Ben veda etmeyi hiç beceremem.
Duygularımı da pek açığa vuramam zaten.
Bu veda çok, çok zor geliyor bana….
Aslında hiç böyle son bir görüşmeye gerek yoktu.
Ama insanın kanı durmuyor işte, ne varsa bu son anlarda? …
Senden hatırlamanı bile istemiyorum,
Sadece temizliği ve saflığıyla yaşatalım bu aşkı.
Kalbimizin kuytu bir köşesinde…
Ne güzel başlamıştı…
Geceler boyu uykusuz kaldık birbirimizi düşünmekten,
En güzel heyecanları, en güzel bakışları yaşadık.
Hemen aşkı yaşadık, zamanı durdurup utançları ve sitemleri yaşadık.
Kavgaların en güzelimi biz yaptık,
Çünki barışmakta ayrı bir zevk veriyordu bize.
Çok sevdim.
Fakat doruğuna vardık kutsal duyguların.
Aşk yeminleri ettik tutamayacağımızı bile bile…
Günlerce aylarca yıllarca yalnız ikimiz varmış gibi yaşadık.
Ne alaylı bakan gözlere, ne de bir dost sözüne aldırdık.
Kendi ateşimizle yandık, en önemlisi de birbirimizi anladık.
Romantik şarkıları, serin akşam üstleri yaşadık seninle.
Gerçek aşkı tattık, seninle; bunu sende biliyorsun.
Öyleyse hep aynı duygularla kalmalı değil mi?
Biz birlikte olmasakta…
Güzel başlayan çok güzel yaşanan bu aşkı aynı temiz duygularla bitirmeliyiz.
Şimdi de ayrılığın en güzelini, en zorunu biz yaşıyoruz yine…
Lütfen! … Ağlama…
Neden benimkilerle yaşıyor göz yaşların?
Sen benim güçlü kocaman sevgilim değil misin?
Güçlüsündür sen…
Seni hep böyle hatırlamak istiyorum, haydi sil göz yaşlarını.
Havada kararmak üzere.
Zaman bize hep acımasızdı zaten.
Yine öyle çabuk olmamızı istiyor herhalde…
Sana bir şey söylemek istiyorum.
Ne kadar ayrılığa mecbur olsakta unutma ki seni çok seviyorum.
Bir de küçük bir istek; arkana dönüp bakma, tamam mı?
Her şey burda bitsin, burda kalsın.
HOŞÇAKAL…
Ölmek gibi sürüne sürüne, yeğlemek gibi şerefsizce anılmayı
Ya da yıkılmak boylu boyunca, bin kere, milyon kere,
Ah seni sevmek nasıl birşey bilir misin?
Her gün günde en az iki kere düşmek demek, delicesine,
Delirmişçesine ahlar çekmek demek,
Kalpten çıkmaz bir hançeri taşımak demek yıllarca,
Belki bir gün yerinden çıkar o hançer ama yarası asla kapanmaz demek,
İşte böyle seni sevmek, delice delirmişçesine haykırmak,
Sürüne sürüne yalvarmak demek, alaycı kahkahaların arasında ölmek demek,
Ah seni sevmek, seni sevmek var ya, ölüm demek, yaşarken ölmek,
Ama seni sevmek yine de ben de sevdim diyebilmek demek,
Asla bir daha aptalca sevmemek demek, asla birini incitmemek demek,
Ya da incitmekten ölmek kadar korkmak demek,
İşte bu seni sevmek, ilk ve en derince bir yara almak ve
İkincisinden korkmak korkusundan bin kez ölmek demek,
Sevememek bir daha asla eskisi gibi ve gülememek demek,
Ah işte seni sevmek bu demek,
Bitmiş bir sayfanın tıkırdayan sesleri arasından
Ahlı vahlı ağlayan bir genci duymak demek,
Gecenin bir yarısı, sen de nerden çıktın demek,
Ya da en güzel anında bir ah gibi içine oturmak demek,
Tıkalı kalmış hevesler, neşeler, hayaller bu gece bitsin;
eskisi gibi ışıltılı güzel günlere başlayalım ne olur demek,
içinden yine de her şeye rağmen
Doğru olanın bu olduğunu, ayrılmak olduğunu bilmek,
Yürürken sokakta yüzümü saklamam demek herkeslerden,
Bir daha isteyememek demek sevilmeyi ve sevmeyi,
Kahrolası zindanlara ıslah olmuş halde geri dönmek demek,
Kimseye öfkelenememek ve duygulanamamak demek, delirmek kısaca
Ya da bitmek bir son gibi filmde ama hayır asla bitememek,
Seni sevmek, ah işte seni sevmek bu karanlıkta,
Ağlar halde üşümek bu odada ya da dişlerini sıkıp ölmeyeceğim demek,
Ama bunu derken yaklaşan ölümü hissetmek demek,
Of… Oflayınca geçiyor acısı, geçer mi? hep oflasam diner mi acısı?
Diye medet ummak demek, ya da sevgisini ateş haldeyken
Etten yüreğine canlı canlı bastırmak demek,
Bir süre sonra acımaz, kış soğutur diye düşünmek demek,
Mümkün olsa yeniden, bin kez, yüzbin kez katlanmak demek bu acılara,
Onca acıların arasından sanki cımbızla güzel anları toplamak demek,
Güzel anları abartıp da bin kez yaşamak demek,
İşte cennetim bu anlarda gizlidir,
İşte bana verdiğin sadece budur aslında diye düşünmek demek,
Seni sevmek, ah delice, delirmişçesine asla demek, asla!
Ve yeniden başlamak her şeye ve her şeye rağmen!
Yıkılmadan yoluna devam etmek demek, harabe bir evde yaşamak demek artık
Kalbim evimdir! evimse bir harabe artık, işte o artık bir garip misafirhane,
Herkese açıktır kapım ne de olsa örtemem her yanımı,
Yıkık yanlarınla ortalığa dimdik çıkabilmek demek, ey sevgili sakın yıkılma,
İşte seni sevmek yıkıntılarla da olsa ayakta kalabilmek demek,
Bir gün mutlaka! diye dişlerini sıkmak, sabırla beklemek güzel günleri,
Belki de hiç gelmeyecek baharı, kelebekleri, hoş kokulu bulut evimizi
Beklemek, yapayalnız göklerde uçmak demek, hep aynı bulutun etrafında
Acaba… acaba… demek, yıllarca buraya, yani aynı hayallere tutsak kalmak,
Kalacağını bilmek ve ayrılamamak demek, avuç içindeki kelebeğe bakarken,
Hiç kıpırdayamamak ya da bitivermek o güzelliğin içinde,
Bitmeyi istemek isterken de öldüğünü bilmemek demek,
İşte seni sevmek bitmeyen bir kötü sonda, hep o son anı yaşamak demek,
İşte o son ve kötü anlarda bile kıpır kıpır bir yaşam pınarı hissetmek,
Onu da saçma sapan şiirlere vurabilmek demek, sonunda yine bitmek…
En ucunda hep kalabilmeyi istemek ölümün,
Çaresiz kalmak demek, bir tuzakta
Ya da mıhlanmak bi koleksiyona kelebek gibi…
Yıllar geçerken, yaşamak gözlerde ama çoktan ölmüş olmak demek,
Bir ah çekmek ve herkesler duysun istemek,
Ya da kimseler duymasın da üzülmesin istemek,
İşte seni sevmek, tertemiz defterken daha, yakılmak demek,
Küllerin arasında bir tek şiir olarak kalmak böylece,
Ve sonrasını yaşamak demek bir ömür boyu,
Mezara girip de kurtulmayı ummak demek,
Ama asla ölmemek, ölememek
Bitmiyor acısı, dinmiyor işte, dinmeyecek derken,
Bir amaç bulmak ve bunla yaşamak demek,
Ömür boyu mutluluklar dilemek herkese,
Asla eskisi kadar mutlu olamayacağını bile bile,
Abartmak her şeyi, sevgisini, sevilmeyi, işte ben buyum demek,
Eksik, hatalı, kusurlu bir yaşamda, mükemmel işleyen bir zihne rağmen,
Hata vermek sonuçlarda, kalpte düzelmez bir yara demek seni sevmek
Kelimeleri bulamamak, yazamamak şiirleri eskisi gibi,
Ve bitirmek düşleri o düşlerle bitmek demek burada..! ! !
Ben Seni görmeden sevdim…
Yorgun gecelerde titreyen bir yanı yetim,
bir yanı öksüz yüreğimle sevdim seni.
Ey gönül bahçemde büyüttüğüm Nazlı Çiçek…
Ey sevdamın adı, aşkın gerçek anlamı…
Bu hasret bu gurbet söyle, söyle ne zaman bitecek…
Ben Seni görmeden sevdim…
Yolunu gözledim bir Medine sabahı.
Ellerimde güller, güller ki kokunu aldığım…
Kokunu alıp yandığım, yanıp yanıp ağladığım…
Ben seni görmeden sevdim…
Gözlerini gözlerime değdir Efendim.
Ellerini ellerime…
Sevmeyi Senden öğrendim ilkin…
Sevilmesi gereken her şeyi Senden…
Şefkat seninle mânâ buldu.
Buz çöllerini Seninle aştım…
Ab-ı hayat sundun sıcak ikliminle…
Gözlerini gözlerime değdir…
Ellerini ellerime Efendim…
Ben Seni görmeden sevdim…
Bahar yüzlü insanlar bildim etrafında pervane…
Onlardan biri olmak istedim hep.
Her emrine amade…
Seninle yaşamak…
Seninle ölmek…
Seninle ağlamak…
Ve Seninle tebessüm etmek…
Aynı sofrayı Seninle paylaşmak istedim.
Ama en çok Seni, Seni görmek istedim.
Göremesem de,
Ben Seni görmeden sevdim…
Veysel Karani sabrıyla büyüttüm sevgimi…
Hüznü yoldaş ettim…
Kâh yeller gibi estim Yemen’de…
Kâh Mecnun gibi düştüm çöllere…
Bil ki, ölüm kapımı çalıp geldiğinde,
Ne zaman, nasıl, kimbilir nerede,
Ben Seni görmeden sevdim
Ben Seni görmeden sevdim…
Rüyalarım var Sana dair…
Özlemlerim var Sana…
Al yüreğim Senin olsun Sultan’ım…
Uyandır beni Aşk’a…
Ey Gül-i Vefa…
Ey Rahmet Sağanağı…
Yağmur yağmur, tane tane düştünde gönlüme,
Kurak topraklarım hayat buldu gelişinle…
Ben Leyla çölünde seraplar gördüm çok zaman…
Boş hülyalara daldım, kayboldum…
Su içtiğim pınarlara ateşler dokundu…
Ben aşkımın hicranını sırtımda taşıdım…
Ben Seni görmeden sevdim…
Seni görmeden seven milyonlarca sevdalı gibi…
En berrak duyguları besledim Sana…
En nadide hisleri…
Gel Efendim, al götür beni uzaklara…
Düşmeden gülün tuzaklara…
Gözlerimde yaş akar durur…
Bu ayrılık beni yakar vurur…
Gözlerini gözlerime değdir…
Ellerini ellerime Efendim…
Herkesin konustugu dünyada
ben sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konusuyorum simdi yalniz…
yalniz yüregimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor…
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarima
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martilar…
umutlarimi sarip rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yildiz yapip serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor…
Sustum!
Tam acilarimi haykiracaktim ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir ciglik kaniyor demedim, en derininde
yüregimin…
icimdeki volkanlari bogarak sustum!
acmadim kimselere yüregimi
hanceri sadece kendime sapladim
sapladim ve sustum!
hüznü yüzümde,
acilari gözlerimde topladim sustum! ..
Sustum!
sustu dudagimdaki sarki,
gözlerimdeki siir
yaralari yalayan rüzgar
sokaklarinda kahroldugum sehir
gözlerim konusuyor yalniz!
Saci agarmis hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandiginda gözlerim
gökte simsek olup cakiyorum
kimse görmüyor…
Sustum!
tuz basip yaralarima!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
icinde volkanlar tasiyan bir dervis gibi
yaslanip yalnizligin duvarina
gül döküp kalabaliklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor…
Sustum!
tam sevdigimi haykiracaktim ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dag, sustu toprak
acilar konusuyor simdi yalniz
yarali gönlümün sizilari konusuyor
tutup öldürüyorum icimdeki sevdalari bir bir
atiyorum ucurumlardan
kimse görmüyor
Ne zaman
dudaklarindan öpmeye kalksam hayati
saclarini koklasam rüzgarlarin
icimde incecik bir sevgi ürperiyor
sari hüzünler dökülüyor gönül bahceme
gelmiyor bekledigim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyasi olup dökülüyorum kaldirimlara
kimse silmiyor
yagmur dinmiyor
sevdigim bilmiyor
Sustum!
sustu benimle sari sabir,
sustu hasret, sustu zaman
yalniz gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor
Sustum!
icimde dalgalar kabardikca volkanlar gibi
sustum
sustu dudagimdaki siir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykirdi isyanimi
simsekler haykirdi
sadece ben duydum
sadece ben
Ey besigini sallayip bogdugum hayat
ey kucagimda büyütüp öldürdügüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acilarim konusuyor yalniz
yarali gönlümün sizilari konusuyor
Ben sustum!
susmuyor yüregimi kavuran kasirga
pencereme vuran yagmur damlalari
susmuyor disarda inleyen rüzgar
yildizlar küs
ay üzgün
yagmur dinmiyor
icimde binlerce siir kaniyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
sustum!
sustu benimle sari sabir, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acilar konusuyor yalniz
acilarim konusuyor
kimse duymuyor…
duymuyor…
duymu…
duy…
Gün öyle bir gün ki, baba evladından kaçar, evlat annesineden…
Ne mal fayda verir insana, ne de çoluk çocuk.
İnsan amelleriyle başbaşa…
Gün öyle bir gün ki, mahşer gibi değil; mahşerin ta kendisi.
Her insanın mutlaka göreceği, yaşayacağı bir gün.
O gün ile aramızda sadece ölüm var…
Anlatan Hazreti Peygamber;
Allah mahşer günü öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar.
Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir.
Güneş onlara yaklaşır.
Gam ve sıkıntı insanların tahammül edemeyecekleri dereceye ulaşır…
Öyle ki insanlar: “İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz?
Bizlere şefaat edecek birini bilmiyor musunuz? ” demeye başlarlar.
Birbirlerine: “Babamız Adem var” derler ve O’na gelirler.
“Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı.
Kendi ruhundan sana üfledi. Bütün isimleri sana öğretti.
Meleklerine senin önünde secde ettirdi.
Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? ” derler.
Adem Aleyhisselam: “Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Aslında şefaate benim yüzüm yok.
Çünkü cennette iken Allah beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben bu yasağa asi oldum.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Nuh Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
İnsanlar Nuh Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen Resullerin ilkisin.
Allah seni çok şükreden bir kul; Abden şekûrâ diye isimlendirdi.
İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?
Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? ” diyecekler.
Nuh Aleyhisselam da şöyle diyecek:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavminin aleyhine, beddua olarak yaptım.
Nefsim…Nefsim…Nefsim…
Benden başkasına gidin. İbrahim Aleyhisselam‘a gidin.”
İnsanlar İbrahim Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey İbrahim! Sen Allah’ın Peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin.
Bize Rabbin nezdinde şefaat et. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? ” diyecekler.
İbrahim Aleyhisselam onlara:
“Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Musa Aleyhisselam‘a gidin.”
İnsanlar Musa Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey Musa! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Allah seni risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı.
Bize Allah nezdinde şefaatte bulun.”
Musa Aleyhisselam da:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok.
Çünkü ben öldürülmesiyle emrolunmadığım bir cana kıydım.
Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeter.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. İsa Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
İnsanlar İsa Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey İsa! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Meryem’e attığı bir kelamısın. Ve kendinden bir ruhsun.
Üstelik sen beşikteyken insanlarla konuşmuştun.
Rabbin nezdinde bize şefaat et.”
İsa Aleyhisselam da diğer peygamber kardeşleri gibi:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.” diyecek.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Muhammed Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
Ve insanlar bana gelecekler.
“Ey Muhammed! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Bütün peygamberlerin sonuncususun.
Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu.
Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun.
Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? ” diyecekler.
Bunun üzerine ben Arş’ın altına gideceğim.
Rabbim için secdeye kapanacağım.
Derken Allah, benden önce hiç kimse için açmadığı methü senaları benim için açacak.
Ben onlarla Rabbime methü senalarda bulunacağım.
Sonra:
“EY MUHAMMED!
BAŞINI KALDIR VE İSTE.
İSTEDİĞİN SANA VERİLECEK.
ŞEFAAT TALEP ET. ŞEFAATİN YERİNE GETİRELECEK.” denilecek.
Ben de başımı kaldıracağım:
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“EY MUHAMMED! ” denilecek.
ÜMMETİNDEN HESABI OLMAYANLARI
VE KALPLERİNDE HARDAL TANESİ KADAR İMAN BULUNANLARI
CENNET KAPILARINDAN İÇERİ AL.” denilecek.
Gün öyle bir gün ki, baba evladından kaçar, evlat annesineden…
Ne mal fayda verir insana, ne de çoluk çocuk.
İnsan amelleriyle başbaşa…
Gün öyle bir gün ki, mahşer gibi değil; mahşerin ta kendisi.
Her insanın mutlaka göreceği, yaşayacağı bir gün.
O gün ile aramızda sadece ölüm var…
Allah'ım!
Bağışlanmaz suçlarım var biliyorum, senden özür diliyorum! Ben sana layık kul olamadım.
Rasûlüme ümmet olamadım.!
Sana gelen yollarda kaybettiklerim kazandıklarımdan o kadar çok ki, günah denizinde yüzüyorum! Çıkmaya çalıştıkça batıyorum... Yardım et Allahım!
Ben aciz, güçsüz, zavallı bir kulum.. ama, kulunum işte.
Tek tesellim sana kul olmak. Ne olur Allahım, kulum dediklerinin arasına kat beni! Kulum de yeter bana! Senden gelene razıyım Allahım...
Kahrında hoş, lütfunda...
Sen cehennemi layık görürsen, senden geldiği için orayıda severim ben.
Beni kullarına bırakma Allahım. Keşkelerim o kadar çokki, keşke geriye dönme imkânım olsada hatalarımı telafî edebilsem...
Sana gelen yollarımı kapatma Allahım.. Rasûlüme giden yollarımıda kapatma.
Ben onu, sen sev dediğin için seviyorum! Seni sevdiğim için...
Hasretim dinermi bilmiyorum! Sanki ona kavuşmada ümitlerim bitiyor...
Her geçen gün dahada uzaklaşıyorum.. Kusur benim, hata benim ama ümitsizde değilim.
Olurya belki çağırır beni efendim. Hep bu ümitle yaşıyorum onu dünya gözüyle ziyaret edemesemde hiç değilse Veysel Karanî gibi görmeden sevmenin lütfunu esirgeme benden Allahım.
Sana ve Rasûlüme giden yolları aç Allahım. Beni günahlarımla değil rahmetinle yargıla ne olur!
Beni bana, beni nefsimin eline bırakma Allahım.
Ben nefsime güç yetiremiyorum, sen sahip çık Allahım.
Beni senden uzaklaştıracak dünya heveslerinden sana sığınırım.
Bir zamanlar, her seste her harekette senin zikrini hisseden kalbimi geri kazanmamda yardım et, kalbimi boş bırakma.
Öyle bir sevgi öyle bir aşk verki, kalbimde yalnızca senin ve rasulümün aşkı olsun.
Birde gözyaşlarımı alma benden Allahım.
Kalbimi, ruhumu temizleyen ve beni sana yaklaştıran gözyaşlarımı...
Sen, settarsın Allahım, ayıp örtersin. Ayıplarımı ört Allahım.
Sen, rezzaksın; Rızık verirsin. Benim günahlarıma bakıpta rızkımızı kesme Allahım; Affet Allahım!
Affa layık olmasamda...
Amin.
Yürekdir konuşan her zaman, dilin söylediğine bakmayın,
Sevgidir her zaman ayakta tutan,ayaklarınıza bakmayın,
Ruhunuzdur işiten güzel sözleri, kulaktır sanmayın,
Özlemdir taşıyan sizi, araçtır sanmayın,
Aşktır sizi hayata baglayan, para pulda aramayın.
DOST'dur sizi bittiğiniz anda sarıp sarmalayan, SEVGİLİ sanmayın...
Her bir hâllerini özledim anne,
Sen gittin gideli boş kaldı yerin,
Gonca güllerini özledim anne.
Yerde seni, gökte seni ararım,
Gece yıldızlardan seni sorarım.
Boynum bükük saçlarımı tararım,
Pamuk ellerini özledim anne.
Şefkatinle gel, renklensin düşlerim,
Sevginle silinsin şu gözyaşlarım,
Her zorluğu, her engeli aşardım,
Senin varlığınla mutlu yaşardım,
Sabah akşam kucağına koşardım,
Sıcak kollarını özledim anne
Güle güle sevdiğim bahtın açık olsun
Bütün özlediklerimiz seni bulsun
Ne ilk temennim bu ne son olacaktır
Hasretlere benden de selam olsun
Geri döneceksen eğer yolu biliyorsun
Git diyen yok ki sana gidiyorsun
Aşkı sen öğretmiştin unutmayı da öğret
Seni nasıl sevdiğimi bilmiyorsun...
Ne vardı ayrılığa koşup da sarılacak
Hasretinde gözyaşı var görmüyorsun
Neydi bizi ayıran?
Neydi bizi kıran?
Kim olmuş ki ayrılıkla mutlu olan?
Her gurbet yolcusunun bir sılası vardı
Senin sılan şu gönlüm
Senle dolan......
Bitti, seninle aramızdaki sevgi öldü. Sanırım boşanmaktan başka çaremiz yok.” Eveeet! .. Şimdilerde pek sık duyar olduk böyle cümleleri. Peki ama neden? İşte nedenlerden birkaçı:
SAYGISIZLIK
Kimi eşler, evlenir evlenmez “Karı-koca arasında resmiyet mi olur? ” düşüncesiyle saygıyı rafa kaldırıyorlar. Halbuki saygı sevgiyi besler. Her kaba söz ve davranış, sevgi duvarından koparılan tuğladır.
SEVGİSİZLİK
Kimileriyse evlendikten sonra “seni seviyorum” demeyi angarya görerek, “Ona devamlı sevdiğimi hatırlatmama ne gerek var? ” diyorlar. Sevgiyi açığa vurmamak odun atılmayan ateş gibi, sevgi ateşini söndürmektir.
İLGİSİZLİK
Saksıdaki menekşenizin gelişip çiçek açması için su neyse, sevgi çiçeğinizin büyüyüp gelişmesi için ilgi de odur. İlgi sevgi çeşmesinin musluğu, ilgisizlik kör tapasıdır.
İLETİŞİMSİZLİK
“İnsanın ihtiyacını en fazla tatmin eden kalbine karşı bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini karşılıklı değiştirsinler. Lezzetlerde ortak, kederli şeylerde birbirine yardımcı olsunlar. Evet bir işte hayrette kalan bir adam, birinin gelip kendisiyle o hayreti paylaşmasını ister.” Bu paylaşım olmadığı zaman eşler, kendilerini yalnız hisseder. Çünkü iletişim, sevginin dilidir. İletişimsizlik sevgi dilinin katilidir.
BENCİLLİK
Şefkat, merhamet ve fedakârlık duygusundan yoksun olarak erkeğin “yuvayı dişi kuş yapar” mantığıyla her şeyi kadından beklemesi; kadının da aşırı beklenti içinde olması sevginin ölümüdür. Çünkü, bencillik sevgiyi öğüten değirmendir.
NEGATİF DÜŞÜNCE
Bazı eşler, sürekli “Neden bana öyle söyledin? ” diye her şeyi yanlış değerlendirerek eşinin kendisini sevmediğini düşünür. Sürekli yanlış anlaşılan eş, kendisini savcı karşısında yargılanan suçlu gibi hissetmeye başlar. Negatif düşünce, sevginin ölüm fermanına atılan imzadır.
ALKOL, KUMAR GİBİ ALIŞKANLIKLAR
Alkol, sevgi çeşmesine atılan zehir, kumar sevgi yumağını mahveden bomba, kötü alışkanlıklar sevgiyi yutan canavardır.
KÜLTÜR BOŞLUĞU
Kitap okuma hastası olan birisiyle kitaptan nefret eden birisinin arasında uçurumdan başka ne olur?
HUY VE MİZAÇ UYUMSUZLUĞU
Birbirlerini sevseler de farklı huy ve mizaçta olan zıtlaşmalar, pişmiş sevgi aşına katılan soğuk sudur.
AİLE YAKINLARININ ARAYA GİRMESİ
Kayınvalide, görümce, hala, teyze vb. yakınların eşlerin arasına girmesi, eşler arası sevginin idam kararını veren aile mahkemesidir.
EŞİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMAK
Sürekli “şöyle hareket et, şöyle davran, şöyle konuş” diyerek eşi çocuk eğitir gibi eğitmeye kalkışmak, sevginin ölüm tuzağıdır.
ŞİDDET
Eşe atılan her tokat, sevgi bağını kesen bir makastır.
DİNİ İNANÇLAR
Birisi namaz kılarken diğerinin namazla alay etmesi… Ve sevgi dış güzelliğe kalır ve dünyevi ve nefsani olursa o sevgi çabuk bozulur
&&&&
Ey insan! Zor bir zamanda ey Allahım benim büyük bir derdim var demek yerine,ey dert benim büyük bir ALLAH'ım var diyenlerden ol.
Beklemeyeceksiniz bir şey arkadaşlarınızdan, arkadaşlıktan. Siz arkadaşlık, kardeşlik ne ise onun gereğini yapın, dost kelimesinin anlamını yaşayarak gösterin. Ama olur da bir vefasızlık görürseniz dost bildiğinizden, bir darbe yerseniz arkadaş dediğinizden yıkılmamanız için, sabır için baştan beklentisiz olmak gerekir. Hem bir şey bekleyerek yapılacak arkadaşlıkta, dostlukta samimiyet olur mu? Samimiyetsiz dostluk hiç olur mu?
Beklemeyeceksiniz bir şey sevgiden, sevdiğinizden, sevgilinizden. Yine en geniş anlamı ile ele alabilirsiniz sevgiyi, sevgiliyi. Ben seviyorum, o da sevsin diyebilirsiniz. Severken sevilmemek kolay gelmez kimseye. Ama asıl sevgi o sevmese de sevebilmek değil mi? Beklenti ile sevmek, karşılık beklemek adeta sevgiye pazarlık katma gibi bir şey olmaz mı? Hani diyor ya büyük söz sultanı: “Karşılık bulamama elemi”. Sevmede öyle bir noktaya gelinir ki karşılık beklenmez orada. Sebeplerden geçilir, sıfatlar aşılır orada. Güzel diye değil, O diye seversiniz. Böyle sevince güzellik gitse de, olmasa da seversiniz. Seviyor diye değil, sadece ve sadece O diye seversiniz, ilhamla seversiniz. İşte bu yüzden çok zordur; ama o nispette güzeldir sevmede karşılık beklememek, hak etseniz bile..
İlk kez hesaplaşıyorum kendimle...
Tuhaftır kalemi,kâğıdı ve seni
Onca sevmeme rağmen,
Sana ilk kez yazıyorum...
Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukkende seni düşünürdüm her gece,
Radyo dinler, şiir yazardım,
Her Çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik,
Ablam üç top yerdi, ben iki top,
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.
Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam,
Onun da yüzü hiç gülmedi,
Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını,
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.
Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil,
Gözlerimde hâlâ bir çocuk ağlar,
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar,
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe,
Ve hâlâ kulaklarımda annemin sesi,
Bitirsen şu okulu, bir işe girsen...
Şiirle karın doymadığı doğruydu,
Bak Cemil okudu mühendis oldu,
En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın,
Evinide aldı arabasını da...
Ben ise bağlama çalardım kendi halimce,
Sesim güzelmiş öyle derlerdi,
Nereden bilirdim,
Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi?
Hayat bana yalan söyledi.
Mektuplar yazardım Almanya da ki abime,
Okulu bitireceğime söz verirdim,
Masum düşlerimin o en sürgün adasında,
Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar
Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi,
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut,
Benim de güneşimi işte öyle çaldılar.
Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.
Sensiz geçen ger günü hesabıma yazdılar,
Şimdi öyle uzak ki...
Çay içip simit yediğimiz o günler,
Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler
Öyle uzak ki...
Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin,
Ekmek tanesine kanat çırpması,
Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni.
Fener stadında Beşiktaş maçı,
Ve parasızlığımız devam ederken,
Bütün mavilerimi sana vermiştim.
Kaybetmek alnıma yazılmış sanki
Olmadı bir tanem...
Hayat bana yalan söyledi.
Babanın tayini çıkıp ta gittiğiniz o kış,
Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza,
Sana söyleyememiştim ama, işten ayrılmıştı babam,
Kapanmıştı çalıştığı lokanta.
Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları,
Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla
Daha bir uzardı raylar.
Sitemlerim bile eğlenmişti hayata,
Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı,
Üstelik, üstelik sen de yoktun artık,
Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi,
Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.
Aslında her insan yenikti hayata,
Ve birazda küskün...
Son trende kaçınca istasyondan,
Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün,
Kendime düşmanlığım bu yüzden,
Hep kendime pişmanlığım...
Şimdi her şeyim yarım,
Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.
Bir silâhım olsaydı, bir silâhım,
Yoksulluğu şakağından,
Kaybetmeyi kalbinden,
Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.
Düzmece duygular harcım değildi,
Uzak denizlerin fırtınasıydım,
Karlı dağların kekliği...
Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.
Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar,
Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık,
Akşam olur şairlere gün doğar,
Bir kerecik söyle demiştin, söyleyememiştim hani
İşte şimdi söylüyorum:
Seni seviyorum.
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibi mi...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...
Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Hiç gereği yokken hayata giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. SONRA Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler
Aşk imkânsızı başarma çabasıdır. En ulaşılmaza âşık olunur bazen. Görünmez bir yolda yürümek, sonu olmayan bir kuyuya inmek, fırtınalı okyanusta sörf yapmak gibidir. Ulaşmak için amansız bir çaba verilir. Âşık için anlamlı bir çabadır. Sevgili, sevgilisinin dönmeyeceğini ve onu ebediyen yitirdiğini bildiği halde, umudunu yitirmez, “belki döner” diyerek ardından koşuşturur.
Ne... Olacak... Halim...
Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Unutmak ne dipsiz bir şeydir ki, unutanlara unuttuklarını bile unutturur. Unutulmak ne acı şeydir ki, unutulanın unutuluşuna ağlayışını kimse hatırlamaz. ‘Nisyan’dan unutuluştan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gün ...
hoşçakal
29.12.2010 - 16:56Hoşçakal
Ben veda etmeyi hiç beceremem.
Duygularımı da pek açığa vuramam zaten.
Bu veda çok, çok zor geliyor bana….
Aslında hiç böyle son bir görüşmeye gerek yoktu.
Ama insanın kanı durmuyor işte, ne varsa bu son anlarda? …
Senden hatırlamanı bile istemiyorum,
Sadece temizliği ve saflığıyla yaşatalım bu aşkı.
Kalbimizin kuytu bir köşesinde…
Ne güzel başlamıştı…
Geceler boyu uykusuz kaldık birbirimizi düşünmekten,
En güzel heyecanları, en güzel bakışları yaşadık.
Hemen aşkı yaşadık, zamanı durdurup utançları ve sitemleri yaşadık.
Kavgaların en güzelimi biz yaptık,
Çünki barışmakta ayrı bir zevk veriyordu bize.
Çok sevdim.
Fakat doruğuna vardık kutsal duyguların.
Aşk yeminleri ettik tutamayacağımızı bile bile…
Günlerce aylarca yıllarca yalnız ikimiz varmış gibi yaşadık.
Ne alaylı bakan gözlere, ne de bir dost sözüne aldırdık.
Kendi ateşimizle yandık, en önemlisi de birbirimizi anladık.
Romantik şarkıları, serin akşam üstleri yaşadık seninle.
Gerçek aşkı tattık, seninle; bunu sende biliyorsun.
Öyleyse hep aynı duygularla kalmalı değil mi?
Biz birlikte olmasakta…
Güzel başlayan çok güzel yaşanan bu aşkı aynı temiz duygularla bitirmeliyiz.
Şimdi de ayrılığın en güzelini, en zorunu biz yaşıyoruz yine…
Lütfen! … Ağlama…
Neden benimkilerle yaşıyor göz yaşların?
Sen benim güçlü kocaman sevgilim değil misin?
Güçlüsündür sen…
Seni hep böyle hatırlamak istiyorum, haydi sil göz yaşlarını.
Havada kararmak üzere.
Zaman bize hep acımasızdı zaten.
Yine öyle çabuk olmamızı istiyor herhalde…
Sana bir şey söylemek istiyorum.
Ne kadar ayrılığa mecbur olsakta unutma ki seni çok seviyorum.
Bir de küçük bir istek; arkana dönüp bakma, tamam mı?
Her şey burda bitsin, burda kalsın.
HOŞÇAKAL…
İnci KANDEMİR
seni sevmek
29.12.2010 - 16:51Seni Sevmek
Ölmek gibi sürüne sürüne, yeğlemek gibi şerefsizce anılmayı
Ya da yıkılmak boylu boyunca, bin kere, milyon kere,
Ah seni sevmek nasıl birşey bilir misin?
Her gün günde en az iki kere düşmek demek, delicesine,
Delirmişçesine ahlar çekmek demek,
Kalpten çıkmaz bir hançeri taşımak demek yıllarca,
Belki bir gün yerinden çıkar o hançer ama yarası asla kapanmaz demek,
İşte böyle seni sevmek, delice delirmişçesine haykırmak,
Sürüne sürüne yalvarmak demek, alaycı kahkahaların arasında ölmek demek,
Ah seni sevmek, seni sevmek var ya, ölüm demek, yaşarken ölmek,
Ama seni sevmek yine de ben de sevdim diyebilmek demek,
Asla bir daha aptalca sevmemek demek, asla birini incitmemek demek,
Ya da incitmekten ölmek kadar korkmak demek,
İşte bu seni sevmek, ilk ve en derince bir yara almak ve
İkincisinden korkmak korkusundan bin kez ölmek demek,
Sevememek bir daha asla eskisi gibi ve gülememek demek,
Ah işte seni sevmek bu demek,
Bitmiş bir sayfanın tıkırdayan sesleri arasından
Ahlı vahlı ağlayan bir genci duymak demek,
Gecenin bir yarısı, sen de nerden çıktın demek,
Ya da en güzel anında bir ah gibi içine oturmak demek,
Tıkalı kalmış hevesler, neşeler, hayaller bu gece bitsin;
eskisi gibi ışıltılı güzel günlere başlayalım ne olur demek,
içinden yine de her şeye rağmen
Doğru olanın bu olduğunu, ayrılmak olduğunu bilmek,
Yürürken sokakta yüzümü saklamam demek herkeslerden,
Bir daha isteyememek demek sevilmeyi ve sevmeyi,
Kahrolası zindanlara ıslah olmuş halde geri dönmek demek,
Kimseye öfkelenememek ve duygulanamamak demek, delirmek kısaca
Ya da bitmek bir son gibi filmde ama hayır asla bitememek,
Seni sevmek, ah işte seni sevmek bu karanlıkta,
Ağlar halde üşümek bu odada ya da dişlerini sıkıp ölmeyeceğim demek,
Ama bunu derken yaklaşan ölümü hissetmek demek,
Of… Oflayınca geçiyor acısı, geçer mi? hep oflasam diner mi acısı?
Diye medet ummak demek, ya da sevgisini ateş haldeyken
Etten yüreğine canlı canlı bastırmak demek,
Bir süre sonra acımaz, kış soğutur diye düşünmek demek,
Mümkün olsa yeniden, bin kez, yüzbin kez katlanmak demek bu acılara,
Onca acıların arasından sanki cımbızla güzel anları toplamak demek,
Güzel anları abartıp da bin kez yaşamak demek,
İşte cennetim bu anlarda gizlidir,
İşte bana verdiğin sadece budur aslında diye düşünmek demek,
Seni sevmek, ah delice, delirmişçesine asla demek, asla!
Ve yeniden başlamak her şeye ve her şeye rağmen!
Yıkılmadan yoluna devam etmek demek, harabe bir evde yaşamak demek artık
Kalbim evimdir! evimse bir harabe artık, işte o artık bir garip misafirhane,
Herkese açıktır kapım ne de olsa örtemem her yanımı,
Yıkık yanlarınla ortalığa dimdik çıkabilmek demek, ey sevgili sakın yıkılma,
İşte seni sevmek yıkıntılarla da olsa ayakta kalabilmek demek,
Bir gün mutlaka! diye dişlerini sıkmak, sabırla beklemek güzel günleri,
Belki de hiç gelmeyecek baharı, kelebekleri, hoş kokulu bulut evimizi
Beklemek, yapayalnız göklerde uçmak demek, hep aynı bulutun etrafında
Acaba… acaba… demek, yıllarca buraya, yani aynı hayallere tutsak kalmak,
Kalacağını bilmek ve ayrılamamak demek, avuç içindeki kelebeğe bakarken,
Hiç kıpırdayamamak ya da bitivermek o güzelliğin içinde,
Bitmeyi istemek isterken de öldüğünü bilmemek demek,
İşte seni sevmek bitmeyen bir kötü sonda, hep o son anı yaşamak demek,
İşte o son ve kötü anlarda bile kıpır kıpır bir yaşam pınarı hissetmek,
Onu da saçma sapan şiirlere vurabilmek demek, sonunda yine bitmek…
En ucunda hep kalabilmeyi istemek ölümün,
Çaresiz kalmak demek, bir tuzakta
Ya da mıhlanmak bi koleksiyona kelebek gibi…
Yıllar geçerken, yaşamak gözlerde ama çoktan ölmüş olmak demek,
Bir ah çekmek ve herkesler duysun istemek,
Ya da kimseler duymasın da üzülmesin istemek,
İşte seni sevmek, tertemiz defterken daha, yakılmak demek,
Küllerin arasında bir tek şiir olarak kalmak böylece,
Ve sonrasını yaşamak demek bir ömür boyu,
Mezara girip de kurtulmayı ummak demek,
Ama asla ölmemek, ölememek
Bitmiyor acısı, dinmiyor işte, dinmeyecek derken,
Bir amaç bulmak ve bunla yaşamak demek,
Ömür boyu mutluluklar dilemek herkese,
Asla eskisi kadar mutlu olamayacağını bile bile,
Abartmak her şeyi, sevgisini, sevilmeyi, işte ben buyum demek,
Eksik, hatalı, kusurlu bir yaşamda, mükemmel işleyen bir zihne rağmen,
Hata vermek sonuçlarda, kalpte düzelmez bir yara demek seni sevmek
Kelimeleri bulamamak, yazamamak şiirleri eskisi gibi,
Ve bitirmek düşleri o düşlerle bitmek demek burada..! ! !
Görmeden sevmek
29.12.2010 - 16:27Ben Seni Görmeden Sevdim
Ben Seni görmeden sevdim…
Yorgun gecelerde titreyen bir yanı yetim,
bir yanı öksüz yüreğimle sevdim seni.
Ey gönül bahçemde büyüttüğüm Nazlı Çiçek…
Ey sevdamın adı, aşkın gerçek anlamı…
Bu hasret bu gurbet söyle, söyle ne zaman bitecek…
Ben Seni görmeden sevdim…
Yolunu gözledim bir Medine sabahı.
Ellerimde güller, güller ki kokunu aldığım…
Kokunu alıp yandığım, yanıp yanıp ağladığım…
Ben seni görmeden sevdim…
Gözlerini gözlerime değdir Efendim.
Ellerini ellerime…
Sevmeyi Senden öğrendim ilkin…
Sevilmesi gereken her şeyi Senden…
Şefkat seninle mânâ buldu.
Buz çöllerini Seninle aştım…
Ab-ı hayat sundun sıcak ikliminle…
Gözlerini gözlerime değdir…
Ellerini ellerime Efendim…
Ben Seni görmeden sevdim…
Bahar yüzlü insanlar bildim etrafında pervane…
Onlardan biri olmak istedim hep.
Her emrine amade…
Seninle yaşamak…
Seninle ölmek…
Seninle ağlamak…
Ve Seninle tebessüm etmek…
Aynı sofrayı Seninle paylaşmak istedim.
Ama en çok Seni, Seni görmek istedim.
Göremesem de,
Ben Seni görmeden sevdim…
Veysel Karani sabrıyla büyüttüm sevgimi…
Hüznü yoldaş ettim…
Kâh yeller gibi estim Yemen’de…
Kâh Mecnun gibi düştüm çöllere…
Bil ki, ölüm kapımı çalıp geldiğinde,
Ne zaman, nasıl, kimbilir nerede,
Ben Seni görmeden sevdim
Ben Seni görmeden sevdim…
Rüyalarım var Sana dair…
Özlemlerim var Sana…
Al yüreğim Senin olsun Sultan’ım…
Uyandır beni Aşk’a…
Ey Gül-i Vefa…
Ey Rahmet Sağanağı…
Yağmur yağmur, tane tane düştünde gönlüme,
Kurak topraklarım hayat buldu gelişinle…
Ben Leyla çölünde seraplar gördüm çok zaman…
Boş hülyalara daldım, kayboldum…
Su içtiğim pınarlara ateşler dokundu…
Ben aşkımın hicranını sırtımda taşıdım…
Ben Seni görmeden sevdim…
Seni görmeden seven milyonlarca sevdalı gibi…
En berrak duyguları besledim Sana…
En nadide hisleri…
Gel Efendim, al götür beni uzaklara…
Düşmeden gülün tuzaklara…
Gözlerimde yaş akar durur…
Bu ayrılık beni yakar vurur…
Gözlerini gözlerime değdir…
Ellerini ellerime Efendim…
Umut MÜRARE – Ben Seni Görmeden Sevdim
susuyorum
28.12.2010 - 18:01Sustum!
“Herkes konustugunu yazar,bense sustuklarimi”
Herkesin konustugu dünyada
ben sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konusuyorum simdi yalniz…
yalniz yüregimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor…
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarima
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martilar…
umutlarimi sarip rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yildiz yapip serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor…
Sustum!
Tam acilarimi haykiracaktim ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir ciglik kaniyor demedim, en derininde
yüregimin…
icimdeki volkanlari bogarak sustum!
acmadim kimselere yüregimi
hanceri sadece kendime sapladim
sapladim ve sustum!
hüznü yüzümde,
acilari gözlerimde topladim sustum! ..
Sustum!
sustu dudagimdaki sarki,
gözlerimdeki siir
yaralari yalayan rüzgar
sokaklarinda kahroldugum sehir
gözlerim konusuyor yalniz!
Saci agarmis hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandiginda gözlerim
gökte simsek olup cakiyorum
kimse görmüyor…
Sustum!
tuz basip yaralarima!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
icinde volkanlar tasiyan bir dervis gibi
yaslanip yalnizligin duvarina
gül döküp kalabaliklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor…
Sustum!
tam sevdigimi haykiracaktim ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dag, sustu toprak
acilar konusuyor simdi yalniz
yarali gönlümün sizilari konusuyor
tutup öldürüyorum icimdeki sevdalari bir bir
atiyorum ucurumlardan
kimse görmüyor
Ne zaman
dudaklarindan öpmeye kalksam hayati
saclarini koklasam rüzgarlarin
icimde incecik bir sevgi ürperiyor
sari hüzünler dökülüyor gönül bahceme
gelmiyor bekledigim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyasi olup dökülüyorum kaldirimlara
kimse silmiyor
yagmur dinmiyor
sevdigim bilmiyor
Sustum!
sustu benimle sari sabir,
sustu hasret, sustu zaman
yalniz gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor
Sustum!
icimde dalgalar kabardikca volkanlar gibi
sustum
sustu dudagimdaki siir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykirdi isyanimi
simsekler haykirdi
sadece ben duydum
sadece ben
Ey besigini sallayip bogdugum hayat
ey kucagimda büyütüp öldürdügüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acilarim konusuyor yalniz
yarali gönlümün sizilari konusuyor
Ben sustum!
susmuyor yüregimi kavuran kasirga
pencereme vuran yagmur damlalari
susmuyor disarda inleyen rüzgar
yildizlar küs
ay üzgün
yagmur dinmiyor
icimde binlerce siir kaniyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
sustum!
sustu benimle sari sabir, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acilar konusuyor yalniz
acilarim konusuyor
kimse duymuyor…
duymuyor…
duymu…
duy…
Nuri CAN
mahşer
28.12.2010 - 17:54Mahşer
Gün öyle bir gün ki, baba evladından kaçar, evlat annesineden…
Ne mal fayda verir insana, ne de çoluk çocuk.
İnsan amelleriyle başbaşa…
Gün öyle bir gün ki, mahşer gibi değil; mahşerin ta kendisi.
Her insanın mutlaka göreceği, yaşayacağı bir gün.
O gün ile aramızda sadece ölüm var…
Anlatan Hazreti Peygamber;
Allah mahşer günü öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar.
Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir.
Güneş onlara yaklaşır.
Gam ve sıkıntı insanların tahammül edemeyecekleri dereceye ulaşır…
Öyle ki insanlar: “İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz?
Bizlere şefaat edecek birini bilmiyor musunuz? ” demeye başlarlar.
Birbirlerine: “Babamız Adem var” derler ve O’na gelirler.
“Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı.
Kendi ruhundan sana üfledi. Bütün isimleri sana öğretti.
Meleklerine senin önünde secde ettirdi.
Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? ” derler.
Adem Aleyhisselam: “Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Aslında şefaate benim yüzüm yok.
Çünkü cennette iken Allah beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben bu yasağa asi oldum.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Nuh Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
İnsanlar Nuh Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen Resullerin ilkisin.
Allah seni çok şükreden bir kul; Abden şekûrâ diye isimlendirdi.
İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?
Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? ” diyecekler.
Nuh Aleyhisselam da şöyle diyecek:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavminin aleyhine, beddua olarak yaptım.
Nefsim…Nefsim…Nefsim…
Benden başkasına gidin. İbrahim Aleyhisselam‘a gidin.”
İnsanlar İbrahim Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey İbrahim! Sen Allah’ın Peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin.
Bize Rabbin nezdinde şefaat et. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? ” diyecekler.
İbrahim Aleyhisselam onlara:
“Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Musa Aleyhisselam‘a gidin.”
İnsanlar Musa Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey Musa! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Allah seni risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı.
Bize Allah nezdinde şefaatte bulun.”
Musa Aleyhisselam da:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.
Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok.
Çünkü ben öldürülmesiyle emrolunmadığım bir cana kıydım.
Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeter.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. İsa Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
İnsanlar İsa Aleyhisselam‘a gelecekler.
“Ey İsa! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Meryem’e attığı bir kelamısın. Ve kendinden bir ruhsun.
Üstelik sen beşikteyken insanlarla konuşmuştun.
Rabbin nezdinde bize şefaat et.”
İsa Aleyhisselam da diğer peygamber kardeşleri gibi:
“Bugün Rabbim öyle bir gazaba gelmiş ki;
bundan önce ne bir böyle gazaba gelmişliği var ne de bundan sonra gelecek.” diyecek.
Nefsim…Nefsim…N efsim…
Benden başkasına gidin. Muhammed Aleyhisselam‘a gidin.” diyecek.
Ve insanlar bana gelecekler.
“Ey Muhammed! Sen Allah’ın Peygamberisin.
Bütün peygamberlerin sonuncususun.
Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu.
Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun.
Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? ” diyecekler.
Bunun üzerine ben Arş’ın altına gideceğim.
Rabbim için secdeye kapanacağım.
Derken Allah, benden önce hiç kimse için açmadığı methü senaları benim için açacak.
Ben onlarla Rabbime methü senalarda bulunacağım.
Sonra:
“EY MUHAMMED!
BAŞINI KALDIR VE İSTE.
İSTEDİĞİN SANA VERİLECEK.
ŞEFAAT TALEP ET. ŞEFAATİN YERİNE GETİRELECEK.” denilecek.
Ben de başımı kaldıracağım:
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“Ey Rabbim! Ümmetim.”
“EY MUHAMMED! ” denilecek.
ÜMMETİNDEN HESABI OLMAYANLARI
VE KALPLERİNDE HARDAL TANESİ KADAR İMAN BULUNANLARI
CENNET KAPILARINDAN İÇERİ AL.” denilecek.
Gün öyle bir gün ki, baba evladından kaçar, evlat annesineden…
Ne mal fayda verir insana, ne de çoluk çocuk.
İnsan amelleriyle başbaşa…
Gün öyle bir gün ki, mahşer gibi değil; mahşerin ta kendisi.
Her insanın mutlaka göreceği, yaşayacağı bir gün.
O gün ile aramızda sadece ölüm var…
Dursun Ali ERZİNCANLI
şu an ne dinliyorum
07.12.2010 - 10:50sen ve son ... senai demirci
şu an ne dinliyorum
29.09.2010 - 14:12' b a b a m i ç i n '
suat suna
dua
25.09.2010 - 10:43Başkasına dua ettiğinde, aslında sen kendine dua ediyorsun!
Ne kadar çok kimse için dua edersen, o kadar çok KAZANIYOR YA DA KAYBEDİYORSUN!
Çünkü melekler,
Duan, rahmet ve hayr ise: ' Bir misli de sana olsun, amin',
Duan zulmet ve şer ise: ' Bir misli de sana olsun, amin' derler...
vefa
22.09.2010 - 15:00Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. (Hz. Mevlana)
dua
25.08.2010 - 17:02Duâ
Allah'ım!
Bağışlanmaz suçlarım var biliyorum, senden özür diliyorum! Ben sana layık kul olamadım.
Rasûlüme ümmet olamadım.!
Sana gelen yollarda kaybettiklerim kazandıklarımdan o kadar çok ki, günah denizinde yüzüyorum! Çıkmaya çalıştıkça batıyorum... Yardım et Allahım!
Ben aciz, güçsüz, zavallı bir kulum.. ama, kulunum işte.
Tek tesellim sana kul olmak. Ne olur Allahım, kulum dediklerinin arasına kat beni! Kulum de yeter bana! Senden gelene razıyım Allahım...
Kahrında hoş, lütfunda...
Sen cehennemi layık görürsen, senden geldiği için orayıda severim ben.
Beni kullarına bırakma Allahım. Keşkelerim o kadar çokki, keşke geriye dönme imkânım olsada hatalarımı telafî edebilsem...
Sana gelen yollarımı kapatma Allahım.. Rasûlüme giden yollarımıda kapatma.
Ben onu, sen sev dediğin için seviyorum! Seni sevdiğim için...
Hasretim dinermi bilmiyorum! Sanki ona kavuşmada ümitlerim bitiyor...
Her geçen gün dahada uzaklaşıyorum.. Kusur benim, hata benim ama ümitsizde değilim.
Olurya belki çağırır beni efendim. Hep bu ümitle yaşıyorum onu dünya gözüyle ziyaret edemesemde hiç değilse Veysel Karanî gibi görmeden sevmenin lütfunu esirgeme benden Allahım.
Sana ve Rasûlüme giden yolları aç Allahım. Beni günahlarımla değil rahmetinle yargıla ne olur!
Beni bana, beni nefsimin eline bırakma Allahım.
Ben nefsime güç yetiremiyorum, sen sahip çık Allahım.
Beni senden uzaklaştıracak dünya heveslerinden sana sığınırım.
Bir zamanlar, her seste her harekette senin zikrini hisseden kalbimi geri kazanmamda yardım et, kalbimi boş bırakma.
Öyle bir sevgi öyle bir aşk verki, kalbimde yalnızca senin ve rasulümün aşkı olsun.
Birde gözyaşlarımı alma benden Allahım.
Kalbimi, ruhumu temizleyen ve beni sana yaklaştıran gözyaşlarımı...
Sen, settarsın Allahım, ayıp örtersin. Ayıplarımı ört Allahım.
Sen, rezzaksın; Rızık verirsin. Benim günahlarıma bakıpta rızkımızı kesme Allahım; Affet Allahım!
Affa layık olmasamda...
Amin.
Feride Ekici
sevmek
06.08.2010 - 18:27SEVMEK...
S E V M E K...
Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına.
Alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.
Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa.
Onu salıvermektir.
Onun uçsuz, bucaksız gökyüzünde kanat.
Çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.
Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,
Gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir...
'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
'Gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir...
aşk
06.08.2010 - 18:21aşk.....
Aşk Dediğin
Aşk dediğin elif gibi olmalı dümdüz dosdoğru…
Aşk dediğin ışın gibi olmalı şekilsiz şüphesiz ve üç noktası özü sözü gözü anlatmalı…
Aşk dediğin kaf gibi olmalı kaf dağı gibi ulaşılmaz erişilmez olmalı iki zirvesi iki nokta gibi
göğe uzanmalı biri can biri canan olmalı… Hem kaf aşkın kalbidir onu çıkarınca gariye aşk
kalır mide kalır…Aşk dua etmektir; “Yarabbi ona da benim sevgimi ver” gibi dualar aşığın
duası değildir çünkü aşkta karşılık beklemek yoktur. Aşığın duası her an “Yarabbi onun
hakkında hep en hayrlısını nasip et ona gelecek dertler üzüntüler bana gelsin” diyebilmektir.
Ya da “Ben öleyim o kalsın ben ağlayayım o gülsün” …İşte Aşık en azından diyebilmeli ki
“Yarabbi benim vücudumu iki kişilik yap eğer onun cezası varsa onun yerine de ben
yanayım yer kalmasın cehennemde o dışarda kalsın.”
Aşk en çok da haddini bilmektir…
Ve Aşk susmayı bilmektir susabilmektir…
aşk
04.08.2010 - 09:09Rüzgar ateş için neyse, ayrılık da AŞK için odur; küçük bir AŞKI söndürür, büyük bir AŞKI daha da güçlendirir... HZ. MEVLANA
dost
26.07.2010 - 18:22Yürekdir konuşan her zaman, dilin söylediğine bakmayın,
Sevgidir her zaman ayakta tutan,ayaklarınıza bakmayın,
Ruhunuzdur işiten güzel sözleri, kulaktır sanmayın,
Özlemdir taşıyan sizi, araçtır sanmayın,
Aşktır sizi hayata baglayan, para pulda aramayın.
DOST'dur sizi bittiğiniz anda sarıp sarmalayan, SEVGİLİ sanmayın...
anne
24.07.2010 - 13:25Sevgi güneşiydi sanki gözlerin,
Her bir hâllerini özledim anne,
Sen gittin gideli boş kaldı yerin,
Gonca güllerini özledim anne.
Yerde seni, gökte seni ararım,
Gece yıldızlardan seni sorarım.
Boynum bükük saçlarımı tararım,
Pamuk ellerini özledim anne.
Şefkatinle gel, renklensin düşlerim,
Sevginle silinsin şu gözyaşlarım,
Her zorluğu, her engeli aşardım,
Senin varlığınla mutlu yaşardım,
Sabah akşam kucağına koşardım,
Sıcak kollarını özledim anne
Melissa – Anne Özlemi Şiiri Dinle 25/03/09
orhan gencebay
23.07.2010 - 19:01Güle güle sevdiğim bahtın açık olsun
Bütün özlediklerimiz seni bulsun
Ne ilk temennim bu ne son olacaktır
Hasretlere benden de selam olsun
Geri döneceksen eğer yolu biliyorsun
Git diyen yok ki sana gidiyorsun
Aşkı sen öğretmiştin unutmayı da öğret
Seni nasıl sevdiğimi bilmiyorsun...
Ne vardı ayrılığa koşup da sarılacak
Hasretinde gözyaşı var görmüyorsun
Neydi bizi ayıran?
Neydi bizi kıran?
Kim olmuş ki ayrılıkla mutlu olan?
Her gurbet yolcusunun bir sılası vardı
Senin sılan şu gönlüm
Senle dolan......
ORHAN GENCEBAY
göz
20.07.2010 - 17:32Göz, Allahü Tealanın Kudret ve Sanatını Görmek İçindir; Eşin, Dostun Ayıp ve KusurLarını Görmek İçin Değil...!
evlılık
15.07.2010 - 11:06Evlilikte sevgiyi neler öldürür? ? ?
Bitti, seninle aramızdaki sevgi öldü. Sanırım boşanmaktan başka çaremiz yok.” Eveeet! .. Şimdilerde pek sık duyar olduk böyle cümleleri. Peki ama neden? İşte nedenlerden birkaçı:
SAYGISIZLIK
Kimi eşler, evlenir evlenmez “Karı-koca arasında resmiyet mi olur? ” düşüncesiyle saygıyı rafa kaldırıyorlar. Halbuki saygı sevgiyi besler. Her kaba söz ve davranış, sevgi duvarından koparılan tuğladır.
SEVGİSİZLİK
Kimileriyse evlendikten sonra “seni seviyorum” demeyi angarya görerek, “Ona devamlı sevdiğimi hatırlatmama ne gerek var? ” diyorlar. Sevgiyi açığa vurmamak odun atılmayan ateş gibi, sevgi ateşini söndürmektir.
İLGİSİZLİK
Saksıdaki menekşenizin gelişip çiçek açması için su neyse, sevgi çiçeğinizin büyüyüp gelişmesi için ilgi de odur. İlgi sevgi çeşmesinin musluğu, ilgisizlik kör tapasıdır.
İLETİŞİMSİZLİK
“İnsanın ihtiyacını en fazla tatmin eden kalbine karşı bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini karşılıklı değiştirsinler. Lezzetlerde ortak, kederli şeylerde birbirine yardımcı olsunlar. Evet bir işte hayrette kalan bir adam, birinin gelip kendisiyle o hayreti paylaşmasını ister.” Bu paylaşım olmadığı zaman eşler, kendilerini yalnız hisseder. Çünkü iletişim, sevginin dilidir. İletişimsizlik sevgi dilinin katilidir.
BENCİLLİK
Şefkat, merhamet ve fedakârlık duygusundan yoksun olarak erkeğin “yuvayı dişi kuş yapar” mantığıyla her şeyi kadından beklemesi; kadının da aşırı beklenti içinde olması sevginin ölümüdür. Çünkü, bencillik sevgiyi öğüten değirmendir.
NEGATİF DÜŞÜNCE
Bazı eşler, sürekli “Neden bana öyle söyledin? ” diye her şeyi yanlış değerlendirerek eşinin kendisini sevmediğini düşünür. Sürekli yanlış anlaşılan eş, kendisini savcı karşısında yargılanan suçlu gibi hissetmeye başlar. Negatif düşünce, sevginin ölüm fermanına atılan imzadır.
ALKOL, KUMAR GİBİ ALIŞKANLIKLAR
Alkol, sevgi çeşmesine atılan zehir, kumar sevgi yumağını mahveden bomba, kötü alışkanlıklar sevgiyi yutan canavardır.
KİN, NEFRET, ÖFKE
Kin sevginin buzdolabı, öfke sevginin barut fıçısı, nefret sevginin celladıdır.
KÜLTÜR BOŞLUĞU
Kitap okuma hastası olan birisiyle kitaptan nefret eden birisinin arasında uçurumdan başka ne olur?
HUY VE MİZAÇ UYUMSUZLUĞU
Birbirlerini sevseler de farklı huy ve mizaçta olan zıtlaşmalar, pişmiş sevgi aşına katılan soğuk sudur.
AİLE YAKINLARININ ARAYA GİRMESİ
Kayınvalide, görümce, hala, teyze vb. yakınların eşlerin arasına girmesi, eşler arası sevginin idam kararını veren aile mahkemesidir.
EŞİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMAK
Sürekli “şöyle hareket et, şöyle davran, şöyle konuş” diyerek eşi çocuk eğitir gibi eğitmeye kalkışmak, sevginin ölüm tuzağıdır.
ŞİDDET
Eşe atılan her tokat, sevgi bağını kesen bir makastır.
DİNİ İNANÇLAR
Birisi namaz kılarken diğerinin namazla alay etmesi… Ve sevgi dış güzelliğe kalır ve dünyevi ve nefsani olursa o sevgi çabuk bozulur
&&&&
Ey insan! Zor bir zamanda ey Allahım benim büyük bir derdim var demek yerine,ey dert benim büyük bir ALLAH'ım var diyenlerden ol.
Alıntı
beklenti
13.07.2010 - 08:21Beklemeyeceksiniz bir şey arkadaşlarınızdan, arkadaşlıktan. Siz arkadaşlık, kardeşlik ne ise onun gereğini yapın, dost kelimesinin anlamını yaşayarak gösterin. Ama olur da bir vefasızlık görürseniz dost bildiğinizden, bir darbe yerseniz arkadaş dediğinizden yıkılmamanız için, sabır için baştan beklentisiz olmak gerekir. Hem bir şey bekleyerek yapılacak arkadaşlıkta, dostlukta samimiyet olur mu? Samimiyetsiz dostluk hiç olur mu?
Beklemeyeceksiniz bir şey sevgiden, sevdiğinizden, sevgilinizden. Yine en geniş anlamı ile ele alabilirsiniz sevgiyi, sevgiliyi. Ben seviyorum, o da sevsin diyebilirsiniz. Severken sevilmemek kolay gelmez kimseye. Ama asıl sevgi o sevmese de sevebilmek değil mi? Beklenti ile sevmek, karşılık beklemek adeta sevgiye pazarlık katma gibi bir şey olmaz mı? Hani diyor ya büyük söz sultanı: “Karşılık bulamama elemi”. Sevmede öyle bir noktaya gelinir ki karşılık beklenmez orada. Sebeplerden geçilir, sıfatlar aşılır orada. Güzel diye değil, O diye seversiniz. Böyle sevince güzellik gitse de, olmasa da seversiniz. Seviyor diye değil, sadece ve sadece O diye seversiniz, ilhamla seversiniz. İşte bu yüzden çok zordur; ama o nispette güzeldir sevmede karşılık beklememek, hak etseniz bile..
fatih kısaparmak
12.07.2010 - 17:10Hayat Bana Yalan Söyledi
İlk kez hesaplaşıyorum kendimle...
Tuhaftır kalemi,kâğıdı ve seni
Onca sevmeme rağmen,
Sana ilk kez yazıyorum...
Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukkende seni düşünürdüm her gece,
Radyo dinler, şiir yazardım,
Her Çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik,
Ablam üç top yerdi, ben iki top,
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.
Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam,
Onun da yüzü hiç gülmedi,
Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını,
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.
Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil,
Gözlerimde hâlâ bir çocuk ağlar,
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar,
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe,
Ve hâlâ kulaklarımda annemin sesi,
Bitirsen şu okulu, bir işe girsen...
Şiirle karın doymadığı doğruydu,
Bak Cemil okudu mühendis oldu,
En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın,
Evinide aldı arabasını da...
Ben ise bağlama çalardım kendi halimce,
Sesim güzelmiş öyle derlerdi,
Nereden bilirdim,
Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi?
Hayat bana yalan söyledi.
Mektuplar yazardım Almanya da ki abime,
Okulu bitireceğime söz verirdim,
Masum düşlerimin o en sürgün adasında,
Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar
Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi,
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut,
Benim de güneşimi işte öyle çaldılar.
Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.
Sensiz geçen ger günü hesabıma yazdılar,
Şimdi öyle uzak ki...
Çay içip simit yediğimiz o günler,
Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler
Öyle uzak ki...
Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin,
Ekmek tanesine kanat çırpması,
Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni.
Fener stadında Beşiktaş maçı,
Ve parasızlığımız devam ederken,
Bütün mavilerimi sana vermiştim.
Kaybetmek alnıma yazılmış sanki
Olmadı bir tanem...
Hayat bana yalan söyledi.
Babanın tayini çıkıp ta gittiğiniz o kış,
Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza,
Sana söyleyememiştim ama, işten ayrılmıştı babam,
Kapanmıştı çalıştığı lokanta.
Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları,
Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla
Daha bir uzardı raylar.
Sitemlerim bile eğlenmişti hayata,
Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı,
Üstelik, üstelik sen de yoktun artık,
Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi,
Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.
Aslında her insan yenikti hayata,
Ve birazda küskün...
Son trende kaçınca istasyondan,
Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün,
Kendime düşmanlığım bu yüzden,
Hep kendime pişmanlığım...
Şimdi her şeyim yarım,
Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.
Bir silâhım olsaydı, bir silâhım,
Yoksulluğu şakağından,
Kaybetmeyi kalbinden,
Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.
Düzmece duygular harcım değildi,
Uzak denizlerin fırtınasıydım,
Karlı dağların kekliği...
Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.
Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar,
Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık,
Akşam olur şairlere gün doğar,
Bir kerecik söyle demiştin, söyleyememiştim hani
İşte şimdi söylüyorum:
Seni seviyorum.
Fatih Kısaparmak
istanbul
12.07.2010 - 17:01Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibi mi...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...
Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
hiç
10.07.2010 - 08:27hiç...
Hiç gereği yokken hayata giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. SONRA Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler
aşk
09.07.2010 - 15:22aşk...
Aşk imkânsızı başarma çabasıdır. En ulaşılmaza âşık olunur bazen. Görünmez bir yolda yürümek, sonu olmayan bir kuyuya inmek, fırtınalı okyanusta sörf yapmak gibidir. Ulaşmak için amansız bir çaba verilir. Âşık için anlamlı bir çabadır. Sevgili, sevgilisinin dönmeyeceğini ve onu ebediyen yitirdiğini bildiği halde, umudunu yitirmez, “belki döner” diyerek ardından koşuşturur.
iclal aydın
08.07.2010 - 17:08Ne... Olacak... Halim...
Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim....
İclal Aydın
Toplam 54 mesaj bulundu