuğun altına sıkıştırılmış en ucuzundan şaraplar... yudum yudum içilir.. yavaş yavaş kendinden geçilir.. kim ne düşünceler dolaşıyordu milyonlarca beyin hücrelerinin arasında... hep bir merak.. hep bir iz bırakma tutkusu.. küflü duvarlara tırnaklarla yazı yazanlar... yatağın başucundaki kırık cam parçasını eline alıp... korkuyla bırakanlar....
belki...
belki dolaptaki ipten habersiz.. bir zamanlar benim soğuk ve donuk bedenimin sallandığı adi, ucuz ip..
şaşarım hep nasıl taşıdığını o ağırlığı o kadarcık ip parçasının...
odadaki tek taburenin üzerine çıkıp ipi tavana bağladığımda nasıl da ellerim titremişti... belki de kalbim titremişti... terkedilmişliğin verdiği acıyla... kendimi ona bağlamıştım... ona... sevgisine... sıcacık ellerine... ve beni yalnızlığımla başbaşa bıraktığında boşlukta kalmıştım.. kendimi attığım bu soğuk otel odasında kendimi bağlayacağım başka birşey arayacağımdan habersiz.. yudum yudum içmiştim köpeköldüreni... yudum yudum içtim geçmişi.....
en koptuğum anda... en korktuğum anda yalnızlıktan.... gözüme ilişen bir parça ip oldu....
düşünmeye fırsatım bile olmadı.. düşünmek istemedim belki de.. sadece kendimi bağlayacak birşey arıyordum ve buldum...
tabureye çıktım yavaşça.. ve titrek ellerle.. yaşlı gözlerle güzel bir düğüm attım ipe önce... ve sakin bağladım tavandaki kertiğe...
ipin sıcaklığını soğuk odada hissettiğim ilk yer boynumdu... tıpkı sıcacık elleri gibi....
son gözyaşım da süzülürken yanağımdan aşağıya.. ittim tabureyi... saldım kollarına kendimi.... her zaman yaptığı gibi nefessiz bırakmıştı beni... kollarında hep olduğu gibi kasıldı bedenim... ve her zmanakinden daha hissiz dışarı çıktı dilim....
artık sıcaktı.. sıcacıktı... oradaydım.. gülüyordum.. ölüyordum...
kaç kez ölüdrmüştü beni.. bir kez daha ölüyordum... ama bu sefer gülüyordum... fütursuzca...
çok kısa sürdü.. üzerinden iki gün geçmişti soğuk bedenimi bulduklarında... belli ki kaçamak yapmak için gelmiş bir çiftti... önce odaya kız girdi... neşeliydi.. gülüyordu... ama birden doldu kaldı... bir çığlık patlattı... karanlıkta yankılanan kulak tırmalayıcı tiz sesi herkesi ayağa kaldırmıştı... herkes.. herkes geldi...
önce bir bıçakla ipi kestiler.. çıkarttılar.. çok geç kaldıklarını anladılar.. biri çıkarttı ipi morarmış boğazımdan... fırlattı.. dolaba....
yerlerinden fırlamış gözlerim ve dışarı sarkmış dilimle öylece bakıyordum oysa ki ben onlara.. hafif bir gülümsemeyle...
çıkartıılar bedenmi...
unuttular beni...
o gün bugündür izlerim herkesi.. geleni gideni... uyarırım.. bağırırım.. duymaz beni kimse.. duyamaz...
ben o soğuk otel odasındaki hayalet...
hayat..
gerçek...
ölüm de....
belki
27.07.2005 - 17:25Belkilerimi boncuk yaptım
Dizdim bir ipliğe
Uzun bir yol oldu
Kalbimden sensizliğe
çile
26.07.2005 - 10:50çek çek bitmiyor...
nereye kadar?
ekmek
26.07.2005 - 10:49seviyorum seni...
ekmeği tuza banıp
banıp yer gibi...
veda şarkıları
26.07.2005 - 10:47Yanlızlığım sana emanet
Ben aslında öyle bir şarkı yazmak isterdim ki
İçinde sen, ben ve sevmek yalnızca
Ninniler söyleyebilseydim
Uyusaydın kollarımda
Öyle bir şsk ki dokunsaydı sonsuza
Bu şarkıyı herkes söylemek isterdi
Ama kimse ayrılığa, ölüme, yağmura dur diyemedi
Bir gün kabalık edersem
Habersiz çekip gidersem
Yalnızlığım sana emanet
Çiçeklerimiz solmasın
Artık kaybetmek olmasın
Anılardan, baharlardan tüket
nargile
26.07.2005 - 10:45cappuchino...
kurban
26.07.2005 - 10:45yalan dostum aşk diye birşey yok
aşk dediğin üç günlük eğlence...
bilemedin beş gün sürsün
kapılıp da sürünen çok....
benim gibi.. :)
gamze
26.07.2005 - 10:39bazılarının belinde de bulunan küçük güzel çukurlar...
ayrılık şarkıları
26.07.2005 - 09:22Dipteyim sondayım depresyondayım
Kara duman çıktı raydan
Asılıdır eleğim
Ben acıyı sende tattım
Yarımcadır yüreğim
Yağmurlarım yağmaz oldu
Düşlerim kurudu
Çatladı topraklarım
Ekinim....... soldu
Dipteyim sondayım
Depresyondayım
Yalvarırım gelde kurtar
Beni tanımla
Cümleler içinde kullan
Yepyeni anlamlara sal
Toplam 117 mesaj bulundu